3,5 - 4 yaşında ki bir çocuk hayattan çok bir şey anlamaz belki ama derin yaraları, sonradan hayatına mal olacak anıları çok iyi hatırlar...
Güneydoğunun saklı güzelliklerine sahip bir köyünde dünyaya geldi. O zamanlar köy yaşantısı tıpkı yeşilçam filmleri gibiydi. Köyde çoğu evde banyo yapılacak bir "hamam" yoktu. Köyün biraz ötesinde, köylülerin ortaklaşa kullandığı bir hamamımız vardı. Haftanın 2 günü sadece kadınlar giderdi oraya çoluk çocuk yıkanırlardı.
Hatırlıyorum kış bitmiş boya badana dönemi annem küçük ablama " Kardeşini al hamama götür başını yıka " dedi. Bu cümlenin ömrümden ömür götüreceğini bilmeden ablamın peşine takılıp gittim.
Hamama vardık ablam suyu ısıtıyor bende merdivenlerde oturuyor ve elimdeki küçük dal parçasıyla yere resim çiziyordum. Bir kuş sesi işittim o kadar güzel gelmişti ki bana başımı kaldırıp yukarı seyre daldım ve o an küçük bir taş parçası tam göz bebeğim öptü, o acı ve sulanma ile gözümü ovaladıkça ovaladım. Ablam koştu ne yapacağını bilemedi ve gözümü yıkamak istedi, eliyle sürekli su attı ve yıkadı. Filmlerde olur ya bir an kafanı kaldırırsın ve karanlık olur dünya, işte ben onu en ince derinliğine kadar hissettim ve sağ gözümü kaybettim.
O zamanlar küçüğüm anladığım kadarıyla anlatmaya çalıştım aileme çevreme serçe yüreği yalnızlığıyla. Hastane götüremedi babam.
7 yaşına gelmiştim o güne kadar kimse bir şey demiyordu belki bana ta ki o trafik kazasını geçirene ve yerde 15 metre sürükleyene değin...
Geçirdiğim kaza görme yetime tamamen zarar vermiş ve sağ gözümün kaymasına sebep olmuştu. Bunu aradan geçen 5 sene sonra olduğum ameliyattan öğreniyordum...
Yıllar geçti aradan görmeyen bir gözü kimse bilemez ama eğer gözünüz kaymışsa o daha fazla acı verir size. Bilirsiniz ki insanlar bir tuhaf bakar, kikirdemeler, dalga geçmeler, alay etmeler... Alır başını gider...
Güneydoğunun saklı güzelliklerine sahip bir köyünde dünyaya geldi. O zamanlar köy yaşantısı tıpkı yeşilçam filmleri gibiydi. Köyde çoğu evde banyo yapılacak bir "hamam" yoktu. Köyün biraz ötesinde, köylülerin ortaklaşa kullandığı bir hamamımız vardı. Haftanın 2 günü sadece kadınlar giderdi oraya çoluk çocuk yıkanırlardı.
Hatırlıyorum kış bitmiş boya badana dönemi annem küçük ablama " Kardeşini al hamama götür başını yıka " dedi. Bu cümlenin ömrümden ömür götüreceğini bilmeden ablamın peşine takılıp gittim.
Hamama vardık ablam suyu ısıtıyor bende merdivenlerde oturuyor ve elimdeki küçük dal parçasıyla yere resim çiziyordum. Bir kuş sesi işittim o kadar güzel gelmişti ki bana başımı kaldırıp yukarı seyre daldım ve o an küçük bir taş parçası tam göz bebeğim öptü, o acı ve sulanma ile gözümü ovaladıkça ovaladım. Ablam koştu ne yapacağını bilemedi ve gözümü yıkamak istedi, eliyle sürekli su attı ve yıkadı. Filmlerde olur ya bir an kafanı kaldırırsın ve karanlık olur dünya, işte ben onu en ince derinliğine kadar hissettim ve sağ gözümü kaybettim.
O zamanlar küçüğüm anladığım kadarıyla anlatmaya çalıştım aileme çevreme serçe yüreği yalnızlığıyla. Hastane götüremedi babam.
7 yaşına gelmiştim o güne kadar kimse bir şey demiyordu belki bana ta ki o trafik kazasını geçirene ve yerde 15 metre sürükleyene değin...
Geçirdiğim kaza görme yetime tamamen zarar vermiş ve sağ gözümün kaymasına sebep olmuştu. Bunu aradan geçen 5 sene sonra olduğum ameliyattan öğreniyordum...
Yıllar geçti aradan görmeyen bir gözü kimse bilemez ama eğer gözünüz kaymışsa o daha fazla acı verir size. Bilirsiniz ki insanlar bir tuhaf bakar, kikirdemeler, dalga geçmeler, alay etmeler... Alır başını gider...