Çocukluğumdan beri çiçekleri severim.
Bütün gün tarlada çalışıp akşam üstü ev geldiğimde -o zaman mahalle çeşmesi kuruyor, akmıyordu-, öközleri koşuyordum arabaya ve büyük bidonları arabaya koyup, iki kilometre üzaklıktaki bir çeşmeden bidonla su getirip, ektiğim fidan ve çiçekleri suluyordum.
Benim butun gun tarladaki yorgunluğum, o fidan ve çiçeklerle uğraşırken giderdi; huzur bulur dinlenirdim...
Evin önunu çeşitli çiçekler eker, onların bakımını yaparken dinlenirdim.
Hayvanların, fidanların, çiçeklerin bakımı beni hep dinlendirir.
Şu an tekerlekli sandalyede bile tavuklarım, kuşlarım sebze ve çiçek bahçem var.
Çalışmayı seviyorum; faydalı bir şeyler yapmak bana huzur veriyor. Kilometrelerce uzaklıktaki engelli arkadaşlara ulaşıp onlarada yararlı olmaya çalışıyorum. Engellilere hizmet ederken butun işleri bırakır, engellere hizmeti bir ibadet gibi görurum. Onları mutlu etmek dualarını almak bana huzur veriyor.
Bir de tek başıma yaşayan biri olarak yemek yapmak, evi silip supurmek gibi işleri yapmak zorundayım...
Kazadan sonra belden aşası felç olunca kendime bir düzen kurmaya çalıştım.
Bir gün kendi başıma çiçek ekmeye karar verdim. Uzun geniş bir ağaç çıta aldım elime, 1-2 mt uzağıma bu çıta ile birkaç çiçek ektim. Tabii çiçekler yeşerdi... Bir gun açılan çiçekleri seyrederken çiçeğe bir kelebek kondu. Adeta çiçekleri sever gibi okşar gibi bir çiçekten diğer çiçeğe kondu. Onu izlerken bir bal arısı açılan o güzel çiçeğin özüne girdi. Çiçeğin özünden sarı sarı bir şeyler çıkardı. Adeta sevinerek uçtu gitti.
Kendi kendime dedim ki: arının aldığı bu çiçek özünden bir bal oluşsa ve bu balı yiyen biri, bu baldan şifa bulsa, bundan güzel bir şey olabilir mi?
O günden sonra çiçekleri her yıl daha bir değişik duyguyla ve sayılarını da arttırarak ektim.
Kazadan önce yaşadığım İstanbul'da da çiçek sevgim vardı. Semt pazarlarına gittiğimde, arkadaşı çiçek pazarına götürürdüm. Bana çok kızardı. Çiçek sevmezdi, "başka gezecek yer mi yok, buraya getirdin bizi?" der kızardı. Bense çiçek pazarından bir kaç saksı çiçek almadan çıkamazdım. Hatta kirada bulunduğum evin sahibinden izin alıp bahçeye çiçekler ekmiştim.
Arkadaşım tatil günleri gelir, "gel gezelim. Bekar adamsın, çiçekle uğraşacağına hadi denize yüzmeye gidelim" der beraber Şile'ye denize giderdik, onun ısrarıyla.
Şile'de denize girmek çok güzel. Tertemiz deniz ve kum; şimdi tv'den seyredebiliyorujm o yerleri ancak!..
Ah İstanbul!
Beni köyüme tekerlekli sandalye ile gönderen İstanbul; küstüm sana!
Ah Ankara!
Birbuçuk yıl gezdim seni, niye söylemedin, bahtın kara diye?
Not: Sitemin resimler bölümune girerseniz, bu yazdıklarımın resimlerini görmuş olursunuz.
Sevgi ve saygılarımla
Naim Sav (parapleji )
Susurluk
www.baliklidere.com
Bütün gün tarlada çalışıp akşam üstü ev geldiğimde -o zaman mahalle çeşmesi kuruyor, akmıyordu-, öközleri koşuyordum arabaya ve büyük bidonları arabaya koyup, iki kilometre üzaklıktaki bir çeşmeden bidonla su getirip, ektiğim fidan ve çiçekleri suluyordum.
Benim butun gun tarladaki yorgunluğum, o fidan ve çiçeklerle uğraşırken giderdi; huzur bulur dinlenirdim...
Evin önunu çeşitli çiçekler eker, onların bakımını yaparken dinlenirdim.
Hayvanların, fidanların, çiçeklerin bakımı beni hep dinlendirir.
Şu an tekerlekli sandalyede bile tavuklarım, kuşlarım sebze ve çiçek bahçem var.
Çalışmayı seviyorum; faydalı bir şeyler yapmak bana huzur veriyor. Kilometrelerce uzaklıktaki engelli arkadaşlara ulaşıp onlarada yararlı olmaya çalışıyorum. Engellilere hizmet ederken butun işleri bırakır, engellere hizmeti bir ibadet gibi görurum. Onları mutlu etmek dualarını almak bana huzur veriyor.
Bir de tek başıma yaşayan biri olarak yemek yapmak, evi silip supurmek gibi işleri yapmak zorundayım...
Kazadan sonra belden aşası felç olunca kendime bir düzen kurmaya çalıştım.
Bir gün kendi başıma çiçek ekmeye karar verdim. Uzun geniş bir ağaç çıta aldım elime, 1-2 mt uzağıma bu çıta ile birkaç çiçek ektim. Tabii çiçekler yeşerdi... Bir gun açılan çiçekleri seyrederken çiçeğe bir kelebek kondu. Adeta çiçekleri sever gibi okşar gibi bir çiçekten diğer çiçeğe kondu. Onu izlerken bir bal arısı açılan o güzel çiçeğin özüne girdi. Çiçeğin özünden sarı sarı bir şeyler çıkardı. Adeta sevinerek uçtu gitti.
Kendi kendime dedim ki: arının aldığı bu çiçek özünden bir bal oluşsa ve bu balı yiyen biri, bu baldan şifa bulsa, bundan güzel bir şey olabilir mi?
O günden sonra çiçekleri her yıl daha bir değişik duyguyla ve sayılarını da arttırarak ektim.
Kazadan önce yaşadığım İstanbul'da da çiçek sevgim vardı. Semt pazarlarına gittiğimde, arkadaşı çiçek pazarına götürürdüm. Bana çok kızardı. Çiçek sevmezdi, "başka gezecek yer mi yok, buraya getirdin bizi?" der kızardı. Bense çiçek pazarından bir kaç saksı çiçek almadan çıkamazdım. Hatta kirada bulunduğum evin sahibinden izin alıp bahçeye çiçekler ekmiştim.
Arkadaşım tatil günleri gelir, "gel gezelim. Bekar adamsın, çiçekle uğraşacağına hadi denize yüzmeye gidelim" der beraber Şile'ye denize giderdik, onun ısrarıyla.
Şile'de denize girmek çok güzel. Tertemiz deniz ve kum; şimdi tv'den seyredebiliyorujm o yerleri ancak!..
Ah İstanbul!
Beni köyüme tekerlekli sandalye ile gönderen İstanbul; küstüm sana!
Ah Ankara!
Birbuçuk yıl gezdim seni, niye söylemedin, bahtın kara diye?
Not: Sitemin resimler bölümune girerseniz, bu yazdıklarımın resimlerini görmuş olursunuz.
Sevgi ve saygılarımla
Naim Sav (parapleji )
Susurluk
www.baliklidere.com