Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Dikkat!!! Tema lisans bilgilerinize erişilemiyor, lütfen www.xenforo.gen.tr yönetimi ile iletişime geçiniz. Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Türkiye'de psikososyal ve zihinsel engelli bireylerin durumu ve çözüm önerileri

mineknc

Yeni Üye
Üyelik
12 Mar 2013
Konular
6
Mesajlar
23
Reaksiyonlar
0
Türkiye’de nüfusun %18’i çeşitli ruhsal sorunlarla yaşamının en az bir döneminde ruh sağlığı kurumlarına başvurmakta. 1,5 milyon civarında ise zihinsel engelli birey olduğu bilinmekte. Yakınları de hesaba katıldığında en az 20 milyon kişinin bu sorundan doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendiği söylenebilir. Bu kişiler toplum içerisinde ve hizmet aldıkları kurumlarda pek çok insan hakkı ihlaline maruz kalmakta, başvurabilecekleri destek mekanizmaları ise oldukça az.

HUKUKİ EHLİYET SINIRLAMALARI, VESAYET VE MEDENİ HAKLARDAKİ KISITLAMALAR:

Türkiye'de başta Anayasa olmak üzere, Medeni Kanun ve diğer mevzuatta zihinsel ve ruhsal (psikososyal) engellilerin hukuki ehliyetlerini kısıtlayıcı düzenlemeler yer almaktadır. Hukuki ehliyetin kısıtlanması bu gruptaki engellilerin diğer yurttaşlarla eşit haklardan yararlanmalarının önündeki en önemli engeli oluşturmaktadır. Türkiye'nin imzalayıp yürürlüğe koyduğu ve Anayasanın 90. maddesi gereği üstün iç hukuk normu niteliğindeki BM Engelli Hakları Sözleşmesi'nin 12 maddesine açık aykırılık teşkil eden psikososyal engellilerin kısıtlanması ve vesayete ilişkin mevzuat, insan haklarına aykırı ve ayrımcı bir düzenleme olup değiştirilmesi gerekmektedir.

DAMGALAMA VE AYRIMCILIK:

Ruhsal sorunlar yaşayan ve zihinsel engelli bireyler yaşamın her alanında, toplum içerisinde ve hizmet aldıkları kurumlarda ciddi boyutlarda damgalama ve ayrımcılığa maruz kalmakta, çoğu kez bununla mücadele edebilmelerini sağlayacak mekanizmalar bulunmamaktadır. Ruh sağlığı sorunları toplumumuzda halen bir tabudur ve pek çok kişi damgalama ve ayrımcılığa maruz kalmamak için yaşadıkları sorunları gizlemektedir. Yapılan araştırmalara göre hekimler bile bir şizofreni hastası ile komşu olmayı istememektedir. Ruhsal ve zihinsel sorunlar yaşayan bireylere yönelik damgalama ve ayrımcılığın ortadan kalkabilmesi için kapsamlı bilgilendirme kampanyalarına ihtiyaç vardır.

SOSYAL DIŞLANMA:

Yukarıda özetlenen toplum çapındaki damgalama ve ayrımcılık nedeniyle ruhsal sorunlar yaşayan ve zihinsel engelli bireyler çoğunlukla yalıtılmış yaşamlar yaşamakta ve toplumsal yaşamın pek çok alanının dışında kalmaktadır. Türkiye’nin belirli bölgelerinde psikososyal ya da zihinsel engelli bireyleri evin dışarına bile çıkarmayan aileler bulunmaktadır. Söz konusu kişiler için sosyal içermenin hayata geçirilebilmesi için kapsamlı kampanya ve politikalara ihtiyaç vardır.

EKONOMİK DIŞLANMA:

Türkiye’de 50 kişinin üzerinde çalışanı bulunan işyerleri için %3 oranında engelli birey çalıştırma koşulu vardır. Ancak işyerleri damgalama ve ayrımcılık sebebiyle genellikle çok görünür olmayan küçük fiziksel engellilik durumlarını tercih etmektedir. Psikososyal ve zihinsel engelli bireyler tamamen bu kotanın dışında kalmaktadır. Bunun sonucu olarak ise oldukça iyi bir eğitim almış ve üniversite mezunları da dahil olmak üzere psikososyal engelli bireyler oldukça ciddi bir yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Zihinsel engelli bireyler ise genellikle üniversite eğitimi alamamaktadır. Yine de yapabilecekleri işler olduğu hale istihdam politikalarında tercih edilmemektedirler. Söz konusu psikososyal ve zihinsel engelli bireyler için ayrı bir kotaya ya da bir alt kotaya ihtiyaç vardır. Yeni bir uygulama olan korumalı işyerleri teşvik ediliyor olsa psikososyal ya da zihinsel engelli bireyler için başarılı örnekler henüz çok azdır. Korumalı işyeri kavramının kendisinin yine yalıtıcı bir özelliğinin olması da ayrı bir inceleme ve tartışma konusudur. Psikososyal ve zihinsel engelli bireylerin toplumun diğer fertleriyle birlikte üretken olabilecekleri ve ekonomik olarak güçlenebilecekleri bir istihdam modelinin acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.

TEDAVİYE ERİŞİM:

Türkiye’de ruh sağlığı hizmetleri ve zihinsel engelli bireylere yönelik hizmetler halen ağırlıklı olarak kurum-temellidir. Bunun sonucu olarak bu tür sorunlar yaşayan kişiler bölgesel ruh sağlığı hastanelerine erişebilmek için kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalmakta, tedavi süreçleri boyunca yaşadıkları çevreden kopmaktadırlar. Zihinsel engelli bireyler için ise yatılı bakım ve rehabilitasyon merkezleri bulunmaktadır. Bunlar da yine ulaşılması güç bölgelerdedir.

2010 yılında açıklanan ulusal ruh sağlığı eylem planına göre toplum-temelli ruh sağlığı hizmetlerine geçilmesi öngörülmektedir. Buna göre Türkiye’nin tüm illerinde toplum ruh sağlığı merkezleri açılmaktadır. Bu merkezler ayaktan tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sunmaktadır. RUSİHAK olarak yaptığımız saha araştırmalarına göre bu merkezlere devam eden kişilerin hastaneye yatış oranlarında ciddi bir düşüş görülmektedir. Bu oldukça olumlu bir gelişmedir. Ancak bu merkezlerde de hakim olan model ruhsal rahatsızlıkları bir bozukluk olarak gören tıbbi modeldir. Halbuki bu model gelişmiş ülkelerde yerini söz konusu rahatsızlıkları toplumun örgütlenme biçiminden kaynaklanan bir engellilik durumu olarak gören sosyal modele bırakmaktadır. Bu modelin Türkiye’de sağlanan tüm hizmetlerde baskın hale gelmesi gerekmekte, tüm toplumsal yaşamın buna göre örgütlenmesi gerekmektedir. Ancak bu başarılabilirse iyileşme yönelimli tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri hayata geçirilebilir. Mevcut modelde iyileşme bir olanak olarak gerçekleşememektedir.

Ailesi olmayan, kronik olarak hasta olduğu düşünülen kişiler ve zihinsel engelli bireyler de sıklıkla devletin kurumlarından özel bakım merkezlerine yönlendirilmektedir. Söz konusu kurumlar oldukça keyfi uygulamaların hakim olduğu yerlerdir ve çoğu zaman kişinin yaşamaya alışık olduğu yerlerden çok uzaktadırlar. Coğrafi olarak yaygın, kişileri yaşadıkları yerlerden yalıtmayan, yatılı bakım ve tedavi süresini minimuma indiren, ekonomik olarak ulaşılabilir hizmetlere çok ciddi bir ihtiyaç vardır.

Psikososyal ve zihinsel engelli bireylere yönelik tedavi hizmetlerinin insan haklarına duyarlı olup olmadığının tespit edilebilmesi, insan hakları ihlallerinin önlenebilmesi için bağımsız ve sivil bir izleme mekanizmasının hayata geçirilmesi gerekmektedir.

REHABİLİTASYONA ERİŞİM:

Tedaviye erişimde yaşanan sıkıntılara benzer bir biçimde ruhsal ve zihinsel sorunlar yaşayan bireyler süreğen bir rehabilitasyon hizmetine çoğunlukla erişememektedir. Bu da sadece ilaç ve elektroşoka dayalı mevcut tedavi sisteminin ciddi bir iyileşmeyle sonuçlanmamasına sebep olmaktadır. Psikoterapi ülkemizde halen oldukça lüks bir uygulamadır, hiçbir sigorta psikoterapi gibi rehabilitasyon hizmetlerini kapsamamaktadır, hatta psikiyatri dışındaki disiplinler (psikoloji, sosyal hizmetler, vb.) meşru disiplinler olarak görülmemektedir ve kurumlarda bu alanlarda işini yapabilen uzman sayısı çok azdır. İyileşme nosyonuyla şekillenen, kişilerin zayıf yanlarının yanısıra güçlü yanlarını ve potansiyellerini de dikkate alan, teşvik eden iyileşme yönelimli rehabilitasyon süreçlerine çok ciddi ihtiyaç vardır.

EĞİTİM HAKKI:

Psikososyal engelli bireylerin yaşadıkları sorunlar nedeniyle eğitim yaşamları genellikle yarım kalmakta, erişebilecekleri olanaklar adeta ellerinden alınmaktadır. Pek çok kişi üniversite yaşamını yarıda bırakmak zorunda kalmakta, merkezi sınav sistemlerinde kendilerine yönelik pozitif ayrımcılık uygulamaları olmadığından sistemin dışına itilmektedirler. Zihinsel engelli bireyler için ise 18 yaşından sonra herhangi bir eğitim olanağı (mesleki eğitim, vb.) bulunmamaktadır. Özellikle 18 yaşından sonra bu bireylere yönelik meslek edindirme çalışmalarına ve üniversite yaşamını sürdürebilmeleri için pozitif ayrımcılık uygulamalarına ciddi ihtiyaç vardır.

KATILIM HAKKI:

Psikososyal ve zihinsel engelli bireyler kendileri ile ilgili hiçbir karar sürecine katılamamaktadır. En basitinden teşhisleri ve tedavi süreçleri ile ilgili bir bilgilendirilme olanağına bile sahip değiller. Bu kişiere genellikle “anlamazlar” mantığıyla yaklaşılmakta, çocuk gibi görülmekte ve dolayısıyla kendileri ile ilgili karar süreçlerine katılımları teşvik edilmemektedir. Bu sebepten ötürü en temel demokratik haklarından mahrum kalmaktadır. Tedavi ve rehabilitasyon kurumlarında ve toplum içerisinde, bu kişilere yönelik politikaları belirlerken sorun yaşayan kişilerin ve kendilerinden oluşan STKların bizzat karar süreçlerine katılımı şarttır.

BARINMA İLE İLGİLİ SORUNLAR:

Ruh sağlığı alanında sorun yaşayan teşhis almış veya almamış bireyler, özellikle kadınlar, aile içinde veya yaşadıkları çevrede şiddete (ve tecavüze) uğradıklarında başvurabileceği bir kurum, ona bu durumda danışmanlık ve destek verecek, kendiliğinden harekete geçecek bir sistem ihtiyacı bulunmaktadır. Var olan kadın sığınakları teşhis almış kişilere destek olmak ve ihtiyaca cevap vermekten uzaktır.

İŞE DÖNÜŞ İÇİN REHABİLİTASYON:

Bir işte çalışırken ruhsal sorun yaşayan, hastaneye yatıp tedavi olan kişiler ilaçlı tedaviye olumlu yanıt verdiklerinde yeniden işlerine dönebilmek için bir rehabilitasyon ve destek sürecine ihtiyaç duymaktadır. İş-kur ve işyerlerinin, toplumun bu konuda bilgilendirilmesi, bu tür bir destek mekanizmasının oluşması, iş kaybını ve ruhsal sorun yaşayan bireylerinde toplum içinde üretken bir biçimde hayatlarına devam etmesi için gereklidir.

Yukarıda özetlenen tüm haklar aslında Türkiye’nin de 2009 yılında ilk imzacıları arasında bulunduğu, mecliste de onayladığı Birleşmiş Milletler Engelli Bireylerin Haklarına İlişkin Sözleşme tarafından garanti altına alınan haklardır. Aralarında psikososyal ve zihinsel engelli bireylerin de bulunduğu engelli bireyler tarafından bizzat hazırlanan sözleşme engellilik konusunda kökten bir paradigma değişikliği önermekte, engel durumu ve derecesi ne olursa olsun engelli tüm bireylerin diğer bireylerle her alanda eşit haklara sahip olacakları bir sistemin hayata geçirilmesini şart koşmaktadır. Sözleşmenin hayata geçirilmesi tüm taraf devletlerin yükümlülükleri arasındadır. RUSİHAK olarak söz konusu sistemin hayata geçirilmesi ve bu yapılırken engelli bireyleri temsil eden STKların da sürece dahil edilmesi beklentilerimiz arasındadır.

Tüm engellilik durumlarının “bozukluk” ya da “anormallik” olarak algılanmak yerine toplumu zenginleştiren farklılıklar olarak algılandığı bir sistemin hayata geçirilebilmesi ve tüm bu farklılıkların eşit ortamlarda bir arada var olabilmesi umudu ve kararlılığıyla…

Bu yazı RUSİHAK (Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği) tarafından hazırlanmıştır. Katkıları için Sakatlık Çalışmaları İnisiyatifi olarak teşekkür ediyoruz.
 
Tüm engellilik durumlarının “bozukluk” ya da “anormallik” olarak algılanmak yerine toplumu zenginleştiren farklılıklar olarak algılandığı bir sistemin hayata geçirilebilmesi ve tüm bu farklılıkların eşit ortamlarda bir arada var olabilmesi umudu ve kararlılığıyla…

Yazı manidar olmuş,ancak son paragrafınıza katılamayacağım. Siz genel olarak engellilik durumu olarak ifade etmişsiniz,ancak Psikiyatrik hastalıkları "bozukluk ya da anormallik" yerine tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak değerlendirmek gerekir.Toplumu zenginleştiren bir durum yok ortada. Burada hem kişinin hayat kalitesini düşüren,verimliliğini azaltan ya da ortadan kaldıran çoğu zaman da çevresine zarar verici davranışlar ortaya koyan bir hastalıktır...
Toplum ruh sağlığı merkezleri gerçek anlamda çalıştığı zaman psikiyatrik hastalığı olan bireyleri rehabilite etmek için güzel bir uygulama,ancak bizim ülkemizde biraz farklı uygulamalar olabiliyor ve yeterlilikleri tartışılır..
 
Bu konuyu açan,bu yazıyı yazan ve buraya eklenmesinde emeği geçen herekeze sonsuz tşk.ederim

cevabım sehribanu adlı üyenin yazısına olacaktır.
Bu insanların ne yaşadıklarını ancak bu insanlar bilebilir, siz akıl hastahaneleri nasıl bir yer hiç gördünüz mü hayatınızda? kaldınız mı oralarda? Bence rüyanızda bile görmeyin derim. Doktorları ve sağlık çalışanlarını suçlamıyorum, yanlış anlaşılmasın, oradaki ortamdan bahsediyorum.
Yazısına dikkat edin nasıl önyargılı olduğunu göreceksiniz ''çevresine zarar verici davranışlar ortayan koyan hastalıkmış'' yani bu hastalar potansiyel suçlu bu kişinin gözünde de, peki ya çevrenin bu insanlara verdiği zararı niye hesaba katmıyorsunuz? bu insanlar can sıkıntısına mı saldırıyorlar çevreye? Toplumun ve uygulanan yanlışlıkların, bize yüklediği yükü sizlere yüklesek üç gün taşıyamaz intihar edersiniz. Bir söz vardır ''Suçu toplum hazırlar suçlu işler.'' diye Ben size anlatayım kısaca siz ruhsal engelli biriyseniz herkez ve herşey sizi çileden çıkarana kadar üzerinize gelir, çok istisna insanlar dışında kimse elinizden tutmaz,en sevdikleriniz ve en yakınlarınız terkeder sizi önce, birtek aileniz sahip çıkar size gerçek anlamda gerisini unutun, herkez ve herşey üzerinize üzerinize gelir durmadan, siz toplumun bu size karşı sergiledikleri yanlış davranışlara karşı koymak zorunda kalırsınız birgün, bunun sonucu heleki karakola dayandıysa bakın siz ondan sonrasına, hakimin karsına çıktığınızda dahil size karşı bakış açısı otomatikmen önyargılıdır çünki siz psikiyatri hastasısınız, otomatikmen fişlenmişsiniz herkezin gözünde ,potansiyel suçlusunuz siz toplum için, genel bakış açısı budur herkezin,
kafası çalışan zeki bir insansanız,konuşmayı biliyorsanız derdinizi anlatma ve anlaşılma ihtimaliniz yüksektir aksi takdirde toplumun sizi o noktalara getirdiği sebeplerin bedelinide siz ödersiniz ki bunun sonucuda genellikle manisa, bakırköy gibi ruh sağlığı hastahanlerine gönderilmektir, Fişlenirsiniz emniyet tarafından, sabıkalı birisi olursunuz, sanki tüm kapıları yüzünüze kapatmaya çalışırcasına uğraşır herkez ve herşey sizinle.
Adam ruhsal engelli diye kimse size iş vermez, çok yetenekli çok kalifiye bir eleman olsanız bile kimse size iş vermez,eğitim seviyenizin yüksek olması da önemli değilidir yazıda anlatılanlar gibi, beş parasız ortada kalırsınız kendi başınıza birşeyler yapmaktan başka çıkış kapısı bırakmaz kimse size ki bunuda herkez yapamaz, adam sürekli işsiz ,beşparasız ,anası babası bakıyor, bu yüzden evlenemiyor da, bunların ezikiliği bu insanlara yetiyor zaten bu durumu bu insanlar bilir sadece, zaten insan gibi yaşamıyor ki O, nereye kadar gidecek bu durum? birde bunun üzerine yakınlarının ve çevrenin baskısı,ikikere ikiyi çarpamayacak düzeyde beyine sahip kişilerin size alaycı yaklaşımları,insanların sizlere acıyan gözlerle bakışları ve yaklaşımları ve saymakla bitmeyecek sorunlarda üzerine eklendiğinde bu adam insan gibi yaşamak için herşeyi göze alıp saldıracak kısacası, bu onun en doğal hakkı, insan çünki o,
zaten kabus gibi yaşantısı ölüm korkusunu çoktan yok etmiştir içinde onun, pırlanta gibi yürekleri vardır aslında bu insanların kimsenin göremediği, onların istediği sadece insan gibi yaşamak,

şimdi yazımı okuyan herkeze soruyorum asıl suçlu kim????
 
ASIL SUCLU ONYARGILAR KENDINI AKILLI ZANNEDEN DELILER
zaten doktorlar arastirmacilar hep der sizfrenilerle normal insanlar arasinda yapilan arastirmalarda normal insanlarin daha cok suc isledigi daha cok katil olduklari yazar makalelerde.
onlari anlamayan insanlarda sucu sizofrenlere yamar. kendileri akilliya sutten cikmis ak kasiklar
 
Sayın shukufe rümüzlu arkadaşım güzel görüşlerinden ve gerçekleri yansıtan paylaşımından dolayı sana çok tşk.ederim evet yazdıklarına aynen katılıyorum, benim anlatmaya çalıştığım şu, herkez sonuçlara odaklanmış kimse nedenlere bakmıyor,bakmak istemiyor;şu ülkemizde maalesef acı bir gerçektir ki psikolojisi ciddi boyutlarda bozulmuş insanların çoğu toplum bana deli diyecek diye psikolojik tedavi görmekten kaçar, bunun sonucunda da içinde bulunduğu durum çok çok daha vahim durumlara gelir kalbin,karaciğerin,midenin hasatalanmaya hakkı varda beynin hastalanmaya hakkı yokmu? ben şuna gönülden inanıyorum ki toplumun tümünü psikolojik kontrolden geçirme imkanı olsa en az % 70 i hasta çıkar zaten yapılan araştırmalarda da bu rakam ortaya çıkmış, bu tip hastalıklara yakalananlardan ricam lütfen doktora gitmekten kaçmayın, bırakın toplumun ne dediğini onların dedikleri sizin sağlığınızdan daha önemli değil, son olarak şunu eklemek isterim ki ''Bir kişi karşısındakileri sürekli nasıl görüyorsa kendisi odur.'' saygılarımla..
 
nedenler degil kucuk insanciklarin diyeyim bilmeyen kendi basina gelmeyen hep bu saglikli halinde yasayacagini sanan kit akilli demek diye dusunuyorum
misal biz kucukken 25 yaslarinda mahallede deli diye bilinen bir garip vardi.bunu hic kimse insan yerine koymaz hep alay ederlerdi kimseyede bir zarari yoktuki garibin toplumdan dislanmis gibi gendi halinde gezerdi
bu insanda artik is verilmiyor kimse adam yerine koymuyor ortalarda oynayan cocuklari seyretmeye kaltimi cocuklar el birligiyle delii deliii delii diye arkasindan dolasirlardi cocuk aklimla oyle uzulurdumki insanlar onun ne yasadigini bilmiyorlarki

burda biz sagirlarda kimine gore oyleyiz az kayiplilar degil tabi
sagiiir sagiiir sagiiir diyen cocuklarda gordum cunku kucuklugumde:( islerine gelmeyen yerde.
alin tip bilimi bile oyle
mesela kulak cinlamasini bilmiyor basina gelmeyen. bunlarda gaipten ses duyuyo gibi tedaviler uygulamayi yeni tedavi diye sarlatanlik ediyorlar:p bilimin aklin suzgecinden gecmeyen ne kadar okudum biliyorum desede bencilce kendilerini akilli zannediyor iste:eek:
 
Üst Alt