ikinci bahar demiş ki:
daha aşağıdakileri düşünmek
dibe vurmuş psikoloji ile,beni teselli etmiyorÇivi değil kazık bile fayda etmez)tarzım değil..
ikinci bahar beni bi sen anladın, sen de yanlış anladın
düşünce ve duygularımı örneklemelerle anlatmayı seviyorum.
benim de tarzım bu. şimdi buyrun bi ufak hikayeye daha.
99 büyük depreminde TV de yakaladığım 15-20 saniyelik bir enstantaneyi aktarayım.
göçük altındakileri kurtarma çalışmaları yapılıyor..
enkazdan gelecek haberi bekleyen kaygılı bir baba..
üç çocuğu kalmış göçük altında..
biri ölmüş..
ikisi ufak tefek sıyrıklarla atlatmış.
babaya üç çocuğunu da teslim ettiler.
adam sağ koluna yatırdığı ölen oğluna bakıp bakıp acı çekerek ağlıyor,
sol koluyla da ikisini birden sarmaya çalıştığı sağ kurtulan çocuklarını bağrına basıp sevinç göz yaşları döküyor.
acı ve sevinci aynı yürekte aynı anda yaşıyor.
kaybettiğine üzülürken elinde kalanlara seviniyor.
işte yaşam..
kimse kaybettiklerinin arkasından üzülüp ağlamanı anormal bulmaz, bulamaz. doya doya yan yıkıl kahrol, mızıldan..
ama babanın sağ kurtulan iki çocuğuna sevinip sarılması gibi elinde kalanlara da sevinmeyi unutma.
o baba zamanla ölen oğlunu tamamen unutacak, sağ kurtulanların büyüyüp beslenmesi ,barınması ve eğitiminin telaşına düşecektir.
diyelim ki aradan yıllar geçti ve baba haaala ölen oğlu için kahırlanıp dertleniyor. diğer iki oğlunu görmezden geliyor ,ilgilenmiyor.
ne olacağını söyleyeyim. o iki çocuk babayı terk eder.
çünkü baba onlara haksızlık etmektedir.
(*)artık onları allah mı alır yoksa istanbul'un sokakları mı bilemem.
çünkü kaybedilenlere ağlamanın da kabul edilebilir makul bir süresi vardır.
diyelim ki ben evimin bahçesinde "batsın bu dünya" edası ve tavrıyla oturuyorum. sokaktan geçen beni hiç tanımayan bilmeyen birisi yanıma gelip.
- birader hayrola derdin ne? diye sorsa ve ben:
- boynum kırıldı felç oldum elim ayağım tutmuyo vs vs vs diye anlatsam, adamın ikinci sorusu şu olur:
- geçmiş olsun abi üzüldüm... ne zaman oldu bu kaza?
- yirmibeş yıl önce..!
inan herif ufak ufak tüyer..bu der kafayı yemiş.
ÇÜNKÜ HAYAT -ve insanlar- SENİN BAŞINA GELENLE DEĞİL BAŞINA O OLAY GELDİKDEN SONRA NE YAPTIĞIN NASIL DAVRANDIĞINLA İLGİLENİR.
nooldu, nasıl oldu diye nezaketen sorarlar.
konunun başındaki mızıldanma ile neyi kastettiğimi kendimden bir örnekle anlatayım:
idrar kontrolu için urinar denilen prezervatif benzeri bir "zamazingo" kullanıyordum. ve bu sadece gece yatarken penise takılıyordu.
parmaklarım güçsüz olduğu için aileden biri yardımcı olurdu. onu takarlarken -bazen- spastitenin vermiş olduğu etkiyle penis sertleşirdi.
beklerdik ki insin..! hastalık mastalık ama benim için utanç verici bir durum oluşurdu.
tam iki yıl kafayı yordum, bunu kimseye ihtiyaç duymadan, nispeten sağlam olan sol elimle nasıl takarım diye.
...veee evrakaaa..!
buldum.
çözüm alüminyum bir ilaç kutusundaydı.
ve benim kullanımıma uygun ölçülerde tek ilaç kutusu vardı. Intestinol...
tabii bu nihai çözüme ulaşabilmek için özel tasarım aparatlar, plastik su hortumu parçaları vs vs çok şeyi denedim.
benim kastettiğim bu gibi şeyler işte.
karnın aç diyelim, üst raflardaki ekmeğe ulaşamıyor musun?
ya ulaşamıyorum diye mızıldanırsın..
ya da çözüm üretmeye çalışırsın.
ama diyelim ki açlıktan ölme safhasına geldin, yani çivi 10 santim olmaya başladı.
o zaman kafa da kapasitesinin üstünde acayip çalışmaya başlar... ne yapar ne eder o ekmeği oradan söküp alırsın.
KAFAMIZ İLLAKİ AÇLIKDAN ÖLME NOKTASINDA ÇALIŞMASIN..
çivi 5 santimken de çözümlere kafa yoralım.
..dedim ben.
(*)
adnan:
rehabilitasyon merkezine yeni gelmişti.omurilik felci..belden..trafik kazası…Gebzeli..
aylarca kaldı, suratı bi karış geldi beş karış taburcu oldu.
hep ölmekten söz ederdi.
üç ay sonra adnan'ı tekrar getirdiler
boynuna bi ip geçirip bırakmış kendini camdan aşağı..
ip kopmuş boynu kırılmış..
bu sefer elleri de tutmuyordu.
ama gözleri ışıl ışıldı.
kaya:
ankara genelevinde çantacılık yaparmış. onlara parfüm, kilot sütyen kadın bağı felan satarmış..
orospulardan biriyle ciddi bi ilişkiye girmiş. kadının dostu da bunu dizinden vurmuş.
aslında *ikimden vurcaktı ama tutturamadı diyordu.
tek ayağı alçıda seke seke mızıldana mızıldana yürürdü...yandım bittim mahfoldum..sakat kaldım..!
bi gün merdivenlerden yuvarlandı.
bel kemiği incinmiş..ayaklar tutmuyo.
iyileşirsin hasar fazla değil ama en az iki üç sene tekerlekli sandalyedesin...alış buna dediler.
o günden sonra kaya muhabbetine doyulmayan şeker bi çocuk oldu.
turgay:
oto tamircisi..motora bakarken kaput düşmüş boynuna, boynundan aşağısı felç olmuş...
hiç konuşmazdı..ama hiççç.
nerden duydu nereden öğrendiyse bi gece yarısı..dilini ısırmış kopartırcasına..kendi kanında boğulup ölmeyi düşünmüş dediler.
ama olmadı..
dilini diktiler yerine.
turgay o günden sonra dillendi ama biz ne dediğini hiiyç ama hiyyyç anlayamıyorduk.
dediler ki:artık bundan sonra hep böyle konuşacak.
HASTANELER… İNSAN MARANGOZHANELERİ
Bİ YANDAN TOMRUK OLARAK GİRER İNSAN
DİĞER UÇTAN MOBİLYA ÇIKAR.
(ham madde de önemli tabii kereste olarak da çıkabilir XVI. Lui sitili eşsiz bu sehpa olarak da..ama sonuçta yine yontulur)
...ammmann yanlış anlama ikinci bahar tüm bu yazdıklarım sana bi cevap değil tabii ki..çok genele hitap ettim.