Bedenin hayali bir kurguyla idealize edilip durmadan tekrarlanan söylemlerle kutsandığı en keskin mesleklerden biri askerlik olsa gerek. Eril dillere pelesenk olan “sert olmak”, “çakı gibi olmak”, “erkek olmak”, “dik durmak”, “hizaya gelmek”, “eğilmemek”, “acı duymamak”, “hasta olmamak”, “uyumamak”, “yorulmamak” vb. sözler, askerliğin -aslında hayal ürünü olan- yapıtaşları olarak sunulmaktadır.
Bu hayali kurgu Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yönetmeliği’nin 6. Maddesi’nde kendisini görünür kılar: “Askerlik çağına giren yükümlüler, yoklamaları sonucunda askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır. Askerliğe elverişli olanlar: Sağlık yetenekleri bakımından hiçbir hastalık ve arızası bulunmayanlar[dır]”
Bir başka deyişle, “sakatlar giremez” tabelasının en görünür şekilde asıldığı kapılardan biridir Ordu. Aslında bunu çok fazla dert etmemek mümkün. Ne var ki o kapı sadece geçmek isteyenlerin değil, her genç adamın önüne çıkartıldığı ve dahası kapıdan sokulmayacağı muhakkak olan sakatlar söz konusu olduğunda dahi labirentin en kuytu yerinden “gel bakalım” diye seslendiği için, konu can sıkıcı, çok kişiyi de mağdur ediyor. Bu bağlamda, sakatlığı olan kişilerin askerlikle ilgili deneyimlerini ikiye ayırmak mümkün: 1) Askerlik yapmak isteyenler, 2) Askerlik yapmak istemeyenler.
Sakat biri askerlik yapmak istediğinde bu durum büyük çoğunlukla askerî hastanelerde fark edilir ve bu istek yönetmeliğin ilgili bir maddesi öne sürülerek çoğu zaman reddedilir. Ne kadar isterse istesin, sakatbedenini ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, “arızalı” kişi üniforma giymeye layık görülmez.
Aynı adam sakatlığını öne sürerek askerlik yapmak istemediğinde ise işler tersine döner... Bu sefer kişi askerlikten muaf olmayı ne kadar isterse istesin, sakatbedenini ne kadar göstermeye çalışırsa çalışsın, genellikle yükümlülükten/erkeklikten kaçmaya çalışan adam muamelesine maruz kalır ve bunun bedeli de ağır olur: Bürokratik eziyet, maddi külfet ve belirsiz zaman kaybı: Kişi ilk yoklamada “hastalık ve arızası” olduğunu beyan eder, bunun üzerine askerî hastaneye sevk edilir (bu hastaneler başka şehirde dahi olsa ulaşım, konaklama vb. ihtiyaçların maddi külfetini kişi kendisi karşılar), sonra hastanede “vallahi sakatım” diye doktor doktor dolandırılır, çoğu zaman hakaretlere varan kötü muamelelere maruz kalır, en sonunda da sağlık heyetini ikna ettiğini umarak beklemeye başlar!
Türkiye’de ağır sakatlığı bulunanlar bile bu ve benzeri prosedürlere maruz kalmaktan kurtulamazlar. Bilumum eziyetler çekerek “arızalı” olduğunu ispat etmek vatandaşın yükümlülüğüdür.
Ama bu istenilenleri yerine getirsen dahi, dert bitmez; çünkü bu süreç sonunda verilen belge “ilişiği bulunmamaktadır” değil “çürük” belgesidir ve bu belge özellikle sakatlığı dış görünüşünden belli olmayanlar için –tıpkı GBT (gey, biseksüel, transeksüel) bireylerde olduğu gibi- iş bulmak vb. konularda tıkaç görevi görmeye devam eder. Artık her iş arama sürecinde “Sen neden askerlik yapmadın bakalım?” vb. sorulara maruz kalmaktan ve muhatabı ürkütmeyecek yalanlar uydurmaktan helak olmak kaçınılmazdır.
Yani, askerlik yapmak istersen bir derttir, yapmak istemezsen başka bir derttir, ama daha büyük dert, “çürük” damgasıyla iş ve sosyal yaşamda ayakta kalmaya çalışmaktır. Ve maalesef, her sakat erkek bir gün bu askerlik sürecini tadacaktır!
_______________
Askerlik süreçleriyle ilgili deneyimlerinizi paylaşırsanız tartışma çok daha gerçekçi olur... Ayrıca, sakatlığı dışarıdan belli olmayan ve/fakat askerlikten muaf olan kişilerin, verilen "çürük/askerlikten muaf" belgesi nedeniyle iş bulma sürecinde yaşadığı zorlukları dile getirmesi de tartışmanın ne kadar elzem olduğunu göstermesi açısından yararlı olacaktır.
Bu hayali kurgu Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yönetmeliği’nin 6. Maddesi’nde kendisini görünür kılar: “Askerlik çağına giren yükümlüler, yoklamaları sonucunda askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır. Askerliğe elverişli olanlar: Sağlık yetenekleri bakımından hiçbir hastalık ve arızası bulunmayanlar[dır]”
Bir başka deyişle, “sakatlar giremez” tabelasının en görünür şekilde asıldığı kapılardan biridir Ordu. Aslında bunu çok fazla dert etmemek mümkün. Ne var ki o kapı sadece geçmek isteyenlerin değil, her genç adamın önüne çıkartıldığı ve dahası kapıdan sokulmayacağı muhakkak olan sakatlar söz konusu olduğunda dahi labirentin en kuytu yerinden “gel bakalım” diye seslendiği için, konu can sıkıcı, çok kişiyi de mağdur ediyor. Bu bağlamda, sakatlığı olan kişilerin askerlikle ilgili deneyimlerini ikiye ayırmak mümkün: 1) Askerlik yapmak isteyenler, 2) Askerlik yapmak istemeyenler.
Sakat biri askerlik yapmak istediğinde bu durum büyük çoğunlukla askerî hastanelerde fark edilir ve bu istek yönetmeliğin ilgili bir maddesi öne sürülerek çoğu zaman reddedilir. Ne kadar isterse istesin, sakatbedenini ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, “arızalı” kişi üniforma giymeye layık görülmez.
Aynı adam sakatlığını öne sürerek askerlik yapmak istemediğinde ise işler tersine döner... Bu sefer kişi askerlikten muaf olmayı ne kadar isterse istesin, sakatbedenini ne kadar göstermeye çalışırsa çalışsın, genellikle yükümlülükten/erkeklikten kaçmaya çalışan adam muamelesine maruz kalır ve bunun bedeli de ağır olur: Bürokratik eziyet, maddi külfet ve belirsiz zaman kaybı: Kişi ilk yoklamada “hastalık ve arızası” olduğunu beyan eder, bunun üzerine askerî hastaneye sevk edilir (bu hastaneler başka şehirde dahi olsa ulaşım, konaklama vb. ihtiyaçların maddi külfetini kişi kendisi karşılar), sonra hastanede “vallahi sakatım” diye doktor doktor dolandırılır, çoğu zaman hakaretlere varan kötü muamelelere maruz kalır, en sonunda da sağlık heyetini ikna ettiğini umarak beklemeye başlar!
Türkiye’de ağır sakatlığı bulunanlar bile bu ve benzeri prosedürlere maruz kalmaktan kurtulamazlar. Bilumum eziyetler çekerek “arızalı” olduğunu ispat etmek vatandaşın yükümlülüğüdür.
Ama bu istenilenleri yerine getirsen dahi, dert bitmez; çünkü bu süreç sonunda verilen belge “ilişiği bulunmamaktadır” değil “çürük” belgesidir ve bu belge özellikle sakatlığı dış görünüşünden belli olmayanlar için –tıpkı GBT (gey, biseksüel, transeksüel) bireylerde olduğu gibi- iş bulmak vb. konularda tıkaç görevi görmeye devam eder. Artık her iş arama sürecinde “Sen neden askerlik yapmadın bakalım?” vb. sorulara maruz kalmaktan ve muhatabı ürkütmeyecek yalanlar uydurmaktan helak olmak kaçınılmazdır.
Yani, askerlik yapmak istersen bir derttir, yapmak istemezsen başka bir derttir, ama daha büyük dert, “çürük” damgasıyla iş ve sosyal yaşamda ayakta kalmaya çalışmaktır. Ve maalesef, her sakat erkek bir gün bu askerlik sürecini tadacaktır!
_______________
Askerlik süreçleriyle ilgili deneyimlerinizi paylaşırsanız tartışma çok daha gerçekçi olur... Ayrıca, sakatlığı dışarıdan belli olmayan ve/fakat askerlikten muaf olan kişilerin, verilen "çürük/askerlikten muaf" belgesi nedeniyle iş bulma sürecinde yaşadığı zorlukları dile getirmesi de tartışmanın ne kadar elzem olduğunu göstermesi açısından yararlı olacaktır.