Selamlar,
(I)
'Sinema ve sakatlık' mevzusu üzerinde dönecek olan bu yazının başına bir 'fragman' işlevinde açıklama getirmek zannımca faydalı olacak.
Ben, sakatım , Robert Mcruer ‘un belirttiği, herkesin yeterince uzun yaşadığı taktirde bir gün bedensel olarak taşıyacağı kimliği ; 1973 yılında doğum öncesinde, esnasında ve sonrasında merkezi sinir sisteminin hareket işlev alanların hasar görmesi ile tanıştım. Bunun ismi, Serebral palsi (SP).Bugüne kadar ötekini konu edinen altı kısa film çalışmam ve filmlerle katıldığım festivaller var. En son açıklanan kültür bakanlığı desteklerinden de, bir projem ve bir senaryom destek aldı.
Özü; sakatım ve sinemacıyım.
(II)
Modern - öncesi dönemde, bedenlerin ona uygun olması ve davranması gereken bir normal kavramı yoktu. Kültürlerin varsaydığı, sadece mitoloji tanrılarının veya ahlak sistemlerinin kahramanlarının ulaşabileceği ideal karşısında tüm bedenler kaçınılmaz olarak kusurlu addediliyordu. Sıradışı bedenlerin doğumu (bugünün ‘kalıtımsal bozuklukları’ ya da ‘doğum kusurları’) huşu ve hayretle karşılanıyordu. Bu tür doğumlar, iyiye ya da kötüye yorulsun, tanrısal olanın insan dünyasına müdahalesinin işaretiydi. ‘Sakat insan’, diye bir statü yoktu.2
Bugünse ; normal çoğunluk kültürünün bana atfettiği kimlik, kusurlu bir beden, zihin, duyu, normal-olmayan görünüşün, ya da genç - orta yaş arası fit erkek idealinden sapan normal olarak kabul edilmeyen bedenimin kimliği.
Ben; normal kişinin kendisini sakat kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumun sinema ile de seyirciye iletilmesi sürecinden öte, yani normallerin bugüne kadar anlattığı sakatlık temalı filmlerden öte, bir sakat sinemacının yorumunu aktarıyorum sizlere.
Öteki kimliği ile özdeşleşmiş bir sinemacı örneği, 'İspanyol'ların haşarı çocuğu :' Alamdovar ile durumu daha net aktarabilirim sanırım. Almodovar yaşadığımız ortamda çoğu kez anlamadığımız, bırakın kabullenmeyi fırsat buldukça kınadığımız çoğu durumu, eşcinsellik, travesti baba, komadaki kıza tecavüz eden hastabakıcı gibi, öyle bir anlatmakta ki, farkında olmadan anlamayan-kınayan halimizden sıyrılıp karşımızdaki "anormal"liği anlayışla kavrayan, hatta benimseyen bir noktaya getirmekte . Bu denli başarılı olmasında üstün yönetmenlik vasıfları kadar cinsel kimliğinin de payı büyük.
(III)
İçinde bulunduğumuz dönemde kitle iletişim araçları toplumsal yaşamın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Kitle iletişim araçlarının genel tutumların oluşumunda ve değişiminde önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Kitle iletişim araçları sadece bireyler üzerinde doğrudan etkide bulunmakla kalmayıp aynı zamanda kültürü, bilgi birikimini, toplumun norm ve değer yargılarını da etkilemektedir. Bu araçlar izleyicilerin kendi davranış biçimlerini belirlerken kullanabilecekleri bir dizi imge, düşünce ve değerlendirmeler sunması açısından da önemlidir
Sinema da kitle iletişim araçları içerisinde, insanların tutumlarını etkilemede önemli bir yere sahiptir. Sakatlık gibi gerek yaygınlığı gerekse yayılma hızı yüksek olan bir olgunun sinema filmlerinde nasıl ele alındığı, bunu yaşayan kitlerin ve çevresindekilerin nasıl bir tipleme ile gösterildiğinin incelenmesi önemlidir.
Zira, bugün gezi parkı olayları ile de sakatlar ordusuna yeni bireylerin eklendiğini görmek son derece üzüntü vericidir. Başbakanın 'Halkın yüzde ellisini zorla evde tutuyorum' söylevi eksiktir, sakatları da zorla evde tuttuğu ayrı bir beyiz konusudur.
Bizim sinemamız dendiğinde akla ilk gelen türlerden melodramsa, ahlaki ve kültürel kodlar oluşturarak; yoğun duygusallığı ve ifade biçimi ile her dönem için etkileyici ve yönlendirici bir tür olmuştur. Örneğin 1973 yılının öne çıkan melodramlardan biri Atıf Yılmaz’ın, baş rolde Fatma Girik’in oynadığı Kambur filmi; Yaşadığı bir taşra kasabasında halk tarafından horlanan bir kambur kızla rastlantı sonucu karşılaştığı gözleri görmeyen bir kemancının içli aşk öyküsüdür. Bu öyküde de bundan otuz beş yıl sonra vizyona giren, yönetmenliğini İlksen Başarır yaptığı, Başka Dilde Aşk, baş rollerini Saadet Işıl Aksoy, Mert Fırat ve Lale Mansur'un oynadığı filmde de, seyircide acıma duygusu oluşmaktadır. Araba çarpınca kör kalan kızdan günümüze Türk sinemasının sakatı ele alışı negatif etkiler yaratmaktadır
(VI)
Yukarıda ismi geçen filmler de dahil, dilerseniz bu hafta benzer filmleri birlikte okuyabilir üzerine konuşabiliriz. Ya da 'sakatlık' nasıl işlenmeli konusunda fikir paylaşımına gidebiliriz. Bunun içindi bu giriş yazısı .....
Eyvallah ......
1 lenard j davis normalliğn inşası,çağ eğrisi, roman ondokuzuncu yüzyılda sakat bedenin icadı.
2 Senin Cinselliğin, Senin Bedenin, Sorun Etmeyi Bırak Artık!: Queer ve Sakatlık Kuramının Özgürleştirici Etiği KAOS GL , Temmuz 2010.
(I)
'Sinema ve sakatlık' mevzusu üzerinde dönecek olan bu yazının başına bir 'fragman' işlevinde açıklama getirmek zannımca faydalı olacak.
Ben, sakatım , Robert Mcruer ‘un belirttiği, herkesin yeterince uzun yaşadığı taktirde bir gün bedensel olarak taşıyacağı kimliği ; 1973 yılında doğum öncesinde, esnasında ve sonrasında merkezi sinir sisteminin hareket işlev alanların hasar görmesi ile tanıştım. Bunun ismi, Serebral palsi (SP).Bugüne kadar ötekini konu edinen altı kısa film çalışmam ve filmlerle katıldığım festivaller var. En son açıklanan kültür bakanlığı desteklerinden de, bir projem ve bir senaryom destek aldı.
Özü; sakatım ve sinemacıyım.
(II)
Modern - öncesi dönemde, bedenlerin ona uygun olması ve davranması gereken bir normal kavramı yoktu. Kültürlerin varsaydığı, sadece mitoloji tanrılarının veya ahlak sistemlerinin kahramanlarının ulaşabileceği ideal karşısında tüm bedenler kaçınılmaz olarak kusurlu addediliyordu. Sıradışı bedenlerin doğumu (bugünün ‘kalıtımsal bozuklukları’ ya da ‘doğum kusurları’) huşu ve hayretle karşılanıyordu. Bu tür doğumlar, iyiye ya da kötüye yorulsun, tanrısal olanın insan dünyasına müdahalesinin işaretiydi. ‘Sakat insan’, diye bir statü yoktu.2
Bugünse ; normal çoğunluk kültürünün bana atfettiği kimlik, kusurlu bir beden, zihin, duyu, normal-olmayan görünüşün, ya da genç - orta yaş arası fit erkek idealinden sapan normal olarak kabul edilmeyen bedenimin kimliği.
Ben; normal kişinin kendisini sakat kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumun sinema ile de seyirciye iletilmesi sürecinden öte, yani normallerin bugüne kadar anlattığı sakatlık temalı filmlerden öte, bir sakat sinemacının yorumunu aktarıyorum sizlere.
Öteki kimliği ile özdeşleşmiş bir sinemacı örneği, 'İspanyol'ların haşarı çocuğu :' Alamdovar ile durumu daha net aktarabilirim sanırım. Almodovar yaşadığımız ortamda çoğu kez anlamadığımız, bırakın kabullenmeyi fırsat buldukça kınadığımız çoğu durumu, eşcinsellik, travesti baba, komadaki kıza tecavüz eden hastabakıcı gibi, öyle bir anlatmakta ki, farkında olmadan anlamayan-kınayan halimizden sıyrılıp karşımızdaki "anormal"liği anlayışla kavrayan, hatta benimseyen bir noktaya getirmekte . Bu denli başarılı olmasında üstün yönetmenlik vasıfları kadar cinsel kimliğinin de payı büyük.
(III)
İçinde bulunduğumuz dönemde kitle iletişim araçları toplumsal yaşamın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Kitle iletişim araçlarının genel tutumların oluşumunda ve değişiminde önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Kitle iletişim araçları sadece bireyler üzerinde doğrudan etkide bulunmakla kalmayıp aynı zamanda kültürü, bilgi birikimini, toplumun norm ve değer yargılarını da etkilemektedir. Bu araçlar izleyicilerin kendi davranış biçimlerini belirlerken kullanabilecekleri bir dizi imge, düşünce ve değerlendirmeler sunması açısından da önemlidir
Sinema da kitle iletişim araçları içerisinde, insanların tutumlarını etkilemede önemli bir yere sahiptir. Sakatlık gibi gerek yaygınlığı gerekse yayılma hızı yüksek olan bir olgunun sinema filmlerinde nasıl ele alındığı, bunu yaşayan kitlerin ve çevresindekilerin nasıl bir tipleme ile gösterildiğinin incelenmesi önemlidir.
Zira, bugün gezi parkı olayları ile de sakatlar ordusuna yeni bireylerin eklendiğini görmek son derece üzüntü vericidir. Başbakanın 'Halkın yüzde ellisini zorla evde tutuyorum' söylevi eksiktir, sakatları da zorla evde tuttuğu ayrı bir beyiz konusudur.
Bizim sinemamız dendiğinde akla ilk gelen türlerden melodramsa, ahlaki ve kültürel kodlar oluşturarak; yoğun duygusallığı ve ifade biçimi ile her dönem için etkileyici ve yönlendirici bir tür olmuştur. Örneğin 1973 yılının öne çıkan melodramlardan biri Atıf Yılmaz’ın, baş rolde Fatma Girik’in oynadığı Kambur filmi; Yaşadığı bir taşra kasabasında halk tarafından horlanan bir kambur kızla rastlantı sonucu karşılaştığı gözleri görmeyen bir kemancının içli aşk öyküsüdür. Bu öyküde de bundan otuz beş yıl sonra vizyona giren, yönetmenliğini İlksen Başarır yaptığı, Başka Dilde Aşk, baş rollerini Saadet Işıl Aksoy, Mert Fırat ve Lale Mansur'un oynadığı filmde de, seyircide acıma duygusu oluşmaktadır. Araba çarpınca kör kalan kızdan günümüze Türk sinemasının sakatı ele alışı negatif etkiler yaratmaktadır
(VI)
Yukarıda ismi geçen filmler de dahil, dilerseniz bu hafta benzer filmleri birlikte okuyabilir üzerine konuşabiliriz. Ya da 'sakatlık' nasıl işlenmeli konusunda fikir paylaşımına gidebiliriz. Bunun içindi bu giriş yazısı .....
Eyvallah ......
1 lenard j davis normalliğn inşası,çağ eğrisi, roman ondokuzuncu yüzyılda sakat bedenin icadı.
2 Senin Cinselliğin, Senin Bedenin, Sorun Etmeyi Bırak Artık!: Queer ve Sakatlık Kuramının Özgürleştirici Etiği KAOS GL , Temmuz 2010.