İNCE KIRMIZI HAT
OYUNCULAR: George Clooney, Nick Nolte, John Cusack,Sean Penn, Jim Caviezel, Woody Harrelson, Ben Chaplin, Elias Koteas,
TÜR: Savaş-Dram
Amerikan yapımı 1998
170 dakika
Bir sürü yıldız oyuncusu olsa da kahramansız sayılabailecek bir film "The Thin Red Line". Bir grup Amerikan askeri Japonların elinde olan "2 10" kod adlı zor bir tepeyi ele geçirmeye çalışırlar. Bu operasyon sırasında elimizde yaklaşık bir düzine Amerikan askeri vardır. Malick kamerasını bu askerler üzerinde dingin hareketlerle gezdiriyor, bize ne düşündüklerini gösteriyor ve savaşın anlamsızlığını şiirsel ama vahşi görüntülerle önümüze seriyor.
20 yıldır film çekmeyen Terrence Mallick'in yeni filminde oynamak için tüm oyuncular sıraya girmişti. Yönetmenin "Badlands" ve "Days of Heaven" gibi 'cesur' filmleri tüm dünyada iyi eleştirilerle karşılanmıştı.
Film, "Neden doğa kendisiyle bu kadar uğraşıyor ?" sorusuyla başlıyor. Sonra doğanın en tehlikeli hayvanlarından biri olan timsahın avını yakalamak için ne kadar sinsice hareket ettiğini görüyoruz. Film ilerledikçe doğanın başka bir parçası olan insanların da birbirlerini öldürmek konusunda bazen hayvanları bile geçtiğine şahit oluyoruz.
Kısa bir zaman aralığında seyrettiğimiz ikinci savaş filmi "İnce Kırmızı Hat", ilk seyrettiğimizden çok farklı bir şekilde güzel doğa görüntüleriyle açılıyor. Ormanlar, kuşlar, gökyüzü, denizde yüzen çocuklar, huzur içinde yaşayan yerliler. İçlerinde iki tane de Amerikan askeri var. İkisi de cennette yaşıyor gibidirler. Doğayla içiçe ve onunla barışık. Pasifik'deki bu ada, onların 2.Dünya Savaşının mantıksız kurallarından bir kaçışları olmuş artık. Ama çok geçmeden gerçek, onları o adada da buluyor: Bir Amerikan Savaş gemisi. Daha sonra bu iki asker kendilerini yeniden Japonlara karşı, ellerinde tüfekle koşarlarken buluyorlar.
Sakin şizofreni
Filmin içinde müthiş bir şizofreni var. Ama bu hiç de şiddetli görüntüler, dışarı çıkmış bağırsaklar ve "anne" diye bağıran askerlerle sunulmuyor. İnsan çok yakın tarihli olduğu için "Er Ryan'ı Kurtarmak" ile ister istemez karşılaştırıyor. Karşılaştırınca da "Er Ryan..."daki tüm o teknik gösterilerin yanında "İnce Kırmızı Hat" daha naif, daha psikolojik ve daha şiirsel anlatımıyla ön plana çıkıyor. Filmde yer alan birçok asker karakterini tanıyoruz. Ama bu askerler tüm o savaş sahnelerinde kayboluyorlar birden. Çoğu zaman kimin kim olduğunu tam olarak tanıyamıyoruz. Zaten öyle bir durumda da böyle bir karmaşa olmalı.
Filmin yönetmeni Terrence Malick, elindeki asker karakterlerini ve onların psikolojilerini, onların oyunculuk güçlerine bel bağlamadan sunabiliyor. Filmdeki en önemli başarısı bu. O yüzden 3 saate yakın bir süre John Toll'un kamerasıyla yakaladığı güzel resimler eşliğinde kendine özgü bir atmosferi istediği gibi kurabiliyor. Genelde askerlerin göz hizasıyla çekilen tüm o sahneler "Er Ryan'ı Kurtarmak"dakinden farklı olarak bir duruma şahit etmenin ötesinde o durumu yaşamanızı sağlıyor. Ayrıca bunu yaparken herhangi bir milliyetçilik propagandasına ya da duygusuna izin vermiyor. Filmi seyrederken tarafların kim olduğunu biliyoruz ama etrafta hiç Amerikan bayrağı görünmüyor, herhangi bir şekilde politik bir mesaj verilmiyor ve kahramanlık öyküsü anlatılmıyor. Tarafların yerine dünyanın her yerinde savaş halinde olan tüm tarafları kolaylıkla yerleştirebiliyorsunuz. Malick, kesinlikle 2. Dünya Savaşı'nın özelinde bir film yapmamış. Tamamen evrensel ve adeta ulussuz bir anlatımla ve bütün doğallığıyla savaşın ne kadar anlamsız olduğunu içindeki tüm insanların zayıf yanlarıyla birlikte karşımıza getiriyor. Zaman zaman askerlerin kafa sesleriyle "Neden bu kıyım ?", "Neden doğa kendisinden bu kadar nefret ediyor ?" gibi sorularına şahit oluyoruz.
Malick ve onun sinema dili
Malick, savaş sahnelerinde de abartısız ve oldukça etkileyici görüntüler çıkartmış ortaya. Çimenlerin aralarında düşmanı görmeden ilerleyen, içten içe korkan askerlerin gözünden görüyoruz herşeyi -bazen de göremiyoruz-. Ortada sözkonusu olan Pasifikteki bir adada bir tepe var ve Amerikan askerleri bu tepenin çeşitli yerlerinde mevzilenmiş Japon askerlerini haklayarak orayı "almak" zorundadırlar. Neredeyse yok denecek kadar genel plan görüyoruz. Askerlerin bakışıyla tüm çatışmaların içinde onların korkularıyla beraberiz sanki. İlk bir saati aşkın bir süre neredeyse tek bir düşman askeri göremiyoruz. Ama o askerlerin korkusunu çok net bir şekilde anlayabiliyoruz.
20 yıldır film çekmeyen bir yönetmenin filmi "İnce Kırmızı Hat". James Jones'un biyografik romanından uyarlanan filmi "Er Ryan'ı Kurtarmak"da Spielberg'in yaptığı gibi çekebilirdi. Çünkü öyküde harekete, kahramanlığa ve vahşete açık çok kapı var. Ama bu yolu seçmemiş Malick. Tıpkı 1973 tarihli "Badlands"de de yaptığı gibi.
O filmde de Malick, erken bir "doğuştan katil" tipi oluşturmuş ve Martin Sheen'i sevgilisi Sissy Spacek için sayısız cinayetin sahibi konumuna getirmişti. Ama bunu yaparken, doğallığı ve sakin bir anlatımı tercih etmiş, kanlı bir action filmi olmasını istememişti. "Badlands" Hollywood'dan çıkan ama Hollywood filmlerine benzemeyen ve 1970'lerin en iyi filmlerinden biri olmuştu. "İnce Kırmızı Hat" ise şimdiye kadar yapılan tüm savaş filmleri arasında kesinlik ilk 3'e girebilecek pek çok özelliğe sahip.
Popüler oyunculardan performans fragmanları
Filmin oyuncu kadrosuna bakıp birçok starın boy boy gözükeceğini pek düşünmeyin. Ağırlıklı rollerde genellikle genç oyuncu Jim Caviezel, işini iyi yapan bir çavuş rolünde Sean Penn ve savaşı bir terfi fırsatı olarak gören sinirli Albay olarak Nick Nolte'yi görüyoruz. Woody Harrelson, Ben Chaplin, Elias Koteas gibi oyuncular bazı yan karakterler olarak gözükürlerken, John Travolta, George Clooney, John Cusack gibi oyuncular da çok kısa rollerle görünüyorlar. Hatta Bill Pullman'ı bile ancak birkaç saniye görebiliyoruz. (Daha çok gözüktüğü sahneler Malick'in filmin kurgusu sırasında çıkarttığı sahneler arasında) Oyuncuların tümü rollerinde oldukça başarılılar. Özellikle Nick Nolte, Sean Penn ve Jim Caviezel kusursuz performanslar çıkarıyorlar.
Terrence Malick, tam 20 yıl sonra şimdiye dek yapılmış belki de en iyi "anti-savaş" filmini çekmiş durumda. Ancak Spielberg'in çok daha fiyakalı ve tavlayıcı olarak çektiği başka bir anti-savaş filmi (acaba gerçekten de öyle mi ? Başındaki çıkartma sahnesi acaba sadece iyi çekildiği için mi ilgi görüyor ?) olan "Er Ryan'ı Kurtarmak" karşısında Oscar gecesinde pek büyük başarılar kazanacağa benzemiyor. Ama doğa-savaş arasındaki ilişkiyi iyi kuran ve asker psikolojisini çok iyi yansıtan bu filmi mutlaka görmeniz gerek.
OYUNCULAR: George Clooney, Nick Nolte, John Cusack,Sean Penn, Jim Caviezel, Woody Harrelson, Ben Chaplin, Elias Koteas,
TÜR: Savaş-Dram
Amerikan yapımı 1998
170 dakika
Bir sürü yıldız oyuncusu olsa da kahramansız sayılabailecek bir film "The Thin Red Line". Bir grup Amerikan askeri Japonların elinde olan "2 10" kod adlı zor bir tepeyi ele geçirmeye çalışırlar. Bu operasyon sırasında elimizde yaklaşık bir düzine Amerikan askeri vardır. Malick kamerasını bu askerler üzerinde dingin hareketlerle gezdiriyor, bize ne düşündüklerini gösteriyor ve savaşın anlamsızlığını şiirsel ama vahşi görüntülerle önümüze seriyor.
20 yıldır film çekmeyen Terrence Mallick'in yeni filminde oynamak için tüm oyuncular sıraya girmişti. Yönetmenin "Badlands" ve "Days of Heaven" gibi 'cesur' filmleri tüm dünyada iyi eleştirilerle karşılanmıştı.
Film, "Neden doğa kendisiyle bu kadar uğraşıyor ?" sorusuyla başlıyor. Sonra doğanın en tehlikeli hayvanlarından biri olan timsahın avını yakalamak için ne kadar sinsice hareket ettiğini görüyoruz. Film ilerledikçe doğanın başka bir parçası olan insanların da birbirlerini öldürmek konusunda bazen hayvanları bile geçtiğine şahit oluyoruz.
Kısa bir zaman aralığında seyrettiğimiz ikinci savaş filmi "İnce Kırmızı Hat", ilk seyrettiğimizden çok farklı bir şekilde güzel doğa görüntüleriyle açılıyor. Ormanlar, kuşlar, gökyüzü, denizde yüzen çocuklar, huzur içinde yaşayan yerliler. İçlerinde iki tane de Amerikan askeri var. İkisi de cennette yaşıyor gibidirler. Doğayla içiçe ve onunla barışık. Pasifik'deki bu ada, onların 2.Dünya Savaşının mantıksız kurallarından bir kaçışları olmuş artık. Ama çok geçmeden gerçek, onları o adada da buluyor: Bir Amerikan Savaş gemisi. Daha sonra bu iki asker kendilerini yeniden Japonlara karşı, ellerinde tüfekle koşarlarken buluyorlar.
Sakin şizofreni
Filmin içinde müthiş bir şizofreni var. Ama bu hiç de şiddetli görüntüler, dışarı çıkmış bağırsaklar ve "anne" diye bağıran askerlerle sunulmuyor. İnsan çok yakın tarihli olduğu için "Er Ryan'ı Kurtarmak" ile ister istemez karşılaştırıyor. Karşılaştırınca da "Er Ryan..."daki tüm o teknik gösterilerin yanında "İnce Kırmızı Hat" daha naif, daha psikolojik ve daha şiirsel anlatımıyla ön plana çıkıyor. Filmde yer alan birçok asker karakterini tanıyoruz. Ama bu askerler tüm o savaş sahnelerinde kayboluyorlar birden. Çoğu zaman kimin kim olduğunu tam olarak tanıyamıyoruz. Zaten öyle bir durumda da böyle bir karmaşa olmalı.
Filmin yönetmeni Terrence Malick, elindeki asker karakterlerini ve onların psikolojilerini, onların oyunculuk güçlerine bel bağlamadan sunabiliyor. Filmdeki en önemli başarısı bu. O yüzden 3 saate yakın bir süre John Toll'un kamerasıyla yakaladığı güzel resimler eşliğinde kendine özgü bir atmosferi istediği gibi kurabiliyor. Genelde askerlerin göz hizasıyla çekilen tüm o sahneler "Er Ryan'ı Kurtarmak"dakinden farklı olarak bir duruma şahit etmenin ötesinde o durumu yaşamanızı sağlıyor. Ayrıca bunu yaparken herhangi bir milliyetçilik propagandasına ya da duygusuna izin vermiyor. Filmi seyrederken tarafların kim olduğunu biliyoruz ama etrafta hiç Amerikan bayrağı görünmüyor, herhangi bir şekilde politik bir mesaj verilmiyor ve kahramanlık öyküsü anlatılmıyor. Tarafların yerine dünyanın her yerinde savaş halinde olan tüm tarafları kolaylıkla yerleştirebiliyorsunuz. Malick, kesinlikle 2. Dünya Savaşı'nın özelinde bir film yapmamış. Tamamen evrensel ve adeta ulussuz bir anlatımla ve bütün doğallığıyla savaşın ne kadar anlamsız olduğunu içindeki tüm insanların zayıf yanlarıyla birlikte karşımıza getiriyor. Zaman zaman askerlerin kafa sesleriyle "Neden bu kıyım ?", "Neden doğa kendisinden bu kadar nefret ediyor ?" gibi sorularına şahit oluyoruz.
Malick ve onun sinema dili
Malick, savaş sahnelerinde de abartısız ve oldukça etkileyici görüntüler çıkartmış ortaya. Çimenlerin aralarında düşmanı görmeden ilerleyen, içten içe korkan askerlerin gözünden görüyoruz herşeyi -bazen de göremiyoruz-. Ortada sözkonusu olan Pasifikteki bir adada bir tepe var ve Amerikan askerleri bu tepenin çeşitli yerlerinde mevzilenmiş Japon askerlerini haklayarak orayı "almak" zorundadırlar. Neredeyse yok denecek kadar genel plan görüyoruz. Askerlerin bakışıyla tüm çatışmaların içinde onların korkularıyla beraberiz sanki. İlk bir saati aşkın bir süre neredeyse tek bir düşman askeri göremiyoruz. Ama o askerlerin korkusunu çok net bir şekilde anlayabiliyoruz.
20 yıldır film çekmeyen bir yönetmenin filmi "İnce Kırmızı Hat". James Jones'un biyografik romanından uyarlanan filmi "Er Ryan'ı Kurtarmak"da Spielberg'in yaptığı gibi çekebilirdi. Çünkü öyküde harekete, kahramanlığa ve vahşete açık çok kapı var. Ama bu yolu seçmemiş Malick. Tıpkı 1973 tarihli "Badlands"de de yaptığı gibi.
O filmde de Malick, erken bir "doğuştan katil" tipi oluşturmuş ve Martin Sheen'i sevgilisi Sissy Spacek için sayısız cinayetin sahibi konumuna getirmişti. Ama bunu yaparken, doğallığı ve sakin bir anlatımı tercih etmiş, kanlı bir action filmi olmasını istememişti. "Badlands" Hollywood'dan çıkan ama Hollywood filmlerine benzemeyen ve 1970'lerin en iyi filmlerinden biri olmuştu. "İnce Kırmızı Hat" ise şimdiye kadar yapılan tüm savaş filmleri arasında kesinlik ilk 3'e girebilecek pek çok özelliğe sahip.
Popüler oyunculardan performans fragmanları
Filmin oyuncu kadrosuna bakıp birçok starın boy boy gözükeceğini pek düşünmeyin. Ağırlıklı rollerde genellikle genç oyuncu Jim Caviezel, işini iyi yapan bir çavuş rolünde Sean Penn ve savaşı bir terfi fırsatı olarak gören sinirli Albay olarak Nick Nolte'yi görüyoruz. Woody Harrelson, Ben Chaplin, Elias Koteas gibi oyuncular bazı yan karakterler olarak gözükürlerken, John Travolta, George Clooney, John Cusack gibi oyuncular da çok kısa rollerle görünüyorlar. Hatta Bill Pullman'ı bile ancak birkaç saniye görebiliyoruz. (Daha çok gözüktüğü sahneler Malick'in filmin kurgusu sırasında çıkarttığı sahneler arasında) Oyuncuların tümü rollerinde oldukça başarılılar. Özellikle Nick Nolte, Sean Penn ve Jim Caviezel kusursuz performanslar çıkarıyorlar.
Terrence Malick, tam 20 yıl sonra şimdiye dek yapılmış belki de en iyi "anti-savaş" filmini çekmiş durumda. Ancak Spielberg'in çok daha fiyakalı ve tavlayıcı olarak çektiği başka bir anti-savaş filmi (acaba gerçekten de öyle mi ? Başındaki çıkartma sahnesi acaba sadece iyi çekildiği için mi ilgi görüyor ?) olan "Er Ryan'ı Kurtarmak" karşısında Oscar gecesinde pek büyük başarılar kazanacağa benzemiyor. Ama doğa-savaş arasındaki ilişkiyi iyi kuran ve asker psikolojisini çok iyi yansıtan bu filmi mutlaka görmeniz gerek.