Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Dikkat!!! Tema lisans bilgilerinize erişilemiyor, lütfen www.xenforo.gen.tr yönetimi ile iletişime geçiniz. Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakat Bebek Doğurmak: Sakatlık, Kürtaj ve Gen Teknolojileri Üzerine | Dikmen Bezmez

bezmez

Üye
Üyelik
24 Kas 2008
Konular
11
Mesajlar
56
Reaksiyonlar
0
Dikmen Bezmez

Kürtaj meselesi son dönemde Türkiye’de çok tartışılır oldu. Bu yazıya başlamadan önce hemen belirtmeliyim ki, burada tartışmaya açacağım konu, son günlerde Türkiye gündemine düşen kürtaj tartışmalarından çok farklı bir yere oturuyor. Hatta yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına, önceden belirtmeliyim ki, son dönemde Türkiye’de kürtaj meselesinin tartışılış şeklini kadın bedenine büyük bir müdahale olarak görüyorum ve kadın hakları açısından baktığımızda kabul edilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Ancak yazının geri kalanında netleşeceği üzere, bu yazıda benim meramım başka. Bu yazıda kürtaj meselesine Sakatlık Çalışmaları açısından yaklaşmak istiyorum. Aşağıdaki paragraflarda bundan ne kast ettiğimin daha anlaşılır olacağını umuyorum. Buyurun beraber bakalım, sonra da tartışalım :)

Bugün Türkiye’de dünyanın birçok farklı yerinde olduğu gibi, herhangi bir nedenden ötürü istenmeyen bir gebelik söz konusu olduğunda belli bir haftaya kadar doğumun sonlandırılması yasal (Son tartışmaları takip edebildiğim kadarıyla bu yasal sınır 10. hafta olarak devam ediyor). Ancak gebelik esnasında embriyoda “normal” dışı bir gelişim, örneğin bir sakatlık tespit edilirse, gebelik 10. hafta sonrasında da yasal olarak sonlandırılabiliyor. İşte sanırım, bizleri üzerinde biraz düşünmeye sevk etmeye çalışacağım nokta burada başlıyor. Yani sakat bebek-sakat olmayan bebek ayırımının kürtaj ile olan ilişkisi üzerinde durmak istiyorum. Yoksa daha temel olarak kürtaj hakkı değil tartışmak istediğim.

Sakat bebeğin doğumu ile sonuçlanacak gebeliğin sonlandırılmasının “normal” bir gebelikten daha ileri bir aşamaya kadar yasal sayılması durumuna farklı yaklaşımlar var. Sanırım en basit şekliyle bu yaklaşımları ikiye ayırabiliriz:

“Bazı yaşamlar vardır ki, başlamadan sonlandırılmaları her daim meşrudur”

Birinci yaklaşıma göre, bu pratik sorunlu görünmemektedir. Bu bakış açısı çeşitli dayanak noktalarından feyiz alabilir:
a- Sakat bedenlerin yaşamları trajiktir; acı içindedirler; yaşamdan, sakat olmayan bedenler kadar haz almamaktadırlar. Kendileri de yaşamaktan mutlu değildirler. Dolayısıyla sakatlığı olan bebekleri dünyaya getirmek o bebekler açısından da sıkıntı yaratır. Bu yaşamları sonlandırmak her şeyden önce o bebekler için hayırlıdır.

b- Sakat kişiler toplum için yük olacaklardır. Ailelerinin yaşamlarını sınırlandıracaklar; sağlık sistemine ekstra masraf çıkaracaklar; üretime katılamayacaklardır. Dolayısıyla bu gebelikleri sonlandırmak toplum açısından da hayırlıdır.

c- Sakat beden “estetik” değildir. “Normal” bedenden farklıdır. Oysa çağımızda “güzel”, “fit”, “sağlıklı”, “zayıf” olmak belki de her şeyden önemlidir. Dolayısıyla sakat bedenlerin doğumuna baştan mani olmak bu açıdan da hayırlıdır.

d- Sakat bir bebeğe bakmak, onu büyütmek, maddi ve manevi açıdan çeşitli zorlukları içinde barındırır. Doğum sonrasında bu zorluklar sıklıkla kadınların üstlendiği meseleler halini alır. Dolayısıyla doğum öncesinde kadına sakat embriyonun kürtaj yoluyla alınma hakkının tanınması, bunun bir seçenek olarak sunulması temel bir gerekliliktir. Bu hak, bu seçenek kadının elinden alınmamalıdır.

Yukarıda, en basit ve öz şekliyle, sakat bebeğin doğumu ile sonuçlanabilecek gebeliklerin ileri safhalarda dahi sonlandırılmasını meşru kıldığı iddia edilen temel dayanak noktalarını sıraladım. Bu birinci yaklaşımdı. İkinci yaklaşım ise, bu sürece daha farklı bakıyor. Sakatlık Çalışmaları alanında yazan çizen kişilerin çoğunlukla bu ikinci yaklaşımı benimsediklerini söylemek yanlış olmaz sanırım.

“Sakatlar olmadan sakat bedenlerin yaşamları üzerinde söz sahibi olmak nasıl meşru olabilir?”

İkinci yaklaşıma göre, sakat bebek-sakat olmayan bebek ayırımının kürtajla olan ilişkisi sorunlu görülüyor. En basit şekliyle bu farklı muamele -yani sakat embriyonun gebeliğin ileri safhalarında dahi alınmasının meşrulaştırılması, ancak “normal” bebek için bu sürecin farklı işlemesi- üzerinde çok derinlikli olarak düşünülmesi gereken bir olgu olarak kabul ediliyor. Bu farklı muamelenin altında toplumsal olarak sahip olduğumuz ön yargıların, içinde bulunduğumuz toplumsal yapının, olanaksızlıkların, iktidar ilişkilerinin yattığı vurgulanıyor. Aşağıda biraz bu noktaları açmaya çalışacağım:

a- İlk olarak, sakat bedenlerin yaşamlarının trajik olduğu, acı içinde geçtiği, hayattan “normal” olan bedenlere oranla daha az zevk aldıkları -hatta bazılarına göre hiç zevk almadıkları-, dolayısıyla dünyaya gelmemenin onlar açısından da hayırlı olduğu düşüncesi büyük oranda, “normal” bedenlerin ön yargılarından ve sakatların hayatlarını bilmemelerinden, tanımamalarından kaynaklanıyor. Yani kim kimin adına karar verebilir ki, hayatının anlamsız ve trajik olduğuna? sorusu bu noktada öne çıkıyor. Bu noktayı vurgulayan kişiler, sakat kişilerin zaman zaman çektikleri acıları, sorunları göz ardı etmiyorlar elbette. Ancak sakat olmayan kişilerin -ki sıklıkla bu kişiler iktidar sahibi kişiler oluyor- bu noktayı abarttıklarını, genelleştirdiklerini, aslında sakat kişiler ile konuşsalar, onların düşüncelerini dinleseler, kendi hayal ettiklerinden çok daha değerli ve acısı ve hazzı ile kıymetli yaşamlar ile karşılaşacaklarını vurguluyorlar. Dolayısı ile kimsenin bir başkasının hayatının ne kadar trajik ya da ne kadar değerli olduğu hakkında hüküm yetkisinin olmaması gerektiğini vurguluyorlar.

b- Sakat embriyonun alınmasını meşru gören kesim büyük oranda “seçme hakkı”ndan söz ediyor. Sakatlık Çalışmaları perspektifine göre de seçme hakkı elbette çok önemli. Yani kimse kadınların elinden kürtajı seçme hakkının alınması gerektiğini vurgulamıyor. Hatta bu bağlamda, birinci yaklaşıma göre sıraladığım noktalar arasında d- şıkkında vurguladığım, kadının kürtajı seçme hakkının önemi, çünkü maddi ve manevi zorluklarla sıklıkla kadının baş etmek durumunda kaldığı gerçeği, bu ikinci yaklaşımı benimseyenler tarafından da çok önemseniyor; belki de yukarıda sıralanan maddeler arasında tek meşru olanı olarak görülüyor. Ancak burada vurgulanan nokta şu: Seçme hakkımızı kullanırken, seçeneklerimiz hakkında aslında ne kadar bilgilendiriliyoruz? Bu bilgileri kimlerden alıyoruz? Bu noktada karşımıza çıkan resim şöyle: Doğacak bebeğinin sakat olacağını öğrenen kadın, bu aşamadan sonra temel bilgileri doktorundan alıyor. Yani bunun ne anlama geldiği, hayatta ne gibi zorluklarla karşılaşabileceği, bundan sonra ne yapması gerektiği gibi noktalarda temel bilgileri doktorlar veriyorlar. Oysa yukarıdaki maddede değindiğimiz gibi, sakat kişilerin hayatlarına atfettikleri anlam ile sakat olmayan kişilerin onların hayatları ile ilgili düşünceleri arasında dağlar kadar fark var. Kaldı ki doktorlar sakat kişileri sıklıkla ya sakatlıklarının başlangıç aşamasında görüyorlar, ya da daha sonra bir sıkıntıları olduğunda. Yani sakat kişileri her gördüklerinde o kişi en sıkıntılı günlerini yaşıyor oluyor. Dolayısıyla “trajik” hayatlar söylemi özellikle de doktorlar arasında oldukça baskın olabiliyor. Bu durumda kürtaja karar verecek kadın/aile, doktorun bilgilendirmesi ile yaparsa seçimini -ki genelde böyle olduğunu belirtiyor araştırmalar-, aslında eksik bilgilendirme ile karar vermiş oluyor. Bebeğiniz sakat mı doğacak? Belki de kararınızı vermeden önce sadece doktorunuz ile değil, sakat kişilerle de görüşmelisiniz. Bakalım onlar size nasıl bir hikâye anlatacaklar hayatlarına dair. Dediğim gibi, burada vurgulanan kadının elinden seçme hakkının alınması değil, karar öncesinde doğru bilgilendirilmesi gerekliliği.

c- Sakatlık Çalışmaları perspektifinden bakınca, bu “seçme hakkı” ile ilgili olarak vurgulanan bir başka nokta da “seçmeme hakkı” ile ilgili :). Şöyle ki: Çalışmalar gösteriyor ki, çoğumuz sakat embriyo söz konusu olduğunda, gebeliğin sonlandırılması kararının desteklendiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu seçeneğimiz var. Diyelim bir kadın bebeğinin sakat doğacağını öğrendi, doktoru ile gerekli görüşmeleri yaptı ve kararını verdi: “Bebek doğsun…”. Burada şu nokta öne çıkıyor: Sakat bebeğin doğmaması yönünde ağırlıklı bir görüş birliğinin olduğu bir dünyada, “yine de” doğan bebeğin hali ne olacak? Yani, sosyal devlet “yine de” ona sakatlık maaşı bağlayacak mı örneğin? Sağlık hizmetinden gerektiği gibi yararlanacak mı? İş bulacak mı? Okula gidebilecek mi bu bebek? Yoksa devlet, toplum, konu komşu, akraba, aile, şu bu bir olup kadına ve sakat kişiye şöyle mi bakacaklar: “Bak, tüm ‘bilgilendirmelere’ rağmen doğuracam diye tutturursan olacağı budur. Layığını da bulursun”? Abartıyormuşum gibi gelmesin kulağınıza, abartmıyorum… Kürtajı seçme hakkı kadar, sakat embriyo söz konusu olduğunda, kürtajı seçmeme hakkı da olmalı diyor Sakatlık Çalışmaları. İkisinin aynı anda tanınması için düşünmeli, taşınmalı, aslında mümkün; ama istemek, niyet koymak gerek…

d- Neden bu kadar zor sakat bebeğin doğumunu mümkün kılmak? Yani burada bile, sakat bebeği doğurmamak için öne sürülen nedenleri iki satırda anlatıverdim de, “sakat bebek de doğabilir kardeşim” argümanını açıkla açıkla bitmiyor. Sanki ne kadar açıklasam da, yine yeterince açık olamıyor :) Sakatlık Çalışmaları perspektifinden yazan bir kısım araştırmacıya göre, birçok nedeni var bunun. Ancak temel nedenlerinden birisi bu işin ekonomisi. Geldi yine çattı başımıza para meselesi. Yani “sakat bebekler dünyaya gelmesin”i desteklemek bazı cepleri dolduruyor. Bunu iki açıdan düşünebiliriz belki: İlk olarak, sosyal devlet harcamaları… Birinci bakışı açıklarken öne çıktığı üzere, “üretken olma”, “topluma katkıda bulunma –bu katkı nedense hep maddiyat ile ölçülüyor” vs algıları o kadar baskın ki, yaşlılar, sakatlar, hastalar vs için yapılan sosyal devlet harcamaları birçok kişiyi rahatsız ediyor. Sakat kişinin “yük” olmasından dem vuranlar işte bu kişiler ve iktidar grupları. Hatta sakat kişiler dahi birçok zaman içselleştirmiyor mu bu durumu? Yani “yük” olarak hissetmiyorlar mı kendilerini? Oysa bu bir hak… İnsan hakkı, vatandaş hakkı, şu hakkı, bu hakkı, ama hak… İkinci olarak “mükemmel”, “hatasız” bebekler -hatta erişkinler- yaratma çabası kendi içerisinde bir sektör. Bu sektörün başını çeken güçlerden biri de gen teknolojileri araştırmaları. Gattaca filmini izleyen var mı bilemiyorum. Ancak film gen teknolojilerinin ileri aşamalarda insanlık adına yaratabileceği sıkıntıları güzel ortaya koyuyor bence. Genetik araştırmaların tümünü eleştirmek değil elbette niyetim. Bu çok saçma olurdu. Ancak genetik araştırmalar kolaylıkla “mükemmel” bebekler üretmek fikrine evirilebilir gibi görünüyor. Gen teknolojilerinin sakat olan embriyoyu dünya üzerinden kaldırmak üzere kullanılması çok uzak bir ihtimal mi emin değilim. Ancak araştırmaların ortaya koyduğu bir nokta var ki, genetik araştırmaları, bunlara yapılan yatırımlar, aynı zamanda büyük bir sektörün dönmesini sağlıyor. ABD’de bu alandaki devlet sübvansiyonları o kadar yüksek ki, tıp alanında çalışanlar bu fonları kapmak için adeta yarışıyorlar. Yani işin içinde para var… :)

Peki ne yapacağız?

Çok uzun oldu bu yazı; şimdi kesmek istiyorum. Kısaca şuna da değinmeliyim bitirmeden. Peki ne yapacağız? Dediğim gibi, kadının kürtaj seçeneği hiçbir koşulda elinden alınmamalı. Bunu yazmama bile gerek olmamalı. Buradaki tartışma o nedenle Türkiye’de şu anda gündemde olan tartışmalardan farklı bir yere oturuyor. Ancak, kadın doğru bilgilendirilmeli. Bu bilgilendirme esnasında muhakkak ama muhakkak sakat kişilerden destek alınmalı. Sakat bir bebek mi gelecek dünyaya, anne sakat kişilerle görüşebilmeli, onlardan bilgi edinebilmeli. Sadece doktorların çemberinde verilmemeli kararlar. Bununla beraber, kürtaj hakkı devam etse dahi, devlet politikaları, sakat kişileri her alanda kapsayıcı şekilde genişletilmeli. Yani sosyal devlet kapsayıcı olmalı; sağlık sistemi, eğitim olanakları vs kapsayıcı olmalı. Bu nedenle illa kürtaja tamamen karşı ya da tamamen taraftar olmak gerekmiyor bence sakatlık söz konusu olduğunda. Mesele çok daha incelikli tartışılmalı gibi geliyor bana: Ne dersiniz?
 
Merhaba,
Yazdığınız yazıya çoğunlukla katılıyorum.
Ancak asla katlanamadığım düşünce şeklini aktarmak istiyorum...
"Sakat doğan çocuk hayırsız, dünyaya zararı olan, estetik açıdan anomali yapı ve ekonomik olarak tamamen zararlı".
Öncelikle o doğacak bireyler için neyin hayırlı neyin hayırsız, o çocuğun yaşamasının ne için hayırlı ne için hayırsız, ne için yararlı ne için zararlı olacağına asla bizler karar veremeyiz veya bunu etkileme hakkına sahip değiliz. Misal veriyorum; belki sakat doğsa da o birey, gelecekte yapacağı bir ilaç icadı ile milyonlarca insanın sağlığını kurtaracak o sakat haliyle. Veya sağlıklı doğduğu halde kötü yönetimli bir general olup "Hitler'in Nazi Almanya'sı misali" milyonlarca masumun belki kanını dökecek! Bunlar elbette nitelik olarak istisna örnekler ancak sizin hayırlı, hayırsız, iyi, kötü, zararlı, zararsız ayrımı yaparken de bu istisnaları kapsayarak örneklediğinizi belirtmek isterim.
Sonuç olarak: kadının elbette kürtaj hakkı elinden alınmamalı, bu bir seçenek olarak kadına sunulmalı. Ben iman etmiş bir birey olarak kürtajın haram olduğunu bilmekteyim. Ve yapılması taraftarı değilim. Ancak müslüman bir toplumda yaşıyorum ve müslüman bir toplumumuz olduğunu düşünerek, kürtaja karar vermiş bireyleri gerek doktorlar ile bilimsel açıdan, gerekse bir din görevlisi tarafından dini açıdan bilinçendirme kursu verilerek kadına gerekli bilgilendirmeler yapılmalı ( prosedür gereği de olsa ) ve karar bireye bırakılmalı.
Teşekkürler
 
Konu gerçekten düşündürücü. Gerçek detaylardadır lafını kapsayacak mühim , carpıcı bir o kadar önemli bir detay karşısında bıraktınız beni.Evlilik yaşamamış hamilelik vs gibi durumlarda karşı karşıya kalmamış biri olarak empati yapmaya çalışarakta yazmak gercekten zor .
Kürtaj konusu hakkında bir cok sey yazıldı çizildi kampanyalar yürütüldü.Ülkemizde kadına ilişkin sorunlara bakarsak türban ,kürtaj,aile içi şiddet konuları başı cekiyor .Peki bu konularda ki söylemleri başlatan,bu konularda karar veren kimler ? Bakınız hep erkekler.
Yani kadınların birebir kendi tercihlerini kapsayan birebir kendilerini ilgilendiren konularda konuşma hakkı hep erkeklerde.Yıllarca namus başlığı ile gem vurulmaya çalışılan adet töre gelenek deyip ezen ,sessizleştiren,iten kakan anlayışın bu yüzyıla uyarlanmış halini izliyor gibiyiz.Yani bir film izliyoruz oyuncular roller hep aynı kullanılan teknoloji ,görsel farklı gibi .
Burda da önemli sorun sizin ne istediğinize bakmanız değil başkalarının size uygun gördüğünü benimsemek.Bu anlayıştan sıyrılmak toplumsal olarak da cok zor .Oysa ki cocugun doğumu ile baslayacak dönemde bütün bakım külfeti sizin üzerinize yoğunlaşıyorken artık kararınızı sizin vermeniz gerekli.

Bu konu ile ilgili daha farklı bakış açılarının oluşması ve tartışmanın boyutunun gelişmesi açısından Ayşe Ceren kullanıcısının vereceği bilgi ve gerçek örneklemlerin cok daha etkili olacağını düşünüyorum.
 
Şimdiye dek bu tip konularda savunduğum şey kesinlikle kürtaj...
çünkü bir insanın hayatından söz ediyoruz...
her anne baba çocuğunun iyi şartlarda yaşamasını ister ekonomik,psikolojik ve sağlık açısından...
bir çok test yapıyor hamilelik esnasında eğer ki bu konu önem taşımasaydı tüm bu testler anlamsız olurdu öyle değil mi?
ilerisini düşünmeli...
sonuç itibariye bu bebeğin psikolojik olarak bununla yaşayabilecek mi ilerki zamanlarda?
anne baba sakatlık durumuna göre ne kadar yanında durabilir?
bebek büyüdükçe sorunlar gitgide artacak çocukluk ergenlik vs...
ama burda ben daha evvel bu konuyla ilgili tartışmalarımızda şahit olduğum kadarıyla hiçbir sakat arkadaşımda evet "sakat bebek" kürtaj yapılmalı demedi %80
neden?
yaşayabilecekleri sorunları olumsuzluğu bildikleri halde buna okey vermiyorlar
zihniyet şu
ben yaşadım çocuğumda yaşasın...
ama bence böyle bir şey yok....
tıp sana iki seçenek sunuyor ya kürtaj yada sorunlu bir yaşam...
neden bir bir anne çocuğunun hayatını zorlaştırmak istesin ki?
 
sakat olacagı belli ise bencede kürtaj buna dinimizde izin veriyor zaten ....
 
karı/koca bir araya gelip hiç yoktan dünyaya bir çocuk getirmeye karar verebildiği gibi, eğer çocuk özürlü ise bundan vazgeçme hakkına da sahiptir bence.
 
ayşe ceren;

Merhaba,
Ayşe hanım yanlış algıladınız. Bezmez kullanıcısının bir düşüncesi olarak aktarmadım ben o düşüncelerimi, böyle bir düşünce şeklinin "var olduğunu" aktardım ve buna asla katlanamıyorum ifadesini kullandım. Konu hakkında yorumlarım bu şekildedir. :)
Çok teşekkürler.
 
Herkese yeniden merhabalar,

Aslında ben birçok arkadaşın yazdıklarından farklı düşündüğüm için kaleme almak istemiştim bu yazıyı. Yani, bana sorarsanız, sakat doğacak bebeğin dünyaya gelmesinin bu kadar kolayca engellenebiliyor olması, bunun hiç sorgulanmaması çok sorunlu bir yaklaşım. Sakatlık Çalışmaları perspektifi de işte tam bunu ortaya koyuyor. Neden birçoğumuz bu kadar kolaylıkla meşru görebiliyoruz sakat bebeğin hayatının sonlandırılmasını? Bunları sıralamak bana oldukça ufuk açıcı geldi açıkçası. "Normal" bedene dair algılarımız şimdiki gibi olmasa, toplumsal hayat farklı bedenleri çok daha kapsayıcı olsa, "normal" bedenler yaratmak bir sektör haline dönüşmemiş olsa, bu kadar kolaylıkla "sakat bebeği aldırmak lazım" diyebilir miydik?
 
Hangi toplumsal kurgular şekillendiriyor kadınların kararını? Kim karar veriyor doğrulmayı hak eden embriyonun hangisi olduğuna? Hamileliğin ilk haftalarından itibaren özellikle doktorları tarafından Üçlü Tarama Testi ve Amniyosentez Testi yaptırması için kadınlara yapılan doğrudan veya dolaylı telkinler/baskılar ne anlama geliyor? Acaba annenin karnında filizlenen down sendromlu, spina bifidalı, musküler distrofili, serebral palsi vb. fetüsün doğumunun engellenmesi kararı, seçeneklerden biri olarak mı anneye sunuluyor, yoksa tek seçenek olarak mı? Kadının muhtemel “bebeği” kimler tarafından "istenmeyen fetus" olarak kulaklara fısıldanıyor, zihinlere kodlanıyor? Kadınlar gerçekten bilinçli bir şekilde kendileri mi karar veriyor bu testlere ve kürtaja? (Sakat bir çocuk sahibi olma deneyimi hakkında gerçekten bilgi sahibi olmuş, bununla baş edemeyeceğini düşünen, koşullarının böylesi bir geleceğe uygun olmadığına karar veren ve bu nedenle kürtaj seçeneğini kullanan kadınları bu tartışmanın dışında bırakıyorum tabii ki)

Bir gün doğacak bebeğin saç rengi, zeka düzeyi, entellektüel sınırları veya kanser vb. bir hastalığa yatkınlığı, hadi o kadar da ileri gitmeyelim, görme ya da işitme engelli olup olmayacağı anne karnında tespit edilebilir hale gelirse, yani, yukarıda "sakat çocuk aldırılmalıdır" diyen arkadaşların ifadesiyle, "trajik bir yaşam" onları ve ailesini bekliyorsa, bu durumda bu çocuk aldırılmalı mıdır?

Hatta şunu sorayım, işaret dili kullanan işitme engelli anne-baba, çocuklarının ille de işitme engeleli olmasını, işitme engelli olmayacağı anlaşılan çocuğun kürtajla alınmasını isteyemez mi? Ya da aynı şekilde kör bir anne-baba kör olmadığı anlaşılan bir bebeğin doğumunu istemiyor olamaz mı? Öyle ya, işaret dili kullananların ya da görme engellilerin kültürüne uyum sağlaması zor bir çocuğun işitme engelli ya da kör anne-babayla "trajik bir yaşam"a mahkum olmasını istemeyebilir anne-baba!

Ben omurilik felçliyim; kas hastası, spastik bir sürü arkadaşım var. Onlarla aynı dünyada yaşadığım için büyük bir mutlluk duyuyorum. Bizim olmadığımız bir dünyayı hayal eden insanları, Yahudilerin olmadığı bir toplumu hayal eden Hitlergillere benzetiyorum.

Peşinen "sakat çocuğun dünyaya gelmemesi hem aile hem de toplum için hayırlıdır" diyen -özellikle sakat- arkadaşlarımız karşılarına sakat olmayan biri geçip "seni neden doğurmuş annen, hem bize yüksün, hem de tipin kayık" dese, "konuşuyorum, duymuyorsun, neden yaşıyorsun" dese, "sen kendi yaşamına kıymet vermiyorsun, ben neden sana kıymet vereyim" dese, haksız mı?

Bence yapılması gereken, çocuğunu dünyaya getirmek isteyen anneye destek vermektir. Onun gelecek kaygılarını giderecek toplumsal adaleti kurmaktır. "Birarada yaşama" laflarının içini doldurmaktır. Yoksa gün gelir tektip insanların olduğu, geri kalan herkesin "sakat" sayılıp yok edildiği bir dünya bizi bekliyor...
 
Genom projesi nedeni ile Avrupada kürtaj 1960 lardan beri uygulanıyor,doğacak olan çocuk sakat doğacaksa kürtaj yapıyorlar bu nedenle avrupadaki engelli oranı bizdekine oranla çok daha düşük ,bizde kürtajı dini nedenlerden dolayı yasaklama düşüncesindeler ama sakat doğacak bir çocuğa ona uygun yaşam koşulları oluşturamıyacaksan onu dünyaya getiripte YAŞARKEN ÖLDÜRMENİN manası nedir:confused:

Elbette Bülent beyin dediği gibi toplumsal adalet sağlanırsa ,çocuk sakat doğacak olsa bile anne istedikten sonra doğurabilmelidir ,yaşamak herkesin hakkı :rolleyes:
 
annelerin kararini bu iktidar mesru gormuyorki kurtaj yasak
anne acisindan konusuyor herkes
siz sakatlar sakat olarak dunyaya gelmek istermiydiniz secenegeginiz varsa
bence dunyaya sakat olarak gelmektense dunyaya hic ugramamak daha iyi diyenler olacaktir eminim
 
arkadaşlar tabi ki bazı noktalarda kürtaj yapılması meşru mesela eğer anne sağlığı tehlikeye girecek ya da çocuğun doğması annenin ölümüne neden olacaksa kürtaj yapılması doğru ama keyfi yere yapılan kürtajların hesabını nasıl verecek o insanlar her yıl Türkiye de 130 bin kürtaj yapılıyor ve bunların 60 bini yasa dışı yollarla yani 10 yılda bir Samsun nüfusu bebek doğmadan öldürülüyor bu işin vebali çok ağır ama bunu yapanlar ne yazık ki bunu düşünmüyor neyse ben fazla lafı uzatmayım yani eğer annenin hayatı söz konusuysa kürtaj yapılması normal ama keyfi yapılan kürtajlarında hesabını verecek o insanlar
 
shukufe

Bana sorsalardı'ki sakat olarak dünyaya gelmek istemiydin,başka türlü gelme şansın yok. Kesinlikle evet, ben dünyayı görmek isterdim.

Sırf sakat olduğu için bebeğin alınması,(istisnalar hariç)dünyaya gelmesinin engellenmesi benim hiçde kabullenemediğim bir düşünce arkadaşlar...Sağlamlar gelin yaşayın bu yaşam sizin. Siz sakatlar öyle bir hakkınız yok biz sizinle uğraşamayız!! zaten bir çok sorun var birde sakatlık çıkmasın başımıza..
 
[FONT=Calibri][SIZE=3]Sakat bebek doğurmama “zorunluluğunun” anne adayları üzerinde oluşturulan bir toplumbaskısı olduğunu düşünüyorum.[/SIZE][/FONT]
[FONT=Calibri][SIZE=3]* Eş veya akrabalar tarafından suçlanmak.[/SIZE][/FONT]
[FONT=Calibri][SIZE=3]* Sosyal çevreden dışlanmak, evet çünkü yapılan araştırmalaragöre insanlar sakat bireylerle aynı restoranda bulunmak veya aynı apartmand aoturmak istemiyor![/SIZE][/FONT]
[FONT=Calibri][SIZE=3]*Doğumdan sonra sakat bebeğe kimin bakacağı sorunsalı. Birde aile yoksul ise; sakat çocuk bakımının sakat olmayan çocuk bakımına göreextra maliyet gerektirmesi vb. nedenlerden dolayı, insanlar sakat çocuk sahibi olmaktan çok sakat bebek dünyaya getirdiği için suçlanmaktan, dışlanmaktan vegelecekte “sakat çocuğa” ne olacağı düşüncesinden korkuyor. Bu kaygılar da en çok serbest piyasa ekonomisinin işineyarıyor sanırım. Son zamanlarda doktorlar tarafından dayatılan onlarca testin yanında;açılan hamile eğitim merkezleri ve bebeğin sağlığını olumlu etkilediği iddia edilen hamile yogası vb. ilginçlikler türemiş durumda.[/SIZE][/FONT]
[FONT=Calibri][SIZE=3]Sakat bireylerin doğma hakkı olduğunu düşünüyorum. Her şeydenönce, dayatılan “normallik” algısının değişmesi ve önyargıların kırılmasıgerekiyor. Sakatları yok etme planından çok, toplumsal engellerin nasıl yok edilmesi gerektiği üzerinde kafa yorulmasıyla çok daha iyi sonuçlar elde edilebilir.[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Calibri]Son olarak, sakatolarak yaşamanın “acı” olacağını iddia edenler olabilir ama hayatı “acılaştıran”yine sakat bireyleri dışlayan zihniyet ve çevresel engellerdir. Kendi algı ve kriterlerimize göre başkalarının mutluluğunu hesaplayamayız. Bırakalım da sakat bireyler; nasıl ve ne şekilde mutlu olacaklarına kendi karar versin. [/FONT][/SIZE]
[FONT=Calibri][SIZE=3]Sakat veya değil çoğu insan için hayat zaten bittersweet![/SIZE][/FONT]
 
Bana göre sakat olacağını bile bile doğurmak mucize beklemektir..
Bende sakat bir bebektim, çocuktum, gençtim.. şuan hala yaş olarak öyle olduğum söylenebilir ama... aması var işte.. kendimi öyle hissetmediğimi her fırsatta dile getiriyorum..
Daha öncede forumdaki bir konuda yazdığım şeylerin benzerlerini yazıcam..
Bi kere her sakatlığın şartları aynı olmuyor maalesef.. O sakat bebek hep bebek olarak kalamıyor, maalesef.. ( maalesef diyorum ama laf gelişi deriz hep bebek kalsa çok mu sağlıklı birşey bu? kesinlikle hayır.. sonuçta televizyonlarda vs.de görüyoruz çocuğu gelişim bozukluğu yaşayan ailelerin çaresizliğini de..)
O çocuk ileride bi çok şeyi yapmak isteyecek, (isteyemeyecek durumda olanlar içinde aileleri çocuğum bir kere şunu isteyebilseydi diyorlar!??) akli yapısı oturana kadar, belli yaşa gelip olup biteni kavrayana kadar yaşayacağı,yaşatacağı psikolojik çöküntü.. Her göz göze gelişte o çaresizlik.. O bi mahzunluk, boyun büküşü ailenin belini büküyor... yapamadıkları için içinde ukdeler kalacak.. ağlayacak, ağlatacak.. Bunun daha gençlik dönemi var zaten ki çocukluk ve gençlik döneminde dışavurup artık orta yaşlara doğru vicdan yapmaya başlıyor insan yaşattıkları yüzünden içine kapanıyor.. Dönüp bakıyor, ben bunu bunu istediğim için şunlar oldu üzdüm kırdım annemi, babamı, kardeşlerimi.. Bence kimsenin buna hakkı olmamalı.. Çaresizliklerle,imkansızlıklarla, engellerle boğuşan birine birde vicdan sorumluluğunu yükletmemeliler!
O şu bu ne der!, felaketler peşimizi bırakmaz!, sonraki çocuklarımızında başına musibet gelir! gibi düşüncelerle aldırmamak yerine sonrasını düşünmek gerekir bence..
Evet sonradanda olabilir tabii ki, başa gelecekse zaten gelir o, ve başa gelen çekilir.. Nasıl anne karnında aldırmak canilik deniyorsa! insan hayatı bu, bi can bi nefes.. Kendine özgü düşünceleriyle istediklerini yapamadıktan sonra, hep başkalarına bağımlı bir hayata mahkum ederek sonraki yaşantısını da elinden almak caniliktir! bence..
 
Hicbir acinin cekilmedigi bir yasam mumkun mu ki? Tum saglamlar bu hayatta her yapmak istediklerini yapabiliyorlar mi?
 
Sakatlık üzerine söylem ve kanaatlerimiz genellikle medikal dünyanın ifadeleri etrafında şekilleniyor. Sakatlık ve hastalıkla savaşmak (kanserle savaşmak gibi) örneğin. Böylece sakatlar düşmanlaştırılıyor, mücadele ediliyor ve uzakta tutuluyor. Medikal dünyanın ifadelerini kullandığımız için sakatlığa karşı geliştirilen yöntemler sadece medikal kurumlar tarafından değil aynı zamanda toplumun içindeki ruh tarafından da gerçekleştiriliyor. Bu perspektiften gidersek, sakatlık medikal müdahale ile savaşılması, yenilmesi ve derhal değiştirilmesi (ve hatta erken teşhisle öldürülmesi) gereken bir beden haline geliyor. Bir hususu vurgulamak isterim, medikal dünya sadece doktorlardan, terapistlerden ve kurumlarından oluşmuyor, kullandığımız dille biz de o dünyaya giriyoruz.

Sakat bireyin dünyaya getirilmesi kararına gelecek olursak, sakat bireyin ailesine ve topluma (ve hatta kendisine) “yük” oluşturacağı düşüncesine günümüz koşullarının tersinden bakmayı deneyelim. Toplum ve kurumları sakatlar için eşit ve erişilebilir olsa (buradaki kastım sakat ile sakat olmayan kişinin her tür toplumsal faaliyete eşit düzeyde katılması) yine de kürtaj kararını verebilecek miyiz? “Hayır, o zaman bu kararı vermeyiz” dediğimizi varsayalım. Fakat, günümüzde sakat olduğu anlaşılan fetusun kürtajıyla bu eşitlik ve hayal ettiğimiz toplum tasarımı mücadelesini verecek sakat üyelerden yoksun kalmış olduk. Belki de sonradan sakat olan kişileri daha zor bir hayat bekleyecek zira sakatlık iyice marjinalize edilmiş olacak. Böylece belki de arzu edilen toplum tasarımının imkansızlığı kesinleşmiş olacak. Ne dersiniz?
 
sonradan sakat kalan onceki birikimleriyle biryerlere gelebiliyor
ama dogustan sakatin birikimi engeline gore
bu kiyaslanamaz bence
 
volkan.yilmaz;
Sağlam insanların yapamadıkları bir yana yaptıkları bile sakat insanların çoğu için kıyaslanamaz bile.. Söylediğinizi düşünüyorum düşünüyorum, normal insanlar neleri yaşamak isteyip yaşayamıyorlar, yaşamamalarının başlıca sebepleri ne olabilir diye ilk olarak maddiyat geliyor aklıma.. Sakat birine sorsanız paha biçilemez yapmak istediklerine.. Yani öyle parayla pulla yapılacak şeyler olmuyorlar.. Başkada verdikleri yanlış kararlardan dolayı yapamayabilirler istediklerini, hayatlarının rotasını yanlış yöne çevirdiklerinden.. Sakatlar için o dümeni kullanmalarına fırsat verilmiyor en başta.. Sen yapamazsın, sen edemezsinli yönlendirmeler sürekli yine bi güvensizlik.. Tüm bunlarda kendini ispat etmiş isimler tabii ki vardır aramızda da sayısı oldukça fazladır mutlaka, ama istedikleri yere gelene kadar yaşadıklarınıda kendileri biliyorlar.. Gençlik döneminde şımarıklıklarından aileler izin vermedikleri için yapamıyor olabilirler, ama kafasına estiği gibi kaçıp gidebiliyorlar onlar.....

ttezcan;
Benim yanıtım yine evet olurdu, çünkü kendi adıma söyleyeyim toplum yada kurumlar için eleştirmedim. Sadece psikolojik açıdan yazdım ben. Ama öyle bile düşünsek, O sakat kişi o mücadaleyi verecek aşamaya gelene kadar normal bir insandan kat kat daha fazla güç sarfedeceği bi gerçek.. Bunların içinde toplum ilişkileri de, özel hayatıda, aile ilişkileri de, öğrenim hayatıda, erişebilirlikte dahil.. Sonuçta dediğim gibi her engel için şartlarda bir olmuyor.. Bunun bir anlaşması yapılabiliyor mu, yani şu sakatlıklar olursa isterim daha ağırsa istemem gibi birşey söz konusu olmuyor. Sakatlıkla ilgili mücadele vermeye gelene kadar, evden çıkamayan, okula gidemeyen, öğrenimini aileler ve okul yönetimi yüzünden yarıda bırakmak zorunda bırakılıyorlar.. Özellikle erişebilirlikle ilgili kanun çıkmadan önce böyleydi bu.. Olan bana oldu:)

Şuan sakat olanlara olanlar oldu zaten, bundan sonra bile bile, göz göze göre sakat kimse doğmasın.....
 
Öjenik felsefesini savunan insanlar bana hep korkunç gelmiştir.Asil ırk mı üreteceğiz,nedir bu korku ve kaygılar ?
Engelli olarak dünyaya gelmedim,sonradan engelli oldum,o zaman benim intihar mı etmem gerekiyor,insan ırkının estetik anlayışını bozmamak için? Acı da olsa hayat yaşanır,kimsenin bazen bir annenin bile o bebeğin yaşamını sonlandırma hakkı yok.Bu da meşru cinayettir bana göre...
 
Selam
KKELEBEKK, bakım ihtiyacı olan sakatların ya da erişilebilirlik kısıtları nedeniyle toplumsal hayatın dışında bırakılan sakatların başka insanlara bağımlı olmaktan kaynaklanan rahatsızlıkları oluyor tabi. Bu yüzden insanların hayattaki seçim şanslarının arttırılması lazım.

Fakat bağımlılıktan da bu kadar korkmaya ne hacet var? Bence insan insana mecbur. Bağımsızlık bir ölçüye kadar manalı tabi ki ama bir ölçüden sonra da abartılı bir fantazi gibime geliyor.


Asıl merak ettiğim, sakatlar bağımsız değil tespitinden sakat çocuk mutlaka alınmalı noktasına nasıl geliyorsun? Hadi misali abartalım. Yunanistan belli ki krizden sonra Avrupa Birliği'ne ekonomik olarak bağımlı olacak uzun yıllar. Yunan çocuk doğmasın mı artık? Sakatların yaşadıkları sorunlardan, sakat çocuklar dünyaya getirilmemeli nasıl çıkıyor? Arayı nasıl doldurduğunu merak ediyorum.
 
sakat olcagı kesinse ben alınmasında sakınca görmüyorum ,sonuçda bu o bebegin hayatı onun adına karar vermek yanlış olur insanlar kendileri mutlu olmak için evlat sahibi olur ,biz mutlu olcaz diye o yavruyu sahatlıga mahküm edemeyiz .büyüyüpde ,anne baba beni neden dünyaya getirdiniz derse buna varecek cevap yok işte...
ama mucizelerde olmuyor deyil öyle bi imanla ALLAHA tevekkül edenler varki sakatsa bile saglam doguyor ...canlı örnekleri çok...

zor bi imtihan allah kimseye yaşatmasın...
 
Her canlının yaşam hakkı olduğunu düşünüyorum.kaldıki anne karnındaki bebeğin yüzde yüz engelli doğacağını en gelişmiş teknolojik cihazlar bile iddaa edemez,daima bir yanılma payı vardır.yapılan test ve tetkiklerde engelsiz denildiği halde engelli doğan veya tam tersi olan çok olaya şahit oldum.haa kürtaja gelince bu kişinin kendi iradesi,kendi isteğiyse baskılamamak gerekiyor.ben asıl kürtaj yapılmasının altındaki nedenleri tartışmak isterim açıkçası.
 
selam arkadaşlar

Bu konuyu DİNİ ve MANEVİ boyutunu düşündünüz mü ? ALLAH anne karnında bir bebeğe RUH ÖFLEDİĞİNDE o da bizler gibi canlı varlık haline geliyor. şüphesiz herşeyin yaratan ALLAH bu anne karnındaki bebekten haberdardır.
ALLAH istemezse ikinci nefesi bile alamayız...

anne karnında engelli olan bebeğin yaşamına son verme konusunda fikirler bence kişisel olmamalı. doktorun tavsiyelerini dinledikten sonra bebeğin durumunu net olarak öğrenip , bu konuda DİN görevlisine detaylı anlatıp. İSLAMİYETİN kürtaj konusunda görüşleri alınmalı.

şahsi görüşüm bebek engelli de olsa O artık bir canlı. Sahip olduğumuz beden ALLAHIN bize emanetidir...

RABBİM KİMSEYİ BÖYLE DURUMLARLA İMTİHAN ETMESİN. OLANLARADA ALLAH SABIR VERSİN....
SAYGILARIMLA....
 
Selamlar volkan.yilmaz;
insan insana mecburdur ama 8/25 değil bence ve bundan bakan kişi kadar sakat kişi içinde oldukça rahatsız edici bir durum. Bile bile lades gereksiz bence.. Bu ekonomik bağımlılık gibi birşey değil ki.. Siz suyunuzu kendiniz içebilmenizi, kendiniz yemek yiyebilmenizi yada yemeği pişirmeyi bırakın tepsiye hazırlayıp önünüze getirmeyi, yada mutfağa gidebilmeyi herhangi bir maddi değerle ölçebilir misiniz? Hadi hergün bir başkası yapsın bunu normal insana, e normal insan olmayabiliyor evde olmayabiliyor, aynı şehirde birden fazla gün olmayabiliyor.. Bu günlerde bile yapmanız büyük birşey.. bu bir gün değil, iki gün değil, yıllarca.. gece gündüz, bunun hastalığı var, düğünü var bayramı var diyenin hesabı.. Bayram demişken, bayramlarda seyranlarda özel günlerde anneler günü, babalar gününde sizin büyüklerinizin elini öpmeye gitmeniz gerekirken büyüklerinizin gelip size el öptürmesi kadar yerin dibine batılan başka bir an daha varmıdır bilmiyorum.. Böyle günlerde önce bir kahraman çıkar sıradan başlar sonra ikinci olarak doğrudan senin gözünün içine bakılır ve anında yanında bitilir! öyle ki boğacak derece olabilir bu çoksa eğer kişi sayısı:) Ki hadi evin içi başka bi dünyadır sakat kişi için, evden çıkınca canı bi acır zaten kaldırımlar, rampalar, park araçlar vs.. ama bayram demişken bide bunun aile ziyaretleri vs, heryerde size göre olmuyor bunun köyü oluyor, kasabası oluyor. Aile yine ulaşımı ayarlayabiliyor ama kırsal kesimde erişebilirliğin 'e'si bile yokken evlere barklara, aile bunuda yapmak zorunda hissediyor kendini, yapıyorda! Hem maddi hem madevi olarak ömründen ömür gide gide yapıyor! Bir gün için bile olsa.... Bayramda neymiş gitmeyiverilsin denilebilir ama o zamanda işte sakat kişi şunu düşünüyor 'benim yüzümden!'...... Aile bu mahsunluğa bürünmek istemiyor.. Bu basit bi örnek gibi gelebilir ama bir günün beyliği beyliktir hesabı herşey biz insanlar için hayatın içinden herkesin yaşayabileceği şeyler.. Bu yüzden diyorum..

Doğururlarsa (her sakatlığın aynı olmadığının altını çiziyorum öncelikle, her sakatlığında kendine göre sorunları var muhakkak ama en kötüsünü düşünürsek....) çocukluk döneminde, tıbbi kontrollerinde, okul döneminde, komşuluk ilişkilerinde, boş vakitlerde, evin içinde, mobilyalarda, odasında, eşyalarının ulaşılabilirliğinde, uyurken, uyandığında, gece, gündüz, yemek saatlerinde, özel günlerde, kalabalık ortamlarda, şehir içi ulaşımda, şehirler arası ulaşımda, giyiminde, kuşamında, yaşıtlarından geri kalmaması hususunda oyunlarda vs..... her türlü sağlığını ve güvenliğini sağlamak zorunda kalacaklar.. Gençlik dönemine doğru kabullenmesi sürecinde, isyanlarında, çocukken bir yerden bir yere götürmek kolaydır geliştikçe bunun içinde yeni çözümler aranacak.. özgür kız/erkek olmak isteyecekler!:) özel hayatının olmasını isteyecek, ben bire bir duydum bunu kulağımda bir aileden, kızlarının platonik olarak sürekli komşunun oğluyla ilgili sürekli hayaller kurduğunu, sürekli onu görmek için çabaladığını, onunda kendisini sevmesini beklediğini vs.. kadının endişesi şuydu 'ya komşum duyarsa ben ne derim....' (burada yazılanları yapmak kadar zor birşey varsa o da tüm bunları insanlara anlatmaktır, o teyzenin davranışının ne kadar yanlış olduğunu hadi gelde anlat şimdi.. bu süreçleri nasıl atlattırmaları gerektiğini en basitinden, anlamalarını sağlamak çok çok zor..) sonra ağlama krizleri, memnun etmek için aklınıza ne gelebiliyorsa hediyeler istediği herşeyin en iyisini alma çabaları, bir isterse iki tane almalar.. ama hep bir memnuniyetsizlik.... diğer insanlar ve çocuklar cabası..... aklıma gelenler bunlar şimdilik..

Her an yanında olacak.. Anne-babaya bir kaç günlüğüne bile birşey olsa o sakat kişi için daha acı birşey yoktur.. Kendi çaresizliği bi ayrı, elinden anne-babası için hiçbirşey gelemeyecek olması bi ayrı..

Ben yukarda anne-baba ve sakat çocuktan bahsettim ama daha bunun evde yada ailede başka çocuk olan boyutları var kardeş ilişkileri vs.... :)

Daha bunları yaşamadan bile sakat çocuğu olduktan sonra terkeden özellikle babaların var olduğunu da unutmayalım....
Ve tüm bunları yaşarken birde o sakat kişinin psikolojisine ilk yazdığımda değinmiştim.
'Kendine özgü düşünceleriyle istediklerini yapamadıktan sonra, hep başkalarına bağımlı bir hayata mahkum ederek sonraki yaşantısını da elinden almak caniliktir! bence..'
Tüm bunlardan çıkarıyorum ben.... Erken olgunlaştıracakları bir ruhu, küçüçük bir bedene ve kendilerine tüm bunları yaşatacaklarını düşününce benim içim acıyor..
 
Daha öncede bu konu tartışılmıştı, yapılan yorumlarda hemen hemen aynı:

1: http://www.engelliler.biz/forum/yas...eniz-kurtaj-yaptirir-miydiniz.html#post429201

O zamandan bu zamana düşüncelerimde bir değişiklik olmadı.. Ana rahmine düşen bir can, et parçası değil! Kürtajın nasıl yapıldığını bilen biri mümkün değil kıyamaz. Çocuk, sakatda olsa, sağlamda olsa içinden bir canın parça parça sökülmesine müsade edemez.. Ama, aması var..

Babasının kim olduğu düşünceleri değiştirebilir belki..:)

Sakat çocuğu olmasına sebeb terk eden çok baba duyduk da terketmiş anne pek duymadık.. Kürtajı isteyen genelde baba adayları olur.. Sadece zevkini tatdıkları için çocuk yapma aşamasında, bilemezler içinde can taşımak nasıl birşey!? Yine kürtaj aşamasında kendi canları yanmayacağı için mühim değildir kadının yaşayacakları.. Yüzdeye vuralım, günümüz erkeklerine bakınca % 99'u "Benim gibi adamın kooooççç gibi oğlu olmalı, sakat çocuk yüz karası, ayak bağı ve masraflı" der mi der!..

Empati kuruyorum, ben olsaydım diyorum, yine ikilemde kalıyorum. Bir öyle, bir böyle düşünceler geçiyor aklımdan.. Bir taraftan kıyamam diyorum ne pahasına olursa olsun doğurmak lazım diyorum.. Bir yandan anası bensem kolay da derken ya babası..?

Kala kalıyorum..

Bir tarafdan tek başına sakat çocuk doğurup, yetiştirebilecek gücü hem manen hem madden kendimde bulamıyorum.. Çocuğun nasıl bir babasının olacağı çok önemli. Eğer hayal ettiğim gibi, gönlüme göre bir hayat arkadaşı yazarsa Allah bahtıma cevabım çok net aslaa düşünmem kürtajı.. Tersi olursa bilmiyorum.. Kürtaj kararına meyilli olabilirim o zaman..

Bir taraftanda "günah olur, cana kıyalmaz" düşüncesi baskın geliyor vicdanımda.. Allah yardım eder diyorum.. Sonra yine "Ya hakkını veremezsem, doğru düzgün bakamaz, yetiştiremezsem vs.vs."

Sakat çocuk başka. Kat kat özen istiyor. Eğitimiydi, ruh halini dengede tutmaktı, sosyelleşmesini sağlamaktı hepsi çok büyük bir güç istiyor..

Yıllar öncede dediğim gibi başa gelmeden tam olarak bilemeyiz o an ne yapacağımızı.. Bugün yapmam etmem dediklerimizi bize yaptıracak şartlar çıkabilir karşımıza..

Genel olarak düşüncem, "Sakat doğacağına yaşamasın ölsün daha iyi" diye bir mantığa sahip değilim..
 
Merhabalar,
Benim 14 yaşında engelli kızım var.engelimizle kızım 1 yaşındayken tanıştık.13 yıldır bedenen değil, fakat büyümeyen bir bebeğim var.Kızım her bakımdan bana bağımlı yaşıyor.konuşamıyor ben ikimizin yerine konuşuyorum onunla.yürüyemiyor benim gururla tekerlekli sandalyesinin arkasında yavruma ayak olan.tabiki bütün yollardaki karşımıza çıkan çarpık ve eksik yapılanmalara göğüs gererek.ellerini kullanamıyor ben oluyorum elleri.susadığında veya herhangi birşey istediğinde bir huzursuzluk yaşadığında deneme yanılma yolu ile isteğini bulmaya çalışıyorum.bazen bu en son aklıma gelen şey oluyor ve bu esnada ben de kızımda oldukça yıpranmış oluyoruz.
Aslında yaşadıklarımızdan verilecek o kadar çok örnek varki.okuduğunuz zaman muhtemelen tahmin edersiniz banyomuz,öz bakım ihtiyaçlarının giderilmesi bunlar hep bi anne olarak benim görevlerim tabiki.umarım yanlış anlaşılmıyorumdur asla bu yazdıklarım kızımla ilgili şikayetlerim değil.
Beden hızla geliştikçe yük tabiki ağırlaşıyor.Ben sadece kızımın benden sonraya kalmaması için dua etmekteyim şuan.
Asıl söylemek istediğim eğer ben hamile iken bilseydim ki kızım engelli doğacak,şuan yaşadığım deneyimler doğrultusunda evet bu hamileliği sonlandırırdım.oldukça fazla tepki alabilir belki benim bu yazdıklarım fakat benim görüşüm bu.
Sevgilerimle..........
 
Bebeğin anne karnından tahliyesine gerekçeler ne bebeğin ne de annenin özel durumuyla ilgili. Sorunların hepsi çekirdek ailenin dışında gelişen sorunlar. Sağlık, erişim, sosyal güvenlik, eğitim, yaşama katılım ve diğer temel haklar. Şunu mu itiraf ediyoruz: Biz bu temel hakları sağlayamıyoruz, engelli bireyleri insanca yaşatamıyoruz, o halde yaşam hakkınızı elinizden alıyoruz ya da alalım mı?

Size yaşamımdan bir örnekle neden sorusuna yanıt vermeye çalışayım:

Bugün akşam saatlerine doğru havada uçuşan bir grup leylek gördüm. Süzüle süzüle gidiyorlardı. Cemrelerden sonra baharın müjdecileriydi bana sorarsanız. Az kaldı erguvanların açmasına.

Akşam karım ve oğlumla yemek yedim. Hani şu doktorumun: hastalığınız genetik, inceleme yapalım mı dediği, bir zamanlar anne karnındaki oğlum. Akşam oğlumun tenine dokundum. Yanakları tombik, duru ve heyecanlanınca kırmızı. Kendi çocukluğunu izler ve bir insanın nasıl gelişim gösterdiğine tanıklık edersin. Yeni bir şey öğrendiğinde heyecanla: “Ama baba nasıl oluyor” sorusunu sorduğundaki o duygu ifadesini, sesini, gözlerini hissetmek, görmek ne ile ölçülebilir.

Anneme ve babama beni dünyaya getirmek için çaba sarf ettikleri için teşekkür ediyorum. İyi ki onların zamanında hastalığım teşhis edilemiyormuş.

Vücudumun önemli bir kuvvetini kaybetmiş, geceleri solunum cihazıyla uyuyan biri olarak yaşamak ve nefes almaktan zevk alıyor muyum? Hayata kızmıyor muyum? Hiç mi isyan etmiyorum? Yaşadığım şey öğrenilmiş çaresizlik mi? Bu sorulara bazen net bazen kaçamak yanıtlar vermekle beraber sonuç olarak şunları düşünüyorum: Erguvanlar açacak, semt pazarına Çanakkale’den domates gelecek, güneş tenime değecek, rüzgâr yüzüme çarpacak, yağmurdan kaçacağım, yine bir gökkuşağı göreceğim ve belki de ben birileri için bir umut olacağım. Dünyaya gelen her bebek dünya için bir umuttur çünkü. Sakatlık mı? O da şöyle bir şey: Elinde su dolu bir bardak vardı ve bardak elinden kayarak düştü. Bardak artık kırıldı ve su etrafa saçıldı. Suyu içemedin. Peki ama bardak kırıldı diye hiç su içmekten vazgeçtik mi? Kırılan bardak bizim sakatlığımız su ise yaşamımız neden olmasın? Bardak olmazsa olmasın, biz ağzımızı çeşmeye dayayarak yine de su içmek isteriz.
 
Evet bardak olmasada su içmeyi bırakmıyoruz tabiki.
Her anne gibi bende kızımın birazda olsa bişeylerin farkındalığında olmasını isterdim tabiki.O bence benim meleğim.....
 
Merhabalar hozgul,
Öncelikle ailenizle ağzınızın ve sofranızın tadının hiç bozulmamasını dilerim..
Ancak Siz diyorsunuz ya, 'bir şey öğrendiğinde heycanla: “Ama baba nasıl oluyor” sorusunu sorduğundaki o duygu ifadesini, sesini, gözlerini hissetmek, görmek ne ile ölçülebilir. ' diye.. Bu duyguyu yaşamak işte bütün ailelerin hakkı olan.. Allah korusun ama ya diyemeseydi.. O etrafında olup bitenlerin farkında olamasaydı yada size bu kadar güzel ve kendisi gibi duru bir şekilde ifade edemeseydi.. Bakın Belgın Hanım ne demiş: 'susadığında veya herhangi birşey istediğinde bir huzursuzluk yaşadığında deneme yanılma yolu ile isteğini bulmaya çalışıyorum.bazen bu en son aklıma gelen şey oluyor ve bu esnada ben de kızımda oldukça yıpranmış oluyoruz.'
Belgın Hanım sizede selamlar bu arada sabırlar ve kolaylıklar diliyorum.. Ama sizinde o an öğrenmiş olsanız yine vazgeçemezdiniz bence çünkü bu konuda insanlar dini, vicdani sorumluluklar yüklüyorlar. El-elalem ne der deniyor ama yaşayan sizsiniz, nerde şimdi o insanlar..... Kendi hayatlarını yaşıyorlar, sizin yaşadıklarınızdan bi haberler..

Önemli olan aynı suyu, aynı bardaktan içebilmek bence.. Bardak çocuk, su yaşamsa.. Bardaktan yine vazgeçmiş olduk.. Su ise belki başka bardaklarda şekil almaya devam edecek..

Hayırlı geceler diliyorum..
 
Üst Alt