Reklamlar....
Bu kelime bağrında neler barındırıyor acaba?
Bildiğim kadarıyla güzel ülkemin eski güzel devrimcilerinin etkin olduğu bir sektördür reklamcılık. Bu devrimcilerin(?!) kapitalizme hizmetin en uç noktası olan reklamcılık sektörünü benimsemeleri tam bir ironi olsada olay kimi reklam filmlerinde dudaklarımıza yerleşen gülümsemeler kadar basit değil.
Reklam günümüz tüketim mekanizmasının baş dişlisidir. Reklam kültürü olmadan kitleleri tüketmeye sevkedemezsiniz. Kitlelerin bu tüketim eğilimini tahrik etmek için insan ruhuna ait ne kadar duygu varsa kullanılır. Bireyin kıskançlık duyguları, egoları sonuna kadar sömürülür. Birey farkında bile olmadan aslında iyice düşünüldüğünde çokda ihtiyacı olmayan nice eşyayı bu reklamlar sayesinde satın alır. Bu satın alma ile yapay bir tatmin duygusu yaşar (sembolic grafication) Çünkü bireye bir araba reklamında verilen mesaj şudur. "Alırsan mutlu olursun."
Yakışıklı bir adam direksiyon başında son derece özgüven dolu bakışlarla etrafını süzmektedir. Hemen yanıbaşında bütün erkeklerin hayalini süsleyecak kadar güzel ve şuh bir bayan oturmaktadır. Eğer bayan yoksa etraftaki kadınların ilgi dolu bakışları bu arabadaki adama çevrilmiştir. Verilmek istenen mesaj açıktır;Eğer bu aracı satın alırsanız sizde böyle özgüven dolu olursunuz. Etrafınızda böyle güzel kadınlar olur. İşte verilen bu mesajlardan etkilenip bu lüks araçlardan alan yurdum saflarının arabasının yanında kasım kasım kasılmasının sebebi mahiyetide budur. Garibim artık reklamlardaki adam sanmaktadır kendini...Zeka seviyesi bir basamak daha yüksek olanlar ise arabayı aldıklarında hayatlarında en küçük bir değişme olmadıgının farkına varabilirler. Ama bu farkındalık reklamcıların ağına yeniden düşmesine engel değildir. Arabanın yeni bir modeli çıkmıştır ve çok daha yaratıcı bir reklam filmiyle kişinin egosu yeniden tahrik edilmiş ve bir önceki modelde elde edemediği karizmayı bu yeni modelde elde edeceği vaadiyle yeniden avlanmıştır. Adamımız bu yeni modeli de satın alır ve gökkuşağına giden bir bitmez yolculuk böyle sürer gider.
Acı olan şey bireylerin bu satın aldıkları eşyalarla yapay bir mutlulugun içerisine girmeleridir. Acıdır çünkü bu durum beraberinde tüketerek mutlu olunabileceğine inanılan bir garip düzleme götürür insanı. Ve artık türk filmlerinde filmin jönü olan kızın zengin erkeği kendine aşık etmek için güzel elbiseler satın aldıgını ve üstelik bu yeni elbiseler içinde erkek jönü kendine aşık ettiğini görürüz. Demekki tüketerek mutlu olabileceğimiz hedeflere ulaşabiliriz! Bu benzeri mesajlarla bireyler tüketmek= mutluluk denklemine ulaşırlar. Bu durumda ortaya kaçınılmaz olarak "metalaşmak" dediğimiz durum çıkar. Bireyler artık metalaşacaktır ,çünkü mutluluğun förmülü "bir sen ,bir ben bir de bebek " olmaktan çıkmış "tüketebilmek" ile direk ilintili bir hale getirilmiştir.
Sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkan üretim fazlasını satarak kar etmeyi yegane hedef tayin eden çağımız kapitalizmi, bireylerin ihtiyaçlarını da aşan bir tüketim furyasına imza atmak için reklamcılık sektörünü devreye sokmuştur. Bu sektör bizleri bilinçaltımıza girerek öyle bir sarmalamıştır ki artık onsuz bir yaşam düşünemez haldeyiz.
Toplumsal hayattan dışlanma korkusu gizlice bireylerin zihnine zerkedilir. Birey başkaları gibi tüketmez ise dışlanacagı korkusuyla gündemdeki ürünleri satın alır. Aslında "tehdit" algılamamızı masaya yatırsak reklamcıların bu türden bilinçalına yönelik gizli tehditlerini suç olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Ancak günümüz hukuki normlarının bu aşamaya gelmesi daha çok uzun sürecektir.
Reklamcı bireyin kıskanclık duygusuna seslenir. Ancak kıskanılan reklamlardaki oyuncunun kendisi degildir. Kıskanılan hamburgerine ketcap döküp yerken orgazm olurcasına sesler çıkartan oyuncunun içinde olduğu "mutluluk" tur .İzleyici bu mutlulugu kıskanır ve gidip o ketçapı satın alır. Ancak yerken oyuncunun çıkarttıgı şekilde sesler çıkartmasını saglayacak kadar mutlu olamamıssa tutup kandırıldıgını düşünmez. Bu mutlulugu farkedemeyecek kadar kapasitesiz oldugunu düşünür.
Bu durum o kadar komik boyutlara ulaşmıstır ki blendaks reklamlarında saçlarıyla otopark yeri kapan hanım kızlarımıza da raslarız. Burada verilen mesaj "bu şampuanı kullanın ve otopark derdiniz kalmasın" değil tabiki. "Erkeklerin nutkunu durduracaksın ey kadın! "denmektedir. Ve bildiğim kadarıyla iyi de satıyorlar
Ah yurdum kadınları!!!
Örnekler çoğaltılabilir. Bireyin ruhuna yönelik bir tecavüz furyası meşru bir hal almıştır reklamlar yoluyla. Ancak bu tecavüze uğrama edimi ücretsiz değildir. Uğradığımız bu tecavüz için birde para öderiz bu reklamverenlere. Zira ücretsiz sandıgımız bu reklamlar için tv lere ödenen paralar ürünün fiyatına fazlasıyla yansıtılır. Bu yolla bizler tv lerimizde parasız reklam izlediğimizi sanırken aslında o reklamların parasının fiyatlara yansıtılmak yoluyla bizim cebimizden katbekat cıkacagını bilmeyiz çogu zaman.
Sonuç olarak kimi zaman şirin bir bebek, kimi zaman afet bir dilber, kimi zaman ünlü bir sanatçı, kimi zaman karizmatik ses tonuyla yakışıklı bir erkek, kimi zaman aşk, kimi zaman yükseklik egolarımız vb kullanılarak ruhlarımız avlanır. Bizler ekran başında eğlendiğimizi sanarken...
Sevgi ve saygılarımla...