"Normal" bir adam/kadın, tekerlekli sandalyede!?
Bülent Küçükaslan
Biz omurilik felçlilerin toplumda –diğer sakat gruplarına nazaran- biraz daha farklı algılandıklarını düşünüyorum: dışarıdan bakınca “normal” bir bedene sahip gibi görünen adamın/kadının neden tekerlekli sandalyede oturduğu hep ayrı bir merak unsuru oluyor gibi. Sanki sandalyede oturan kişi şaka yapıyor ve biraz sonra ayağa kalkıp “şaka yaptım” diyecek; ya da en kötü olasılıkla geçici bir rahatsızlığı vardır, kısa sürede düzelecek.
“Normallik” üzerinden kuruluna bu empati –yine diğer sakat grupları ile mukayese edildiğinde- tekerlekli sandalyede oturan kişiyle sohbet etmek konusunda herkesi daha bir “cesur” kılıyor. Bir fırsatını yaratıp, “geçmiş olsun, kaza mı?” sorusuyla başlayan heyecanlı sohbetin meraklı tarafı, yolda yürürken bir anda dâhil olduğu interaktif bir televizyon şovunun heyecanlı izleyicisi gibi, önce tekerlekli sandalyede oturan bu kişinin hikayesini dinleyecek, sonra “sağlam bedenli” gibi görünen bu kişinin ayağa kalkamadığını öğrenince gerçekten üzülecek; sonunda da evinde arkasına yaslanıp kumandayı eline alarak kanalı değiştirdiği gibi, arkasını dönecek ve gidecek... Giderken, bir yandan “kanalı değiştirmiş olmanın” ferahlığını hissedecek, ama bir yandan da, bu talihsizliğe maruz kalmadığı için şükredip, “sakat kalmak kâbusum” diye diye, içi ürpermiş bir vaziyette adımlarını hızlandıracak.
Oysa “izleyicinin” kâbusu olan o an, tekerlekli sandalyede oturan kişinin hayatının sıradan bir kesitidir. İzleyiciye kâbus gibi gelen sakat-beden, berikinin özüdür. Sağlam-izleyici için ayakta olmak mutluluk için bir ön şartken, sakat kişi için ayakta olmanın mutlulukla hiçbir bağı yoktur. Sakat olmayan kişi ölümü sakatlığa yeğ tutarken, sakat kişi için bu değerlendirme bir hakarettir. Sakat olmayan kişi için tekerlekli sandalye kullanan birine yardım etmek doğal ve iyi bir davranışken, tekerlekli sandalye kullanan kişi için -hayatın her kademesinin sakat olmayanlara göre kurgulanmasından dolayı- her an yardım edilmesi gereken kişi durumuna düşürülmek şiddetli bir kızgınlık gerekçesidir (bu demek değildir ki yardım istendiğinde yardım etmeyin).
Sakat olmanın kâbus, sakatların da bu kâbusla baş edebilen fantastik kahramanlar olmadığını anlamalısınız. Sakatlar kaderin darbesini yemiş meczuplar değiller. Sakatlar çok aptal ya da çok zeki de değiller; sevgi pıtırcığı hiç değiller. Hele sevgi-kelebeği-sağlamların durmaksızın etrafta dolanıp üzerlerine konmasından gocunmayacak gurursuz yaratıklar hiç hiç değiller. Sakatlar her daim mutlu ya da mutsuz da değil. Sıradan bir gülümseme, sıradan bir merhaba, sıradan bir nezaket, sıradan bir yarenlik nasıl sağlamların beklentisi ise, sakatların da beklentisidir, o kadar.
Hasılı, öğrenecek çok şeyiniz var. Bedenlerinizi kompleks yapmadan sevmeyi öğreneceksiniz en başta; çevrenizde sürprizlerle dolu sonsuz sayıda yol ve yolcu olduğunu, hepsinin de en az sizin kadar saygın ve kıymetli olduğunu öğreneceksiniz. Bunları öğrendiğinizde, özgürleşeceksiniz, yaşamınız daha bir keyifli ve anlamlı olacak. Göreceksiniz. Konuşalım...
Bülent Küçükaslan
Biz omurilik felçlilerin toplumda –diğer sakat gruplarına nazaran- biraz daha farklı algılandıklarını düşünüyorum: dışarıdan bakınca “normal” bir bedene sahip gibi görünen adamın/kadının neden tekerlekli sandalyede oturduğu hep ayrı bir merak unsuru oluyor gibi. Sanki sandalyede oturan kişi şaka yapıyor ve biraz sonra ayağa kalkıp “şaka yaptım” diyecek; ya da en kötü olasılıkla geçici bir rahatsızlığı vardır, kısa sürede düzelecek.
“Normallik” üzerinden kuruluna bu empati –yine diğer sakat grupları ile mukayese edildiğinde- tekerlekli sandalyede oturan kişiyle sohbet etmek konusunda herkesi daha bir “cesur” kılıyor. Bir fırsatını yaratıp, “geçmiş olsun, kaza mı?” sorusuyla başlayan heyecanlı sohbetin meraklı tarafı, yolda yürürken bir anda dâhil olduğu interaktif bir televizyon şovunun heyecanlı izleyicisi gibi, önce tekerlekli sandalyede oturan bu kişinin hikayesini dinleyecek, sonra “sağlam bedenli” gibi görünen bu kişinin ayağa kalkamadığını öğrenince gerçekten üzülecek; sonunda da evinde arkasına yaslanıp kumandayı eline alarak kanalı değiştirdiği gibi, arkasını dönecek ve gidecek... Giderken, bir yandan “kanalı değiştirmiş olmanın” ferahlığını hissedecek, ama bir yandan da, bu talihsizliğe maruz kalmadığı için şükredip, “sakat kalmak kâbusum” diye diye, içi ürpermiş bir vaziyette adımlarını hızlandıracak.
Oysa “izleyicinin” kâbusu olan o an, tekerlekli sandalyede oturan kişinin hayatının sıradan bir kesitidir. İzleyiciye kâbus gibi gelen sakat-beden, berikinin özüdür. Sağlam-izleyici için ayakta olmak mutluluk için bir ön şartken, sakat kişi için ayakta olmanın mutlulukla hiçbir bağı yoktur. Sakat olmayan kişi ölümü sakatlığa yeğ tutarken, sakat kişi için bu değerlendirme bir hakarettir. Sakat olmayan kişi için tekerlekli sandalye kullanan birine yardım etmek doğal ve iyi bir davranışken, tekerlekli sandalye kullanan kişi için -hayatın her kademesinin sakat olmayanlara göre kurgulanmasından dolayı- her an yardım edilmesi gereken kişi durumuna düşürülmek şiddetli bir kızgınlık gerekçesidir (bu demek değildir ki yardım istendiğinde yardım etmeyin).
Sakat olmanın kâbus, sakatların da bu kâbusla baş edebilen fantastik kahramanlar olmadığını anlamalısınız. Sakatlar kaderin darbesini yemiş meczuplar değiller. Sakatlar çok aptal ya da çok zeki de değiller; sevgi pıtırcığı hiç değiller. Hele sevgi-kelebeği-sağlamların durmaksızın etrafta dolanıp üzerlerine konmasından gocunmayacak gurursuz yaratıklar hiç hiç değiller. Sakatlar her daim mutlu ya da mutsuz da değil. Sıradan bir gülümseme, sıradan bir merhaba, sıradan bir nezaket, sıradan bir yarenlik nasıl sağlamların beklentisi ise, sakatların da beklentisidir, o kadar.
Hasılı, öğrenecek çok şeyiniz var. Bedenlerinizi kompleks yapmadan sevmeyi öğreneceksiniz en başta; çevrenizde sürprizlerle dolu sonsuz sayıda yol ve yolcu olduğunu, hepsinin de en az sizin kadar saygın ve kıymetli olduğunu öğreneceksiniz. Bunları öğrendiğinizde, özgürleşeceksiniz, yaşamınız daha bir keyifli ve anlamlı olacak. Göreceksiniz. Konuşalım...