Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Dikkat!!! Tema lisans bilgilerinize erişilemiyor, lütfen www.xenforo.gen.tr yönetimi ile iletişime geçiniz. Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatlar kimseden çekmedi tıp doktorlarından çektiği kadar! | Bülent Küçükaslan

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
678
Mesajlar
58,798
Reaksiyonlar
1,351
İLLALLAH!


Elinde çekiç olanın her yerde çivi görmesi misali, doktorlar da etraflarında her daim tamir edilmesi gereken bedenler/zihinler görüyor olsa gerek. Hatta aldıkları eğitimin sonucu olarak elde ettikleri şifa dağıtma ve can kurtarma becerilerini düşününce, bu yazıya konu olan sayısız olayı da veri olarak alırsak, kendilerine tanrısal bir rol vehmettiklerini, bir adım öteye geçelim hatta, bilme tekelini ellerinde tuttuklarına ve onların yol göstericiliği olmadan mümkün değil yaşayamayacağımıza inandıklarını pekala söyleyebiliriz.
Aslında “aman, bu da onların sorunu” deyip biraz üzülüp geçmek mümkün, ama bu camiadaki insanlar biz sakatların kafasına her daim öyle amansız çekiç darbeleri indiriyor, kendilerini bu tanrı rolüne öyle çok kaptırıyorlar ki, öfkeyle dönüp, ” hasta mısınız yahu” diye söylenmeden geçemiyor insan!
Elbette burada amacım bir meslek grubunu toptan suçlamak değil. Ama tıp camiası ile toplum arasındaki bu fay hattının çok kritik olduğunu ve turnusol kağıdı misali incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

***

Başlamadan önce can alıcı üç soru sormamız ve cevaplamamız lazım:
1- Sakatlar ortalamadan daha fazla sağlık sorunu mu yaşar? Cevap: Hayır.
2- Öyleyse neden sakatlar durmadan tıp doktorları ile karşı karşıya gelir? Cevap: Çünkü sakatların sakat olduklarını her daim ispatlamaları gereken ahmakça bir sistem söz konusu! Bir sağlık kurulu bize “tamam sen sakatsın” demeden resmî olarak sakat sayılamıyoruz!
3- Peki sağlık raporu almak sizin için neden sorun? Cevap: Ehliyet, araba, evde bakım, maaş, emeklilik, eğitim, istihdam, askerlik vb. bir sürü haktan yararlanabilmek için neredeyse yılda birkaç defa sağlık kuruluna girmemiz gerekiyor ve bu akıl sağlığını yitirmeden gerçekleşmesi mümkün olmayan bir eziyet! Üstelik, kentlerin engelleyici şekilde dizayn edildiği ve toplu taşıma kullanımının neredeyse imkansız olduğu bir ortamda bizlerin evden çıkıp düzenli olarak hastaneye gitmesi inanın oldukça uzun ve zahmetli bir iş.

Şimdi bu sürecin neden eziyete döndüğünü, doktorların nasıl da zalim olabildiğini ve sistemin buna nasıl da çanak tuttuğunu gösteren örneklere geçebiliriz. Ve lütfen aşağıda yazdıklarımın istisnai örnekler olmadığını, bilakis, teamüle dönüşmüş olduğunu unutmayın.

Kara kaplı bir kitap var, bir Cetvel. Teoriye bakarsak, doktorlar bu cetvele bakıp kişideki sakatlık oranını söylüyor ve eğer oran % 40 ve üzeri ise, bu durumda kişi sakat statüsüne dâhil olup bazı haklardan yararlanabiliyor. Yani kabaca söylersek, bir gözün görmüyorsa % 32 ile sakat sayılmıyorsun; bir elin yoksa % 50 veya bir baston ve cihazla yürüyebiliyorsan % 42 vb. oranlar alıyorsun ve şükürler olsun ki tescilli sakat oluyorsun!

Hadi, hangi hal için hangi oran verildiğine ve bu oran belirleme fantezisinin gündelik hayatta sakatların yaşamını nasıl ıskaladığına dair tartışmayı sonraya bırakalım, ama hiç değilse bir bana-bir de cetvele bakan her doktorun aynı oranı yazmasını istemek, bunu beklemek hakkımız olsa gerek; değil mi?
Yok, böyle bir şey umamayız! Kara kaplı kitabı eline alan her doktor önce vatandaşın talebine bakar, sonra vatandaşın elde edeceği olası hakkın kıymeti ile ters orantılı olarak rapordaki oranı düşürür ya da yükseltir! Evet, vatandaşa düşük oran lazımsa yüksek, yüksek oran lazımsa düşük oran verilir! Vatandaş raporunda “X” ibaresi olsun isterse “Y” ibaresi, “Y” ibaresi olsun isterse “X” ibaresi yazılır. Amaç belli: Vatandaş bir hak elde etmeyi umarken öyle bir cehennem eziyeti çeksin ki, bir daha aklından hak-mak geçirmesin!

***

Sol ayağından hareket kısıtlılığı olanlar bundan birkaç yıl öncesine kadar Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) istisnası ile araç alamıyordu. Gerekçe şuydu: ”Senin kısıtlılığın umurumda değil. Otomobil kullanmak için özel donanıma ihtiyacın yok; otomatik vitesli bir aracı pekâlâ kullanabilirsin”.
Eyvallah! O zaman rapora H sınıfı sürücü belgesi için değil B sınıfı sürücü belgesi için ibare koyun ki otomatik vitesli tüm araçları kullanabileyim. Çünkü H sınıfı sürücü belgesi ile sadece ve sadece kendi üzerime kayıtlı bir aracı kullanabiliyorum... Yanıt net: “Olmaz, sen sakatsın ve sakatlara H sınıfı sürücü belgesi verilir!”

Sonra bir düzenleme yapıldı ve sol ayağından kısıtlılığı bulunup H sınıfı sürücü belgesi olanların hiçbir özel donanım şartı olmaksızın otomatik vitesli bir aracı ÖTV istisnası ile satın alabilmesinin önü açıldı. Peki, ne oldu dersiniz? Ne olacak, “Sen otomatik vitesli tüm araçları kullanabilirsin, H sınıfına gerek yok, al sana B sınıfı ehliyet için rapor” demeye başladılar! Yani, dün B isteyene zorla H veren sağlık kurulları bugün H isteyene zorla B veriyorlar!

***

Benzer sakatlığı olan iki kişi beraber aynı hastaneye gidiyorlar, birisinin % 90 ve üzeri orana sahip bir rapora ihtiyacı var, diğerininse “H sınıfı sürücü belgesi alır” ibareli % 90’ın altında orana sahip bir rapora.
Sonuç ne oluyor dersiniz? % 90’ın üzerinde isteyene % 89, % 90’ın altında isteyene % 96 oranlı rapor veriliyor! Böylece her ikisi de araç alımında vergi avantajından yararlanamıyor. Hamdolsun!

***

Bir kolu olmayan, bir bacağı olmayan, bir ayağı ve eli olmayan, ve hatta hareket yetisinin % 95’ini yitiren kişilere dahi doğru teknoloji ile donatılmış araçları kullanabilmeleri için dünyanın gelişmiş bütün ülkelerinde sürücü belgesi verilir. Peki bizde durum nedir? 10 hastanenin 9’u “sürücü olamaz” raporu verir, ancak 1’i “sürücü olur” der! Gidip dil dökeriz, videolar izletip teknolojileri anlatmaya çalışırız, aynı durumda olup sürücü belgesi bulunan kişilerin raporlarını örnek olarak sunarız, kırk takla atarız yani, ama nafile! “Git nereye şikayet edersen et, bu yetki bende ve sana istediğin raporu vermiyorum”. Hadi bakalım!

***

Hastanelerde bir moda var: dağ gibi sakat olan, sittin sene bu sakatlığı değişmeyecek olan insanlara 1-2 yıl süreli rapor vermek! Çıkar yalvarırsın doktorlara, yahu bu çocuk düzelebilir mi, hayır! Peki neden yaşam boyu geçerli olan bir rapor vermiyorsunuz da 1-2 yılda bir bu eziyeti çekmemize neden oluyorsunuz? Cevap: “Çık dışarı, çık! Git nereye istersen şikayet et”. Adam biliyor şikâyet etse de hiçbir şeyin değişmeyeceğini, kendisine hiçbir zarar gelmeyeceğini...
Lanet edip dönersin evine ve 1-2 senede bir de olsa rapor alabildiğin için şükredersin. Ama işkence bitmez tabii! Süre sonunda yıllardır çocuğun için özel eğitim ve evde bakım aylığı alabilmeni sağlayan raporu yeniden almak için aynı hastaneye gittiğinde rapora bir bakarsın, “özel eğitime ihtiyacı yoktur, Ağır özürlü değildir” diye bir raporu tutuşturmuşlar eline! Şoka girip kapı kapı dolanıp “bu çocuk 2 senede düzeldi mi, nesi değişti de bu raporu verirsiniz” diye feryat edersin. Haaaay hak; kim duyar sesini! Git şikâyet et... Artık çocuk ne özel eğitim alabilir ne de evde bakım aylığı. Cehennem biletini kesmiştir doktorlar!

***

Adam rapora başvurur, verilen oran % 39! İtiraz eder, % 25! Bir sene sonra başka hastaneye gidip rapor alır, % 60. Kuruma sunar, % 35! Emekliliğe başvurur, % 80, raporu Kurum’a verir % 59. Nedense oranlar hep lazım olanın 1 puan altında kalır! Şans!

***

Bir tane daha yazayım, son olsun. Emekli olmuş ve anlamsız yere 1-2 senede bir kontrol muayenesi istenen biri ister ki kontrol zamanı gelmeden önce yeni rapor sürecini tamamlasın ve emekli maaşı kesilmeden devam edebilsin. Erkenden SGK’dan sevk alıp hastanenin yolunu tutar. Deneyimlidir, ne yapması gerekiyorsa yapmaya hazırdır. Ama kader ağlarını örer tabii, o doktor senin bu doktor benim oda oda dolanır günlerce ve ne yazık ki raporu yetiştirmesi riske girer. Gecikmeye neden olan doktora can havliyle çıkıp durumu anlatır ve aldığı cevap: “Çık dışarı...”

***

Bunları umutsuz olduğum için yazmıyorum! Aksine, iki şeyin altını çizmek için yazıyorum:

1- AKP hükümeti ilk kez iktidara geldiği yıllarda, bu tür sorunları Başbakanlık İletişim Merkezi’ne ilettiğimizde sorunlar büyük oranda çözülürdü. En azından çözmek için bir hareketlilik olduğunu anlardık. Ama son 5 yıldır AKP bu konuda tümüyle eskiye döndü! Artık BİMER hiçbir sorunu çözmeyen hantal bir garabet haline geldi ve neredeyse her konuda vatandaşı değil devleti kolluyor! Devletle işi olan inşaat müteahhidini kanuna rağmen kolla, devletle işi olan sakatın hakkını kanuna rağmen verme. Sahi, hangi vicdana sığıyor bu?

2- Tıp camiası, Allah aşkına bir durup düşünün! Doktor annesi, babası, kardeş tanıdığı olanlar, hele bir onlara sorun “sen de böyle misin, neden böyle” diye. Çok basit insani davranışlardan bahsediyoruz. Biraz insanlık, biraz akıl, biraz vicdan, biraz sorumluluk. Bırakın artık vatandaşa eziyet çektirmeyi. Rahatlayın biraz! Gelişmiş toplumlardaki gibi vatandaşa hizmet eden devlet yaratmak varken nedir bu ceberutluk! Sahiden buna hizmet etmek canınızı yakmıyor mu? Anlamak için sakat olmanız şart mı?

Bülent Küçükaslan
Engelliler.Biz Platformu
 
Bülent abi ne kadar da güzel özetlemişsiniz durumu benim de aynı şey başıma geldi kronik şizofren hastasıyım ama verilen rapor 2 yıllık %45 oldu bende anlamadım nedenini sizce neden böyle bir şey yapılmıştır?
 
Gerçekten takdir edilecek bir yazı teşekkür ederiz.Son derece haklısınız..Kendime pay biçtiğim süreli rapor olayında hele....İyileşme imkansız ama yok 2 sene sonra yineee gelll!
 
Ben geçen yazdığım yorumlarda, "Ankarada'ki büyük hastanelerin birbirleriyle dost, ama engellilere düşman olan hastaneler", diye yazmıştım, burada Bülent bey hissiyatımı özetlemiş, bazı arkadaşlar eleştirebiliyor ama bilmiyorlar ki bu hastanelerin kaç tane engellinin hayallerini söndürdüklerini, burda devlet maalesef engelli politikasını berbat hale getirmekte ve engellilerin gelecekleriyle oynamaktadırlar. Yazıklar olsun bu zihniyetle devleti yönetenlere, Allah hepimizi bu zihniyetteki devletten ve bürokrasiden korusun...
 
Bülent abi net özetlemişsin kalemine sağlık.
 
Bülent bey hepimizin düşüncelerine ve hislerine tercüman oldunuz, çok teşekkürler .. bu yazı burda kalmamalı... ben müsadenizle paylaşmak isterim..
 
Bülent bey çok güzel bir yazı olmuş. Tüm engellilerin yaşadığı sorunlar. Çok teşekkürler...
 
Nisa 58. ayette Rabbimiz buyuruyor ki: [SIZE=2]Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

C*

[/SIZE]Balık baştan kokar derler. Emanet ehline verilmezse, yandaşçılık, torpil alıp başını giderse sorunların ardı arkası kesilmez. Düşünen, üreten kafalar yerine yandaşlarını önemli koltuklara yerleştirirsen ehil olmayan kişiler sağlıklı çözümler üretemez. Emanet ehline verilecek başka yolu yok bunun arkadaş...
 
Valla ne desem bilemedim..Yazı güzel olmuş tabi ki ona söylenecek bir şey yok.
İçerik içler acısı..

Allah herkesin gönlüne göre versin..

Ve kimseyi hastanelere düşürmesin.
 
Tebrik ederim, yazı harika. Şimdi düşünüyorum ne yapabiliriz diye. Eğitim planlamak, SGK ve Maliye arasında kavgaya girmek, meslek odalarıyla görüşmek, Ankara'da bu durum için savunuculuk yapmak. Çok şey var da, nasıl yapabiliriz konusunda biraz daha iyi planlamak lazım. Volkan Yılmaz'ın iyi bir sözü vardı: "Tıp doktorları bu kurullarda tıp doktorluğu görevlerini ifa etmekten ziyade kamu maliyesinin sınır polisleri olarak görev yapmaya başladılar". Ne güzel bir özet.

Selamlar,

Hakan
 
Bülent abi çok güzel ifade etmişsiniz resmen hislerimize tercüman olmuşsunuz yüreğinize sağlık.
 
ailemde 2 kişi var engelli.. gerçekten de ateş düştüğü yeri yakar sözü ne kadar doğru bir sözdür. İnsanlarımızın ve toplumun empati yeteneği çok düşük ve gerçekleri görmek kavramak bu kadar zor olmamalı..Kanunlar yapılırken yalap çalap yasa değişiklikleri yapılıyor ama bunlar da çoğu zaman sorun çözmek yerine (başlangıçta çözüyor gibi görünse de zamanla tam tersine dönüyor işlev) eziyet mekanizmasına dönüşüyor.
Diğer bir önemli nokta ise sadece bu konuda değil hemen her konuda bizim insanlarımızın kuralları çiğneme, çıkarı için herşeyi mübah görme, özellikle maddi çıkar sağlayabileceği hemen her konuda yasaları çiğnemekte ve diğer insanları sömürmekte hiç tereddüt etmemesi gibi kötü alışkanlıklar kurunun yanında yaşın da yanmasına neden oluyor. Düşünsenize AVM lere bile gelen insanlar sağlıklı oldukları halde sırf giriş kapısına yakın parketmek hastalığı ve kompleksi yüzünden engellilere ayrılmış yere hiç utanmadan sıkılmadan parkediyorlar. Böyle bir toplum da yaşıyoruz maaelesef.. Bu nedenle sorun yasalardan önce insan...iyi insanlardan oluşan bir toplum değiliz maalesef...
 
kaldırın ayağınızı tam üstüne bastınız.Bülent bey biz engelliler ve engelli aileleri birlik olmasasak dahada çok sorun yaşaycağımızdan eminin .Çünki yazdığınız olayların aynısı birebir yaşadım
 
"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" diyen yüce, haşmetli, ulu devletimiz "görünür engeli" olan engelliyi engelli sayıyor. İşitme engelliler herhalde sorunu "görünür" olmadığı için H ehliyet verip ÖTV muafiyeti vermiyor.
Tamam.
Hem Ötv hem de otomatik vites ile fiyatı yüksek olduğu düz vitese mecbur kalan işitme engellilerin sıkıntılarını siz çözün:
Düz vitesi yükseltmek gerektiği zamanını duyamadığı için sürekli hem kadraja hem yola bakmak zorunda olan, trafik kazası geçirme riski bulunan işitme engelli sürücülere "özel sağlık - kaza sigortası" yaptırın.
Sürekli balata yakmaktan, otomobil tamircilerine götüren, işaret dili ile derdini anlatamayan işitme engellilere işaret dili tercümanı verin veya tamir masraflarını karşılayın.

Hem H verip hem de ötv muafiyeti yok. Ayıp olmuyor mu ama?

Hem de otomatik vitesin "özel tertibat" olduğunu kendin bile kabul ettiğin halde?

[FONT=Verdana]Engelliler en çok devletten çekiyor. Doktorlardan değil. [/FONT]Allah devletimize zeval vermesin.
 
süper özetlemişsin eline diline sağlık bülent kardeş.
 
Çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık Bülent Bey,
Nasılda özetlenmiş durum.
Bende ehliyet ve araç alımında benzer sorunları yaşadım.
Kurul başkanı bayan doktorun hakareti cabası.
Ben derdimi anlatmaya çalışıyorum. Kadın şimdi sen yarı fiyatına lüks sıfır arabaya mı bineceksin diye yanıt veriyor hakaret ediyor.
Beğenmediniz mi beni hocam neden binmeyeyim dedim. Ama benim aldığım fiyatın yarısına alacaksın dedi. Bende değişelim ayaklar var mısın? Hayatımda ben hiç etek giyemedim, sen giyiyorsun dedim. Ben araba alarak sağlıklı olup etek giyemem ama sen engelli olursan yarı fiyatına araç alabilirsin dedim. Elim demi bu benim diye azarladı. ende gülerek evet elinde, hastanenin en üst katından atla çok araç istiyorsan. hatta sen kedini atamazsan ben sizi iter yardım ederim dedim. Birbirimize girdik.
 
bülent bey çok güzel yazmışsınız ama kapitalist düzende sistem böyle işliyo. gücü yeten eziyo işte. sistem bozuk.
 
Eziyetten başka birşey değil, vatandaşı pinpon topu gibi oradan oraya atıyorlar kendi aralarında. Bir hastane vermiyormuş, neymiş diğerine gidilecekmiş, e orası veriyorsa da 3. hastaneye göndermenin anlamı nedir. Bu doktorlar aynı eğitimi almıyorlar mı?
Bir hastane zaten olumsuzsa, ikincisine gidiyorsak ikisi arasında fark olursa üçüncüymüş, e ilki zaten olumlu olsa ikincisine gerek kalmaz, ikincisi olumluysa neden tekrar üçüncü hastaneye gönderip bir de hakemliğe lüzum duyuyorlar?!
 
Bende gecen hafta hastaneye gittim,sağ bacağımda titreme başladı,bu sıralar iyice arttı.doktora anlattım ama pek inanmadı bana( rapor için gitmedim muayene için gittim) dediği her insan heyecanlanın caveya sinirlenince eli ayağı titrer ,birşeyim yokmuş öğle dedi.benimki sürekli titriyor ama sorun burada ama anlatamadım derdimi
 
aynen katılıyorum bende eziyetten başka bi şey değil; bacağı olmayan ben; silikon yenilemesi yapacağım yine hastane yolları gözüktü, her protez bakım parça değişiminde o bacağımın olmadığını ispatlayacağım (ya kendiliğinden uzarsa yeniden varolursa :) görmeleri lazım ama ))
 
bu rapor eziyetleri konusu son birkaç yıldır tavan yaptı,
anlaşılan devletin kasasını engellilerin aldığı üç kuruş para boşaltıyor,
yüksek oranlı rapor vermemek için doktorlara talimat filan mı geliyor anlamadım..
 
gerçekler acıdır canı acıtır,devlet bu acıya ilaç yazmak zorunda ama elimizdeki haklar bir bir kamufüle ediliyor,yok sayılıyor,artık bu kara düzene son diyecek bir hükmet olmalı,koskoca bir devletiz,böyle ufacık sorunları büyütmek,madem sosyal bir devletiz,avrupa birliğne girecez neden bunlar düzeltilmez,bugün engelliler günü,tüm yetkili merciler günümüzü kutlar göstermelik olrak,bizim günümüzn kutlanmasına ihtiyacımız yok,gerçekten sorunlrın bir an evvel halledilmesi içn çaba gösterilmeli,bir engelli bunalıma girip intihar ederse bunun sorumlusu,başımızdaki milletvekilleri,bakanlar başbakandır,sayın Bülent sizin yazdıklarınıza sonuna kadar katılıyorum,engelli engelinden dolayı zaten bunalımda,birde yangının körükleyicisi olmasın hemde hiç kimse,orman yanıyorsa,herkes elindeki son bir bardak kalan suyunu ateşe döksünki,o orman milletin yaşam kaynaklarından biri olsun,hayata tutunsun.
 
Biz içinden çıkamadık bizden sonrakiler umarım yaşamazlar bu sıkıntıyı . Güzel dile getirmişsin Bülent abi sağ ol.
 
Bülent abi Çok doğru yazmışsın... bir ay önce Hastahaneye başvurdum %85 kalıcı rapor istedim özel tertibatlı araç kullanabilmek için ellerimi kullanabildiğim halde %92 2 yıllık rapor verdiler c6 zedelenmeli yani ellerini ve ayakalarını kullanamayan arkadaşım başvuru yaptı %90 üzeri rapor almak için ona verilen rapor işe %87... malesef böyle bir ülkede yaşıyoruz ve böylede gideceğini tahmin ediyorum :((
 
Yazınızda çok doğru tespitler mevcut.. Bu durumda sadece doktorların hatası yok,Sgk,kanunlar,yasalar,engelliler için yapılmaya çalışan ama bir türlü yerine oturmayan şeyler de var.. Engellilerin kullanması gereken şeyleri kötüye kullanan hasta ve engelli yakınları çok güzel rol kesiyor..Dün bizzat yaşadım bir olay çok ilginç ve komikti..
Bakım ücreti için gelen yaşlı bayana Demans için test uyguladığım sırada yaşlı bayanın torunu, " Babanne sen bu sorulara cevap verirsen biz nasıl rapor alırız" diye ağzından lafı kaçırdı:)
Bu tür şeyler o kadar çok yaşanıyor .Bu tür kötüye kullanımları önleyemedikten sonra gerçek anlamda ihtiyacı olan insanlar her zaman mağdur olmaya mahkum...
 
Bülent bey elinize yüreğinize sağlık bir çoğumuzun yaşadıklarını çok güzel anlatmışsınız umarım bize bu yaşatılanları reva görenler de yazınızı okurda sakat olmalarına gerek olmadan da bizleri anlar çözüm çare üretmek adına adım atarlar.Gerçekten yeter artık müslümanın müslümana yaptığı eziyet değlide nedir bu yaşadıklarımız.
 
maalesef allah herkesin yardımcısı olsun..Elimde sihirli bir deynek olsa herkesi sapa sağlam yaparım ama maalesef yaşama tutulmamız zor meşekatli yorucu engelli sırtından çok sırtlan karnını doyurdu..yıllardır yazılıyor çiziliyor..Engelli ençok engelliden çekti..Damdan düşen engelliyi anlamazsa sağlam ne yapar..kısacası egitim egitim avrupa modeli gerekli türkiyede..adamlar gavur ama harika kanunlar koymuşlar
 
Üst Alt