Her şey dün oldu. Hatırlamak bile istemiyorum aslında. Ama olup bitenler unutulacak gibi değil. Saatin tam olarak kaç olduğunu hiç bilmiyorum. Adeta zaman kavramını yitirmiştim. Nedense bu gece uykumda bir türlü gelmedi. Bilinçaltındaki tüm arzularım bir bir canlanıyordu. Bu kadar fazla düşünmem ve kahretmem doğru değildi. Biliyorum. Fakat elimden bir şey gelmiyor, sanki her şey benim kontrolümün dışında gelişiyordu.
Sokaklar ıssızdı. Tek tük arabalar geçiyordu. Binaların ışıkları neredeyse tamamen sönmüştü. Belki birkaç ışık yanıyordu diyebilirim. Biliyorum. Siz bu yazdıklarımı okurken ben büyük ihtimalle yine aynı kaderimle baş başa olacağım. Bu satırları yazmak baya zor bir işmiş meğer. Önce bir hikâye gibi başladım bu yüzden. Bana bunu yapmaya mecbur bırakan nedenleri sayıp dökmek istemiyorum. Artık ne yazsam anlamsız çünkü. İnsan bir kere böyle bir şeye niyet etti mi ete yapışan kene gibi bırakmaz bir türlü.
Zamanın tik takları gecelerin ve gündüzlerin zikzakları beni ilgilendirmeyecek bundan böyle. Beğenmeyenler beğenmesinler beni durmaksızın akıp duran bu seli. Kafiyeli oldu de mi? Kumrular kumrularla sevişsin kartallar yüksek uçsun artık ne çıkar? Eh yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da. Ne çıkar. Herkesin bir gülü vardır. Benimki nerede? Bilen var mı? Bu hale getirenler utansın.
İnsanlar arasında yalnızca bir çeşit ilişki vardır o da şudur ki: İnsanlar birbirlerini her anlamda ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanırlar ve kullanacak daha iyi birilerini bulduklarında ya da işleri bittiğinde de bir kenara bırakıverirler. Arkadaşlık, dostluk ve aşk dedikleri şeylerde bunun çeşitlemeleridir malesef...İşte ilk isyanım bunadır... (Burada bir parantez açma ihtiyacı hissettim, diyeceğim o ki: Elbette böyle olmayanlarda vardır. Gerçek dostluğu ve sevgiyi ve fedakârlığı ve aşkı yaşayanlar da vardır. Sözüm meclisten dışarı. Ben bunu beceremediysem suç tabii ki bendedir.)
İnsanları yeteri kadar tanıyorum, onlar onlar beni tanımadıkları için belki bile küçük düşürecekler, arkamdan saçma sapan konuşacaklar: “Birisine aşıkmış sevdiği kız onu bırakmış”, “işsizlikten bunalıma girmiş de o yüzden”, “psikiyatrik rahatsızlığı varmış, anlayacağın kafadan biraz sakatmış” diyecekler ve tahmin dahi edemeyeceğim bir sürü şey söyleyecekler... Onlar... Allah kahretmesin! Öyle değil işte değil.
Benim bu sözlerim dünyaya, insanlara ve hatta kendime de bir SİTEMDİR sadece. Bu berbat dünyaya ve talihsiz ve bahtsız kaderime bir başkaldırıdır.
Sahte hayatlara, yalancı yüzlere, yalandan arkadaşlıklara ve dostluklara, aşk gibi görünen kendini beğenmişliklere, ikiyüzlülere, hayatı keyifleri doğrultusunda yaşamaktan başka hiçbir düşüncesi olmayan salaklara... Her şeyi olduğu gibi, kendilerine sunulduğu gibi kabullenip, düşünmeyen, araştırmayan, tartmayan beyinsizlere, yüze gülüp de arkadan vuranlara, “tutunamayanlar”ı küçük görüp aşağılayanlara, kendilerine benzemeyenleri hakir görenlere... Bitmek bilmeyen hastalıklara, hastalıklara ve acılara... Kendisi yalan olduğu gibi her şeyi yalan ve sahte olan bu berbat dünyaya isyanımdır . Hepsi bu.
Yok, parada pulda, malda mülkte, şanda şöhrette gözüm olmadı hiç. Bir insan olduğuma göre beni en çok insanlar ilgilendirdi hep. Benim için hiçbir şey insandan daha değerli değildir ve asla olamaz da.
Arkadaşlıklar yalan, dostluklar yalan, aşklar yalan olduktan sonra neye değer ki yaşamak? Hiç bir şeye. Elbette kendi elimde olsaydı hiç gelmezdim. Bu dünyaya göre değilim ben, üzgünüm. Dünya “onlar”ın olsun... Ama öyle ya çekirge bir sıçrar iki sıçrar... Daha başka ne diyeyim ki?
Bir SİTEM yazısı ancak böyle olur herhalde. Ya da çok daha içten ve dokunaklı da olabilir, okuyanlar gözyaşlarını tutamayabilir. Ben öyle dokunaklı yazmasını beceremem işte. Ali’nin ikinci kez dünyaya gelmiş haliyim. Ve işte bu Ali de 30 yaşında hayata SİTEM ediyor. Yani Bu dünyaya kaç tane Ali gelirse gelsin hep engeç 30 yaşında SİTEM edecektir. Allah beni bildiği gibi yapsın. Bildiği gibi yaptı da zaten ki bu hale geldim sonunda.
Beni yine benden başka hiç kimsenin iyi tanıyıp anlayamayacağına göre kendime kurduğum mahkemede kendimi yargılıyor ve kendi suçlarımı kendime itiraf ediyor ve kendimi bağışlıyorum, affediyorum. Kendimi mazur görüyorum çünkü ben, ben hiç de doğru düzgün bir hayat yaşayamadım bu güne kadar. İçimdeki korkunç hastalığı kaç psikiyatriste anlattıysam beni anlamadılar. Her ne yaptıysam bu sağlıksızlıktan bir türlü kurtulamadım. Bütün iyileşme çabalarım boşa çıktı. Bütün iyileşme ve hayata bağlanma çabalarım boşa çıktı. Sonu hep hayal kırıklığı ve hüsran oldu. Bu durumda da çekip gitmek bana vacip oldu.
Giderken şu dünyadan ben sessizce, yani ben demek istiyorum ki, yok alınmıyorum ve darılmıyorum, kırılmıyorum hiç kimseye, çünkü herkes yapması gereken neyse onu yapmıştır mutlaka. Bunun için isim vermek istemiyorum, tanıdığım, arkadaş bildiğim, dost bildiğim herkes kendince haklıdır. Sonuç olarak işte herkesle barışık herkesle kardeş olmak istiyorum. Ben böyle olsun istiyorum.
Sağlıcakla kalın
ALİ
İçimdeki o korkunç boşluktan sesleniyorum
İşte o boşluktan –haydi beni anlayın biraz-
Yani bir adım daha atsam düşeceğim uçurumdan
Ben işte oradan oraya ölümle oynayaraktan
Hayatı, yaşanmış onca anıyı, boşa sayaraktan
Bakmayın öyle ilk defa görüyormuşçasına
Bakmayın –oradan bakılınca biraz deliyim-
Başka bir yerden başka bir şekille
Başka bir dünyadan başka bir biçimde
Olmadı işte olmadı
Her şeyin anlamını çözeyim derken
Kendi anlamımı kaybettim bir köprü altında
Uzakta bir şehrin ışıklarında
Kapıda, kapıların sonsuza açılışında
Anlatımsız ve çağrışımsız kırmızı dudaklarında bir güzelin
Bakmayın siz, ben çoktan yitirdim tüm umutlarımı
Yaşamak olsun diye yaşıyorum zaten
Herkes beni yaşıyor sansın diye soluk alıyorum
Anlatıyorum, yoruluyorum, bunalıyorum...acıkıyorum
Biraz da...
Hani ben unuttum da her şeyi! Bir günü
Defalarca aynı günü, yaşar gibiyim..
Bir günde durmuş sanki hayatım da
Bilinmeyen bir adaya sürüklenir gibiyim
Adını koymalı bunun da her şeyin adını koyuyoruz ya
Boş verin koymasak da olur aslında
Her şey böyledir
Bilirim neden
Neden mi? Olmaz anlatamam
Tek söz etsem dünya, ortasından bir elma gibi
Kesiliverecektir...
Yalnız bile kalamıyorum artık
Kafamda binlerce anı, insan, gözyaşı
Düşündükçe ben bunları anlıyorum
Anlıyorum bir zamanlar yaşadığımı
Sokaklar ıssızdı. Tek tük arabalar geçiyordu. Binaların ışıkları neredeyse tamamen sönmüştü. Belki birkaç ışık yanıyordu diyebilirim. Biliyorum. Siz bu yazdıklarımı okurken ben büyük ihtimalle yine aynı kaderimle baş başa olacağım. Bu satırları yazmak baya zor bir işmiş meğer. Önce bir hikâye gibi başladım bu yüzden. Bana bunu yapmaya mecbur bırakan nedenleri sayıp dökmek istemiyorum. Artık ne yazsam anlamsız çünkü. İnsan bir kere böyle bir şeye niyet etti mi ete yapışan kene gibi bırakmaz bir türlü.
Zamanın tik takları gecelerin ve gündüzlerin zikzakları beni ilgilendirmeyecek bundan böyle. Beğenmeyenler beğenmesinler beni durmaksızın akıp duran bu seli. Kafiyeli oldu de mi? Kumrular kumrularla sevişsin kartallar yüksek uçsun artık ne çıkar? Eh yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da. Ne çıkar. Herkesin bir gülü vardır. Benimki nerede? Bilen var mı? Bu hale getirenler utansın.
İnsanlar arasında yalnızca bir çeşit ilişki vardır o da şudur ki: İnsanlar birbirlerini her anlamda ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanırlar ve kullanacak daha iyi birilerini bulduklarında ya da işleri bittiğinde de bir kenara bırakıverirler. Arkadaşlık, dostluk ve aşk dedikleri şeylerde bunun çeşitlemeleridir malesef...İşte ilk isyanım bunadır... (Burada bir parantez açma ihtiyacı hissettim, diyeceğim o ki: Elbette böyle olmayanlarda vardır. Gerçek dostluğu ve sevgiyi ve fedakârlığı ve aşkı yaşayanlar da vardır. Sözüm meclisten dışarı. Ben bunu beceremediysem suç tabii ki bendedir.)
İnsanları yeteri kadar tanıyorum, onlar onlar beni tanımadıkları için belki bile küçük düşürecekler, arkamdan saçma sapan konuşacaklar: “Birisine aşıkmış sevdiği kız onu bırakmış”, “işsizlikten bunalıma girmiş de o yüzden”, “psikiyatrik rahatsızlığı varmış, anlayacağın kafadan biraz sakatmış” diyecekler ve tahmin dahi edemeyeceğim bir sürü şey söyleyecekler... Onlar... Allah kahretmesin! Öyle değil işte değil.
Benim bu sözlerim dünyaya, insanlara ve hatta kendime de bir SİTEMDİR sadece. Bu berbat dünyaya ve talihsiz ve bahtsız kaderime bir başkaldırıdır.
Sahte hayatlara, yalancı yüzlere, yalandan arkadaşlıklara ve dostluklara, aşk gibi görünen kendini beğenmişliklere, ikiyüzlülere, hayatı keyifleri doğrultusunda yaşamaktan başka hiçbir düşüncesi olmayan salaklara... Her şeyi olduğu gibi, kendilerine sunulduğu gibi kabullenip, düşünmeyen, araştırmayan, tartmayan beyinsizlere, yüze gülüp de arkadan vuranlara, “tutunamayanlar”ı küçük görüp aşağılayanlara, kendilerine benzemeyenleri hakir görenlere... Bitmek bilmeyen hastalıklara, hastalıklara ve acılara... Kendisi yalan olduğu gibi her şeyi yalan ve sahte olan bu berbat dünyaya isyanımdır . Hepsi bu.
Yok, parada pulda, malda mülkte, şanda şöhrette gözüm olmadı hiç. Bir insan olduğuma göre beni en çok insanlar ilgilendirdi hep. Benim için hiçbir şey insandan daha değerli değildir ve asla olamaz da.
Arkadaşlıklar yalan, dostluklar yalan, aşklar yalan olduktan sonra neye değer ki yaşamak? Hiç bir şeye. Elbette kendi elimde olsaydı hiç gelmezdim. Bu dünyaya göre değilim ben, üzgünüm. Dünya “onlar”ın olsun... Ama öyle ya çekirge bir sıçrar iki sıçrar... Daha başka ne diyeyim ki?
Bir SİTEM yazısı ancak böyle olur herhalde. Ya da çok daha içten ve dokunaklı da olabilir, okuyanlar gözyaşlarını tutamayabilir. Ben öyle dokunaklı yazmasını beceremem işte. Ali’nin ikinci kez dünyaya gelmiş haliyim. Ve işte bu Ali de 30 yaşında hayata SİTEM ediyor. Yani Bu dünyaya kaç tane Ali gelirse gelsin hep engeç 30 yaşında SİTEM edecektir. Allah beni bildiği gibi yapsın. Bildiği gibi yaptı da zaten ki bu hale geldim sonunda.
Beni yine benden başka hiç kimsenin iyi tanıyıp anlayamayacağına göre kendime kurduğum mahkemede kendimi yargılıyor ve kendi suçlarımı kendime itiraf ediyor ve kendimi bağışlıyorum, affediyorum. Kendimi mazur görüyorum çünkü ben, ben hiç de doğru düzgün bir hayat yaşayamadım bu güne kadar. İçimdeki korkunç hastalığı kaç psikiyatriste anlattıysam beni anlamadılar. Her ne yaptıysam bu sağlıksızlıktan bir türlü kurtulamadım. Bütün iyileşme çabalarım boşa çıktı. Bütün iyileşme ve hayata bağlanma çabalarım boşa çıktı. Sonu hep hayal kırıklığı ve hüsran oldu. Bu durumda da çekip gitmek bana vacip oldu.
Giderken şu dünyadan ben sessizce, yani ben demek istiyorum ki, yok alınmıyorum ve darılmıyorum, kırılmıyorum hiç kimseye, çünkü herkes yapması gereken neyse onu yapmıştır mutlaka. Bunun için isim vermek istemiyorum, tanıdığım, arkadaş bildiğim, dost bildiğim herkes kendince haklıdır. Sonuç olarak işte herkesle barışık herkesle kardeş olmak istiyorum. Ben böyle olsun istiyorum.
Sağlıcakla kalın
ALİ
İçimdeki o korkunç boşluktan sesleniyorum
İşte o boşluktan –haydi beni anlayın biraz-
Yani bir adım daha atsam düşeceğim uçurumdan
Ben işte oradan oraya ölümle oynayaraktan
Hayatı, yaşanmış onca anıyı, boşa sayaraktan
Bakmayın öyle ilk defa görüyormuşçasına
Bakmayın –oradan bakılınca biraz deliyim-
Başka bir yerden başka bir şekille
Başka bir dünyadan başka bir biçimde
Olmadı işte olmadı
Her şeyin anlamını çözeyim derken
Kendi anlamımı kaybettim bir köprü altında
Uzakta bir şehrin ışıklarında
Kapıda, kapıların sonsuza açılışında
Anlatımsız ve çağrışımsız kırmızı dudaklarında bir güzelin
Bakmayın siz, ben çoktan yitirdim tüm umutlarımı
Yaşamak olsun diye yaşıyorum zaten
Herkes beni yaşıyor sansın diye soluk alıyorum
Anlatıyorum, yoruluyorum, bunalıyorum...acıkıyorum
Biraz da...
Hani ben unuttum da her şeyi! Bir günü
Defalarca aynı günü, yaşar gibiyim..
Bir günde durmuş sanki hayatım da
Bilinmeyen bir adaya sürüklenir gibiyim
Adını koymalı bunun da her şeyin adını koyuyoruz ya
Boş verin koymasak da olur aslında
Her şey böyledir
Bilirim neden
Neden mi? Olmaz anlatamam
Tek söz etsem dünya, ortasından bir elma gibi
Kesiliverecektir...
Yalnız bile kalamıyorum artık
Kafamda binlerce anı, insan, gözyaşı
Düşündükçe ben bunları anlıyorum
Anlıyorum bir zamanlar yaşadığımı