Şöyle bir düşündüm de ilkokula başlayışımı… Başlamak mı bitirmek mi desem bilemiyorum aslında. Bununla ilgili bi yazım var, lisede yazdığım bi kompozisyon, onu daha sonra sizlerle paylaşacağım inşallah. Şimdilik sadece dışlanıp-dışlanmamak yönünden anlatayım öğrenim hayatımı.
Benim küçüklüğümden beri hiç yürüyememek gibi bi sorunum olmadı şükür. Bi ayağım kısa olsa da, uzun yürüme cihazı kullanarak da olsa ben kendimi bildim bileli yürüyorum . Yalnız o zamanlar cihazımı hiç sevmediğim için giymek istemezdim. Giymiycem bunu diye yerlere çarpar, annecimi ağlatırdım… Nasıl dayanıklı bir demir yığın idiyse o zamanki cihazlarım bir türlü kırılmazdı. Ama itiraf edeyim kırmızılı siyahlı olan cihazımı seviyordum. Belki de beni sevsin diye kırmızılı bi ayakkabı yaptırmışlardı. Küçükken ben kendimi diğerlerinden farklı gördüğüm için, ya da diğerlerinin beni farklı gördüğünü düşündüğüm için, ya da diğerleri beni gerçekten farklı gördüğü için cihaz giymek istemezdim hiç. Hatta hiç unutmam bi keresinde, içinde kuzenlerimin de olduğu bir grupla pikniğe gidicez ama köyün taa dışına - şimdi olsa üşenirim ya da yorulurum diye gitmem – “sırf sen yürüyebilecek misin? ” diye sorulduğu için cihazım olmadan “gideriiim” deyip atılmıştım yola, gittim üstelik döndüm de ama harap vaziyette! Çocuk felci olan arkadaşlar bilir, cihaz kullanmadan elini dizine koyarak yürümek ne kadar zordur, üstelik o zaman ayağımda kısalık fazlaydı…
Her neyse konuyu fazla dağıtmadan öğrenim hayatıma geleyim ama bu anlattıklarım küçükken olanlar, yani daha ilkokula bile gitmezken. Sonra beni isyankar kız olarak nitelendirmeyiniz lütfen
İlkokula kim kaydettirdi hatırlamıyorum ama çok sevinçliydim. Gerçi çok kısa sürdü sevincim çünkü ameliyat olmam gerekmiş. O yıl gitmedim, tedavimden sonra tekrar başladım yani bir yıl sonra, yalnız küçük farklılıklarla; arkadaşlarım, öğretmenim, sınıfım değişmişti. O an çok farklı duygular içindeydim… Sevinçliydim ama okulu, okumanın önemini, ya da benim okumam gerektiğini bildiğim için değil ortam farklı olduğu içindi galiba. Biraz da üzgünüm çünkü tek sakat bendim okulda. O zamanlar böyle konuşkan, girişken değildim utangaç,somurtkan, kırılgan,mızmız sıkıcı bi tiptim ya iyi ki öyle kalmamışım! :lol: İçimdeki potansiyel enerji sonra kinetikleşecek durun daha :wink: İlk iki senem alışma evresi, 3. senem açılma evresi 4. 5. sınıf kabak çiçeği! Aah o ilk seneler istemeden, bilmeden, ya da iyi niyetle yapılan pozitif ayrımcılık. Hiç unutmam beden eğitimi derslerinde heves edip ben de eşofman giyip sıraya durmuştum ama öğretmenim beni sıradan çekmişti,” sen yürüme, yorulursun” diye! Boğazım düğüm düğüm arkadaşlara bakarak çekilmiştim sıradan. Öğretmenimi çok severim hala, kötü niyetle öyle yaptığını da düşünmüyorum ama işte… Keşke bütün öğretmenler Roaccutane gibi bilinçli olsa! Millet beden eğitimi derslerini iple çekerken ben hiç istemezdim, okulun çevresinde arkadaşlarım yürüyüş yaparken, ısınma hareketi yaparken içim giderdi hep ve her seferinde öğretmen,” serbestsiniz” diyverse derdim. Ya da hava bozulsa da dışarı çıkamasak içerde oyun oynasak derdim. Ne de olsa içerde yorulmam söz konusu olamazdı. Kulaktan kulağa, deve-cüce, gündüz-gece oynardık en fazla…
Veee Milli Bayramlar! O müthiş çoşku, hazırlık… Gösteriler, bandocular, oyuna seçilecekler yürüyüşler vs ama benim için hayal kırıklığı yine. Bando çalmayı çok isterdim hep çalabiliyordum da ama hiçbir öğretmenim de bandoya katıl demedi bana, hoş ben de dile getirmedim hiç ne de olsa zor yürüyordum ve yorulurdum!.. Ama okuldan bayram yerine kadar olan onca mesafeyi (500 m. den fazla) marşlar eşliğinde yürümeme engel olamadılar! Çünkü öğretmenim de beni daha sonraları anlamıştı ve yürüyüp yürümeme kararırımı bana bırakmıştı.(He bu arada ben bayram günleri de cihazımı takmazdım, güzel olcam, kırmızılı dantelli çoraplar giycem ya önlüğün altına, cihaz bunu çirkinleştirirdi tabi :roll: ) 4. 5. sınıfta uzun uzun şiirler okudum, gösterilerde oynadım, folklör kıyafetleri giydim, “Küçük Ayşe” yi oynadım derken aştım kendimi
Ders harici kendimi her yönden geliştirdim. Öyle tembel de değildim ya karnemde iki dersim iyi olurdu gerisi pekiyi valla! Kastettiğim sınavlara hazırlanmayışımdı. Bi sınav bilinci yoktu henüz, dershaneye giden arkadaşlar vardı ama ben ta ilkokulda niye gidiyorlarsa derdim gereksiz bulurdum. Yine de arkadaşlarla Konya’yı gezip gelelim diye her sınava girmiştik. Haliyle normal bi ortaokul göründü ufukta. Ama ben okumam gerektiğinin bilincinde değilim hala ne de olsa köyde öyle okuyan kız çok yok, sülalede okuyan kız yok, ortaokul ilçede, gidip gelmesi zor olacak, ben mi okuycaktım(!) gibi bi durumdaydım yani. Ya da tepkiler öyleydi bilemiyorum… Ta ki arkadaşlarımın birer birer değişik okullara kaydolduklarını duydum o zaman kafama daaannnkkk etti. Ve benim de okumam gerek dedim. Ailem karşı çıkmadı ama ille de okumam gerektiğini falan düşünmüyolardı kanımca, amcam bi gün kaydettirelim mi seni de dedi,tamam dedim böylelikle ortaokula başladım. Derslere asıldım, çalışkan, sevilen, gurur duylan bi kız oldum abartmıyorum hem ailemde, hem çevremde, hem okulumda çok farklıydı artık yerim. Bence biraz abartıyorlardı sanki her takdir alışımda ödüller övgüler falan ama şımarmadım hiç he :lol: Onları hayal kırıklığına uğratmamak için elimden geleni yaptım hep. Ama kimsenin de beni hayal kırıklığına uğratmasına izin vermedim.Beden eğitimi öğretmenime” ben derslere girmiycem, karnemde raporlu yazsın .”dedim. İlkokulda Pekiyi değil de girmediğim halde “iyi” yazılmasına gıcık olduğumdandır belki. İstediğim zaman katılıyordum derslere, ya da sınıfta gönüllü nöbetçi oluyodum, ders çalışıyodum falan, yani ben istediğim için istediğimi yapıyordum artık. Derken böylelikle ortaokul bitti. Sınavlar falan filan, kazandığım liseyi babam istemedi vs derken ortaokulda sevmediğim,pek anlamadığım İngilizce’nin bol olduğu Süper Liseye başlamama karar verildi. Yapamam mı acaba dedim ama çalışınca niye yapamıyayım dedim ve başladım. İlk sene hazırlık sınfı ya 24 sa İngilizce istersen öğrenme. Kısa sürdü alışmam, çok sevdim İngilizce’yi. O yıl ayaklı sözlüğe çıktın adım çok kelime bildiğim için, Gramerdeki sorularımla hocalarımı da çıldırttım derken okulların kapanmasına 3 hafta kala ameliyata gittim yine. Döndüğüm de koltuk değnekleriyle, ayağımda uzatma cihazıyla, işgal ettiğim iki kişilik sırayla, yastıklarla falan lise 1 oldum. Çok zorlu bi dönem beni bekliyordu ama başarmalıydım. Hayat doluydum, koltuk değneklerimle futbol bile oynuyordum beden eğitimi derslerinde. Hayallerim yüksekti. İngilizce’yi çok seviyodum ve dil bölümünü istedim ama yeterli kişi yok diye dil sınıfı açılmadı! Yıkıldım… Okul değiştiremezdim ameliyatlı olduğum için ayağıma göre kurulmuştu düzenim. Tıpı da çok istiyodum, doktor olmayı, ayağımla ilgili tedaviler geliştirmeyi…Çünkü böyle hayaller kurmuştum hastanede yatarken. Bu duygular, duygusallıklar içinde sayısal bölümü seçtim ve öğrenim hayatımdaki ilk yanlışı yaptım. Hayatımın ilk zayıfını aldığım ders fizik oldu! Karneme 1 düştüğü için teşekkür bile alamadım o sene. İkinci kez yıkıldım, depresyona girdim.
Dersler istediğim gibi gitmiyodu artık, ayağımda çok yavaş gelişme gösteriyodu, lise bitene kadar atamadım koltuk değneklerimi. Üniversiteye de hazırlanamadım. Sen yaparsın,başarırsın bırakma diyen bu kez hocalarımdı ama ben yorulmuştum artık…. İstediğim yer olmadı, gelmiycek tercihler yaptım 3 yılım daha bitti gitti. Sonunda biraz silkindim kendime geldim ek kontenjanlardan tercih yaptım ve üniversiteye yerleştim. İstediğim bölüm olmasa da, başta sevemesem de 3. 4. sınıfta sevdim bölümümü. Üniversiteyi sevdim, okumayı sevdim. Hocalarım engelimden dolayı engel çıkarmadı, aksine yüksek lisans için teşvik ettiler. Hayata daha bi pozitif bakmayı öğrendim. iki senelik bir, işsizlik, sınav maratonu derken o da oldu. Şu an bir işim var mutluyum iyi ki okumuşum…