Tekerlekli sandalyeye oturduğum gün her şeyin biteceğini sanıyordum. Zar zor olsa da, başkalarının yardımına muhtaç olsam da, çok kısa mesafe olsa da yine de yürüyebiliyordum. Hastalığımla savaşmayı bırakmaya hiç niyetim yoktu. Ama işte o sandalyeye oturmak, düşmanın eline en etkili silahı vermek anlamına geliyordu.
Üniversite hayatı sona erip, meslek yaşamı başladığında kendimi daha kötü hissetmeye başlamıştım. Belki de 2 -3 yıl erteleyebilirdim sandalyeyi. Ancak ben değil, mesleğim bunu benden istiyordu artık.
İnternetten akülü sandalyeleri incelemeye başladım. Kollarda da güçsüzlük belirtisi olduğundan normal bir sandalye kullanmayı göze alamazdım. Bir süre sonra birisiyle düşüncelerimiz uyuştu, Allah’ın emri, Peygamber Efendimizin kavli ve bir miktar para karşılığında istedik sandalyeyi. Hemen ertesi günü göndermişlerdi. “İnsan biraz geç gönderir, ne bu aceleniz”
Sandalyeme şöyle bir alıcı gözüyle baktım tekrar, güzel bir şeye benziyordu gerçekten. Ama hala onun üzerine oturacağımı aklım almıyordu. 2 gün kutusundan çıkartmadım zaten, öylece bekledi.
Bir pazar akşamı enişteler de evdeyken deneme vakti gelmişti artık. Ne de olsa ertesi gün okula götürecektim, 1-2 deneme sürüşü yapmakta fayda vardı. Neyse evin avlusunda kapıları kapattırıp geçtim şoför mahalline ve kavradım joistiği. Bre Bismillah….
Zevkli bir şeye benziyordu. Uzaktan kumandalı bir araba kullanmak gibi aynı. Eski şoförlerden olduğumuzdan yabancılık çekmemiştim sandalye kullanmada. Tamam yeter bugünlük, bi sorun yok, rahatlıkla kullanabilirim.
“Hey gidi Neşeli hey, arabadan inip sandalyeye binecektin ha!. Bugünleri de görecekmişiz demekki.”
İsmail Eniştenin (gerçi hep abi derim) sözü hala kulağımda ; “Biz seni zor oturttuk bunun üzerine, ama bir süre sonra zorla da olsa indiremeyeceğiz seni.”
Okulla evin arası çok yakın olmasına rağmen taksinin bagajına katarak götürttüm. Okulda ve sınıf içerisinde kullanırken çok rahattım, tam biçilmiş kaftandı benim için. Ve okuldaki arkadaşlar bunun benim için çok iyi olduğunu söylüyorlardı.
Ama dışarılarda gezmek hala çok uzaktı bana, hala çekiniyordum. Hafta içi boyunca okulda bıraktım her gün. Zaten rampa da yoktu okulda, merdivenleri bahane edebiliyordum kolaylıkla.
Hafta sonu eve gelmesi gerekiyordu sandalyenin. Aksilik bu ya araba da evde değildi o gün. Acaba bilerek mi yaptılar bunu bana. Sinirlenmiştim bu duruma.
Merdivenler indirtip tekrar oturdum sandalyeme.
Anneme sen git eve, ben kendim gelirim dedim.
Hiç sağıma soluma bakmadan doğru eve.
Mahalle arasından geçerken, acaba insanlar bana mı bakıyorlardı, aralarında benim hakkımda mı konuşuyorlardı . Merak işte…
Sağ salim ve sinirli bir şekilde eve geldim. Hemen sandalyeden kalkarak bilgisayarımın başına oturdum. Bir süre sonra her şey normale döndü tabii….
O günün akşamı o zamanlar ara sıra ( şimdi sürekli) takıldığım kahvehanenin sahibi aradı.
--“Neşeli hocam sandalyeyi aldın unuttun bizi, gel hadi kahveye” .
Daha önce almayı düşündüğü söylemiştim ama nerden öğrendi bu adam benim sandalyeyi aldığımı.
--Bakarız
--İstersen ben geleyim eve, beraber çıkalım.
--Yok sağolasın. Ben gelecek olursam kendim gelirim. Dedim.
Bir yanım gitmek istiyor, bir yanım otur oturduğun yerde diyordu. Tabi gitmeği isteyen yanım ağır bastı. “Ulan dedim kendi kendime, gündüz okuldan geldin, akşam karanlığında mı çıkamayacaksın. Hem kim görecek seni”
Ve düştüm yollara…. En karanlık yerlerden geçerek ulaştım kahvehaneme. Kapısından içeri girdiğimde bir OOOOOOOOO sesi yükseldi arkadaşların masasından. Tüm bakışlar üzerimdeydi yine, ama çoğunluğunu tanıdığım için sorun yoktu.
---Oooo Hocam hayırlı olsun, ne güzel şey bu böyle.
---Sağolun alcaz alcaz derken aldık işte.
---Ne zaman aldın bunu.
---Geçen hafta bugün.
---Bir hafta oldu da , nerdesin sen bir haftadır.
---Burdayız geldik işte.
O gün her şey gayet güzeldi. Sağa sola da laf yetiştirdik tabiî ki.. İnsanın arkadaşları gibisi yok. Sanki çok doğal bir şeymiş gibi karşılanmıştım. Galiba ben çok büyütmüştüm bu olayı.
O günle kalmadı tabiî ki..Daha birçok sefer gittim kahveye.
Hala okulda bırakıyordum sandalyemi. Ama bu kez bahaneden değil, gerçekten.
Rampa yoktu ve sandalyem de ağır olduğu için merdivenlerden indirmesi çok zor oluyordu. Bu yüzden de bırakmam gerekiyor ve sadece hafta sonları getiriyordum eve.
Bir süre sonra da rampam yapıldı. Artık özgürlüğüm 5 kat daha artmıştı. Öğle aralarında bile eve gelmeye başlamıştım. Çekinecek hiçbir şeyim de kalmamıştı artık.
Madem çekinmiyoruz, biraz da yüzsüzlük yapalım o zaman. Belediyeye telefon edip, dışarıdaki özgürlüğüm kısıtlanıyor diye, tespit ettiğim noktalardan rampaları yaptırttım.. :shock:
Sağolsunlar bir dediğimizi ikiletmediler, hemen yaptılar. Burada da mesleğimin avantajını kullandım tabi.
Nasıl başlamıştık, bak nasıl bitti
. İnsan yeniden doğmuş gibi oluyor. Hayat sandalyeyle bir başka güzelmiş. Hastalıkla mücadelemizden vazgeçtik mi? HAYIR, sonuna kadar mücadeleye devam.
Bazen enişteler bize geldiğinde ben dışarılarda olurum. Eve geldiğimde bazen takılır bana.
- Zamanında neler çektirdin bizlere. Şimdi evde bulamıyoruz seni.
- Ben mi? HİÇ HATIRLAMIYORUM
:lol: :lol: