Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Dikkat!!! Tema lisans bilgilerinize erişilemiyor, lütfen www.xenforo.gen.tr yönetimi ile iletişime geçiniz. Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Kitap] Masumiyet Müzesi / Orhan Pamuk

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
678
Mesajlar
58,798
Reaksiyonlar
1,351
Kitaplarını okumaktan büyük keyif aldığım, bence Türkçenin en iyi yazarlarından biri. "Benim Adım Kırmızı"ya bayılıyorum. Bu romanını sabırsızlıkla bekliyordum. Bugünlerde alıp okurum diye umut ediyorum...


  • Masumiyet Müzesi

    1413.jpg


    Orhan Pamuk
    web: www.masumiyetmuzesi.com

    “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz. 1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor. “Pamuk, Doğu’nun da Batı’nın da sahiplenmekten şeref duyacağı temel ve kalıcı bir yazar…”
    New York Times

    592 Sayfa / 24,00 YTL
    İletişim Yayınları / 1.Baskı Eylül 2008, İstanbul
 
Okudum kitabı.. Geceyarısı düşünceleri bölümünde de anlattım aldıklarımı..

Sadece burada demek istediğim bi şey var.. Yaşanmış bir hikayeyi, Orhan Pamuk aktarıyor.. Anladığım kadarıyla da bu müze gerçekten aşılıyor yada açılacak.. Bir ilktir belki bu anlamda.. Çağımızın leyla-mecnun'u olmasada, bir kara sevda masalı.. Etkilendim bu kitaptan..
 
Düpedüz Batılı bir oryantalist kafasıyla yazılmış nostaljik bir aşk romanı olan Masumiyet Müzesi’ni bitirinceye kadar elimden bırakamayarak iki günde okumuştum.
Hem romanın kahramanı, büyük aşık, cibilliyetsiz, ödlek herif Kemal’in sonunda ne halt edeceğini merak ettim, hem de romanda Nobelli yazarımıza ait gözümden kaçan herhangi bir püf noktası var mı, romana dair hayal kırıklığım bir yanılsama mı, sonunda bir yerlerde işte budur, yaşşa be Orhan abi diyecek miyim diye umutlar besledim ama nafile.
Müze fikri harika bir pazarlama stratejisi olmuş. Ben o müzeye hayatta gitmem demeyim fakat gidersem de, müzede sergilenen objelerin muhtemelen tümünü, değerli yazarımız tarafından fetiş objesi olarak kullanılmıştır kanaatiyle, olmayan bıyıklarımın altından gülerek izleyeceğim. :lol:
 
Sıradışı bir aşk hikayesi...Erkeklerin bu kadar derin bir sevgiyle bağlanayacağını,tüm hayatını bir kadına adayacağına inanası gelmiyor insanın.Kemal gibi Cesur ve yürekli erkeklerin olduğuna insanın gerçekten inanası gelmiyor (Beyler kızmayın lütfen,haklıyım....)Hüzünlü ve akıcı bir kitap,bazen kendimi kitabın içinde hissettim,o duyguyu hissetmek çok hoş...Kemal acı çekip de çok mutlu bir hayat yaşadım diyebilecek kadar aşk adamı...Gıptayla baktım doğrusu,Füsun'u çok kıskandım...Bu dönemde de böyle aşklar varmış dedirtecek kadar güzel bir aşk hikayesi....
 
Şehribanu Hanım,
Kemal ve marazi aşkı konusundaki yorumlarınızı okuyunca gerçekten çok şaşırdım. Ayol obje fetişisti cibilliyetsiz herifin aşkının nesine imrendiniz. Aşağıda yazacaklarım romanla ilgili değil, tamamen “kadın açısından beş para etmez bir aşka yönelik eleştirilerimdir”.
Bu Kemal denen ödlek herifin, Sibelle nişanlanma aşamasında tam 44 kez Füsunla sevişmek için buluştuğunu biliyoruz. Bu sevişmelerin çetelesini tutacak kadar aşık olduysa, “dur lan nasılsa iki hatunu da idare eder, memnun mesut yaşar gideriz” mantığını siz bir bayan olarak içinize sindirebildiniz mi Şehribanu hanım?
Füsun’un güzel ve çekici bacakları, güzel yüzü, uzun boyu olduğunu biliyoruz fakat Füsun nasıl bir kadındır, akıllı mıdır? Sohbeti dinlenir mi? ne düşünür, ne hisseder, içinde fırtınalar kopar mı? tek isteği artiz olmak mıdır? Üniversite sınavına niye ikinci kez girmemiştir. Artiz olmayı o kadar çok istiyorsa, Kemal salağı niye ona sponsor olup rahmetli Rüçhan Adlı’nın Türkan Şoray’a yaptığı gibi arkasında durmamıştır?
Aslında Kemal onu sürekli Sibel’in eğitimi, asaleti, bilgisi, görgüsü, anlayışı ile kıyaslayıp aşağılamamış mıdır? (Bu arada Kemal’in yaralarını sarmak isteyen zavallı Sibel’i de yazlığa kapatıp haysiyetiyle oynamaktan geri kalmamıştır) Madem Füsun’u o kadar çok seviyordur, onu o kadar çok istiyordur, eşya- obje fetişistliği yapmak yerine kolundan çekip yürü gidiyoruz diyememiş midir? Marazi aşkın kime ne faydası vardır. O ne öyle senelerce kadının evine git kös kös otur, evden yürüttüğün objelerle idare et, tokaları, izmaritleri orana burana sür. Bu mudur büyük aşk? Füsun’un kocasını kenara çekip, “hadi koçum çık aradan, yaylan anca gidersin” diyecek cesareti niye bulamamıştır? Haa eğer mert, namuslu delikanlıysa evlenmiş barklanmış kadının evinde ne işi vardır sekiz sene boyunca neredeyse her gece. :x
Romanın sonunda Füsun, ayakta zor duracak kadar zil zurna sarhoşken, esas oğlan Kemal, direksiyona onun oturmasına nasıl izin vermiştir. Bu adam okumuş, gezmiş, görmüş, asil bir ailenin çocuğu değil midir. Alkollü araç kullanılmayacağını bilmiyor mudur?
Kemal’in bu hummalı, marazi, sıra dışı aşkı gerçekten çok güzel anlatılmış. Aşkın tekilliği, bireyselliği, verdiği ruhsal ve fiziksel acı güzel hissettirilmiş. Masumiyet Müzesi’ni okurken hissettiklerim, niyeyse Stefan Zweig’in “Acımak” adlı romanını okurken hissettiklerimi çağrıştırdı bana. Kitabı bir an önce bitirip kasvetli, hastalıklı, hummalı ruh halinden kurtulma isteği.
Yok kardeş ben öyle marazi aşk, ödlek aşık istemem. Aşkının arkasında duran, mert, tuttuğunu koparan adamın aşkı makbuldür bu topraklarda. :wink:
 
Empatizan Hanım Aşk zaten takıntılı bir durumdur,aşkın saplantılı halini görüyoruz Kemal Bey'de...Aşk zaten tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır...O adam aşkı öyle yaşamış,o adamın aşkına saplantılı bir şekilde de olsa sahip çıkması ,yılmaması,pes etmemesi benim hoşuma gitti...Herkesin aşk anlayışı farklı...Siz gerçekçi aşık olmak isterken ben ütopik aşık olmayı isterim...Aşk illa kolundan tutup götürmek değildir,bazen de beklemektir,hüzündür,acıdır,ona ait bir parçayla idare edebilmektir...Bazen de gitmektir...Aşkı mantıksal olarak değerlendirirsek o zaten aşk değildir...Aşk duygularının peşinden takılıp gitmektir,sonu nereye gider diye düşünmezsin...Aşk için bir çok şeyi sindiririz...Mecnun da aşkı için delirip çöllere düşmemiş mi?Aşksa aşk gerçeklikse gerçeklik...Aşkın eleştirisi olmaz...Öyle yaşamış,mutlu da olmuş...Ve benim keyfle okuduğum, beğendiğim bir aşk hikayesi...
 
Sevgili Şehribanu,
Herkesin aşk anlayışının farklı olduğu konusunda hemfikiriz. Marazi bir aşkın hikayesinin gerçekten insanı etkileyecek ölçüde güzel anlatıldığı konusunda da hemfikiriz. Ben sadece Esas oğlan Kemal’i sizin nitelendirdiğiniz gibi cesur ve yürekli bulmadım, marazi aşkının da kadın açısından imrenilesi olduğunu düşünmüyorum. Füsun için bir fedakarlık yapmıyor ki bu adam. Kendi içinde aşkını yaşayıp, kendi çapında mutlu oluyor. Füsun’a hummalı, marazi bir şekilde aşık olmasını açıklayacak fiziksel beğenin dışında bir sebep de yok. Belki bu kısım kafama takılmıştır. Bu kadının uzun boyu, güzel yüzü, düzgün bacakları dışında hiçbir kişisel özelliğine dem vurmuyor Kemal. Okuyucu, Füsun’un sınıf atlama isteğini hissediyor. Bunu girdiği güzellik yarışmasıyla, bir filmde oyuncu olarak ya da üst sınıftan bir erkeğin karısı olarak yapabilir. İşin bu kısmı bana çok ruhsuz geldi. Aşık olunan sadece zahiri güzellik. İnsanız, beşeriz, güzeli hepimiz severiz. Güzele aşık olmak kolaydır da hani bunun ruh güzelliği, huy güzelliği?

Yok yok, romana bir diyeceğim yok, adamın aşkına da saygı duydum, güzel sıyırdı kafayı ama bence Füsun’un kıskanılası bir aşığı yok.

Benzer bir hikaye benim başımdan da geçti diyebilirim. Öğrencilik yıllarımda beğendiğim ve beni beğendiğine adım gibi emin olduğum bir erkek arkadaş, ne diye cesaret edemediyse (güya reddedilmekten korkmuş) bir türlü aşkını itiraf edemedi ve tepkimi ölçmek için benim en yakın arkadaşıma evlenme teklif etti. Kız durumun farkındaydı da oyuna alet olmak istemedi. Neyse efendim gel zaman git zaman ben evlenip barklanıp başka bir ülkede yaşamaya başlayınca, bu beyin aklı başına gelmiş, önce Türkiye’de sorabileceği herkese sorup benim adresimi almaya çalışmış. Kimse adresimi vermeyince, benim yaşadığım ülkeye gelip gazete ilanları vererek beni aramış. Altı senelik uğraştan sonra bir şekilde bana ulaştı. Ulaştı da ne halt oldu. Ben, onun beni arama çabalarını takdir edip kollarına mı koşacaktım? Vaktiyle aklı neredeydi? Ne yazık ki yıllarca müzmin bekar olarak kendi içinde Kemal’inki gibi marazi aşkını yaşadı durdu. Belki de romanımızın kahramanı Kemal bana onu çağrıştırmıştır da sinir olmuşumdur adama. :roll:
 
Empatizan Hanım,sizi seven adamın pısırık olması,seviyorum diyeyememesi,Kemal'in pısırıklığıyla benzerlik gösteriyor,bu konuda çok haklısınız...Erkekler de aşk konusunda pısırık yaratılmış bu da bir eksiklik ama ne gelir elden...Aşk her zaman cesur olamıyor,korkak oluyor çoğu kez...
Sizin hikayeniz de fena değilmiş ben sizi kıskanayım ,Füsun'u kıskanmaktan vazgeçtim Empatizan hanım... :D :D
 
Hadi canım,
Siz ne Füsun'u ne de beni kıskanın. Pısırık erkeklerle işimiz olmaz. Karşınıza öyle cesur, öyle yürekli, öyle mert bir aşık çıksın ki herkes sizi kıskansın :lol: :lol:
 
Sevgili Empatizan,teşekkür ederim güzel dileğiniz için...Benim de isteğim eli yüreğinde ,cesur bir insanla güzel bir aşk yaşamak... Öyle biri çıkarsa karşıma ilk önce sizinle tanıştıracağım...Ben şimdiye kadar göremedim ama :roll: Umarım sizin güzel dileğinizden sonra çıkar... :D
 
Empatizan seni anlıyabiliyorum..Sen alışılmış roman kahramanları istiyorsun..İdeal tipler olacak yada
güzel olan, çarpıcı olan insan tahlilleri..Senin düşüncelerine katkı sağlayacak..Tersi de mümkün tabi..
İyiki öyle düşünmüyorum dedirtecek tipler olmalı..İdeal olan ve ideal karşıtı olana varmışsın galiba..

Oysa bazen sadece ilkel olan ve su katılmamış olan lazım olur insana..Hiç bir ideali olmayan,(haklısın
aslında) sadece ve sadece kendini düşünen, bencil, kurnaz..Kemal de bunların hepsi var..Hele Füsun..
İdealize edilecek tek bi tarafı yok..Her yönünü eleştirebilirsin..

Geriye bir tek şey kalıyor..Bu insanlar, önce Füsun, sonra Kemal kendilerini kurban ediyorlar..Bunun bile
bilinçli olup-olmadığı tartışılır..Olsun, bunca hesabın yapıldığı bu dünyada bu ayrıcalıktır bence..

Sıradan, o kadar sıradan insanların hikayesi bence bu hikaye..Tıpkı milyonlar gibi..Kemal'le Füsun'un
ise azıcık farklı olmaları bile sıradanlığı bozuyor..Sıradan yaşamların bile azıcık sıradışılığı akıl
almaz bi anafora dönüşüyor..Bir kara sevda masalına dönüşüyor..

Tek bi soru size empatizan..O kadar emin olduğun bi aşkı, bu gün bile anımsadığın aşkına niye sahip çıkmadın,
sen niye alıp sürüklemedin? Erkeklere bu kadar misyon yüklemek kolaycılık değilmi?
 
En kısa zamanda benimde bu kitabı alıp okumam lazım.. Bayağı merak ettim şimdi..
 
Yukarıda yazdık ya Kuyucak, herkesin aşkı kendine, herkesin aşk anlayışı farklı. Ben aşkıma sonuna kadar sahip çıkarım. Aşıksam (ki ömrü billah bir kez- ilk kez yaşamaktayım bu duyguyu) götürdüğü yere kadar gider, alır sürükler, dağları deler, yıldızları yere indiririm anasını satiim. Ona da hiçbir misyon yüklemem. O beni istemezse yapacak bir şey yok elbette. Gidip kapısında paspas olup dünyayı dar etmem, aşkımı kalbime gömer efendice mutluluklar dilerim.
Bana aşık olduğunu ben evlendikten sonra idrak edip yollara düşen arkadaşıma ben hiçbir zaman aşık olmadım ki alıp sürükleyeyim ya da onun aşkına sahip çıkayım. O benim için sadece bir arkadaş, bir dosttu (halen de öyle). Bana ne onun marazi aşkından. Vaktiyle kendisi sahip çıksaydı aşkına da, benim en yakın arkadaşıma evlenme teklif edip tepkimi ölçeceğine, alacağı olumlu ya da olumsuz cevabın vebalini göze alıp bana yapsaydı o teklifi. Muhtemelen kabul ederdim o zaman. İşte romanımızın sevgili kahramanı da göze alamadı “Sibel gitsin Füsun gelsin” demeyi. Bu mudur masal? Evet budur tabii. Ben Sibel’le nişanlanmaktan vaz geçtim, Füsun’a aşığım deseydi, biz ne okuyacaktık 592 sayfa boyunca? :?:
 
film seyrederken fazla seçici değilimdir bana hoş vakit geçirtsin yeter derim.
ama kitap okumak bir filme göre oldukça fazla zamanımı alır ve yavaş okurum.
bir kitaptan öncelikle kafamdaki sorulara cevap vermesini ya da kafamda yeni
sorular oluşturmasını beklerim. ve isterim ki o yeni sorulara cevaplar bulmak için
yeni kitaplar okumaya yöneleyim. mesela "olasılıksız" buna iyi bir örnek.

eleştirilerden anladığım kadarıyla bu aşk romanında ikisini de bulacağımı sanmıyorum
ama buna rağmen okuyacağım. -hediye olan- kitap yaklaşık bir aydır rafımda duruyor.
ondan yana bakmamaya çalışsam da arasıra gözgöze geliyoruz . sitemkar bakışlarıyla çarpışıyorum.
okumak istememin tek nedeni konunun ilk gençlik yıllarımın istanbul'unda geçmesi...
bi geçmişi tekrar yaşama arzusu.
filmler hayal gücüne yer vermediği, hayal etmeyi düşlediğim şeyi ekranda gösterdiği için
umduğum ruhsal yolculuğa bilet kesemiyor.

sevgili empatizan şu adamı betimlerken kemal yerine "esas oğlan" deseniz nasıl olur.
dingildiyorum, kıl kapıyorum. :)

geçtiğimiz perşembe gecesi NTV de "hadi gel bizimle ol" programı vardı. aysun kayacı'nın balkonlarında
bi 70 liği susuz götürür müyüm yoksa bi 35 lik yeter mi? yanında palamut mu olsun lüfer mi?
türü ince hesaplara dalmışken ..aaa baktım bu kitaptan bahsediliyor.
konuk mehmet ali erbil; filmi çekilirse kemal karakterini oynamak istediğini söyledi.
işte o zaman empatizan'ın çizdiği resme uygun bi kemal zihnimde ete kemiğe büründü.
ne dersiniz uyar mı?
..haa müzesi 2010 yılında açılacak. istanbul'un kültür başkenti olduğu yıl yani.
avrupalı okuyucuya yönelik ince bi pazarlama taktiği.
 
Romanın filmi çekilse bence M. Ali Erbil fazla fırlama kaçar "esas oğlan" Kemal için. Bu rolü oynayacak daha sümsük bir tip lazım. Ne yalan söyleyeyim, - yazarımızın kulağına gitmesin ama- ben esas oğlanı Orhan Pamuk'la özdeşleştirdim :wink:
 
Kitabın sonunu daha okumadım ama yazılanları okuyunca içimdekileride tutamadım.
Okuduğum her bölümde "e yok artık"diyorum.
Yarı yarıya Empatizan'a katılıyorum.(biraz sert olmuş)

İşte gerçek bi hikaye işte bencil bir erkek daha.İki kadını da idare ederim
diye düşünürken tepe taklak gelmiş, aşkına dürüstçe sahip çıkamamış bir adam.
Vicdanı rahatsız.

Kuyucak,a da katılıyorum ; sıradan bir sürü insanın hikayesi işte,Kemal de sıradan bir erkek onu sıra dışı kılan Füsun'un dokunduklarını biriktirip müze açmasımı? Belki....
Yada Orhan Pamuk öyle bir anlatmışki bize,herşey sıra dışı geliyor .(belki de bu yüzden 7 yılda bitirdi bu kitabı)
Herkez kendi aşkını arıyor sanırım bu hikayede ama aşk da aynı güzellik gibi-mutluluk gibi görecelidir bana göre ..Bu hikayede Füsun'un yerinde olmaktansa Sibel'in yerinde olmayı tercih ederdim.
 
ilginc yorumlar var :) kesinlikle en kisa zamanda alip okumam lazim bu kitabi.

Az cok okuyanlar konusunu dile getirmis. Iyice merak ettim:)

Hos! O sumsuk tiplerden de cok tanidim ya gerci... :D
Okuyalim bakalim :)
 
Pamuk için favori iki kitabım - ikisini de birkaç kez okuduğum - "Kara Kitap" ve "Yeni Hayat" romanları.

Gerçi Kara kitap, Umberto Eco'nun Focault Sarkacı'nı; Benim Adım Kırmızı ise Gülün Adı'nı çağırıştırdı bana. :) Yeni Hayat'ın ise; Stephen King'in bir tür Kara İncil'i anlattığı "Çılgınlığın Ötesi/Rose Madder" kitabı ile tema benzerlikleri olduğunu düşünüyorum.

Masumiyet Müzesi'ne başladım ama bir türlü gitmiyor. Şu "ticari kaygı" düşüncesinden kurtulamıyorum bir türlü. :) Bitirebilirsem yorumumu yazarım. Bakalım bunu neye benzeteceğim. :)
 
Eski Türk Filmleri tadındaki bu kitap zengin erkek - fakir kız teması ile işlenmiş. Kitapta konusu geçen eşyaların müzede sergilendiği bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
 
Masumiyet müzesini bende okudum ama açıkçası kemal beni sevsin istemezdim.Tamam acı çekiyorsun yapamıyorsun onsuz ama onla olmak içinde bişey yapmıyosun hayatın akışına bırakıp kendini acı çekmenin zevkini çıkarmak tek yaptığın bu peki bunun kime ne faydası var...
Ben bekleyeceğim sevdiğim kız kocasından boşansın diye ne bileyim bana göre değil....
 
rüzgargülü o zaman sen aşk insanı değilsin...Aşk bazen miskinliktir:D Aşkı aşk yapan,beklemek,acı çekmek,sabretmektir.Aşkda sadist-mazosişt bir ilişki vardır...
 
Diğer kitaplarına göre daha farklı bir anlatım vardı.Ben en çok Aristo'nun felsefesini işlemesini beğendim...Kitabın Pamuk İLK DEFA SEVİŞME SAHNESİ kullandı gibi bir açıklama yüüznden kitaptaki felsefik yapı irdelenmedi...Aristo felsefesi...
 
Masumiyet Müzesi’nde Aristo felsefesinin işlendiği kanaatine nereden vardınız öyküekin:confused:

“Aristo, Fizik’inde ‘şimdi’ dediği tek tek anlar ile Zaman arasında ayrım yapar. Tek tek anlar, tıpkı Aristo’nun atomları gibi bölünmez, parçalanmaz şeylerdir. Zaman ise, bu bölünmez anları birleştiren çizgidir. Zaman’ı, şimdileri birleştiren çizgiyi, Tarık Bey’in ‘unut’ öğüdüne rağmen ne kadar gayret etsek de, aptallar ve hafızasızlar hariç kimse bütünüyle unutamaz. Hepimizin yaptığı gibi mutlu olmaya ve Zaman’ı unutmaya çalışabilir ancak insan.” (sayfa:317)

şeklinde bir bölüm var romanda ama Pamuk’un bunu yazması, romanında Aristo felsefesini işlendiği anlamına gelmiyor.
Müze fikrini bu cümleden yola çıkarak sunuyor bize.
Esas oğlan’ın (belki kendisinin de) obje fetişisti olduğunu vurgulaması daha akıllıca olurdu.:)
Müze fikrine Aristo felsefesiyle giriş, fetişizme güzel bir kılıf olmuş derim.
Tabii bu benim naçizane fikrim. :)
 
arista yu bir kez daha okuyun metalaştırma kısmını :)
 
Sevgili öyküekin,
Aristo felsefesini derinlemesine incelemiş ya da çözümlemiş bir filozof değilim.
Muhtemelen Orhan pamuk da Aristo okulunun savunucularından değildir. Aristo’nun sadece “Politika” adlı eserini (yıllar önce) okudum.
Eğer “Metafizik” adlı kitabı okumamı tavsiye ediyorsanız, o kitapla Masumiyet Müzesi arasında bir bağlantı bulabileceğimi sanmıyorum.
Yoktur demiyorum ama eğer varsa da bu bağlantıyı kurabileceğimi sanmıyorum. Sizden başka da böyle bir bağlantı kuranı işitmedim.
Eğer eseri çözümleyip, inceleyip de böyle bir sonuca varan akademisyenler varsa da benim haberim yok.
Siz obje fetişizmine şöyle nette bir göz gezdirin, belki benim çıkarımımı haklı bulursunuz.;)
 
kitabın içinde mevcut ve geçiyor siz kitabı bir kez daha inceleyin sonra ben size örnekler vereyim
 
Bu kitabı benim de tekrar okumam gerekiyor sanırım:rolleyes:
Kitapta çok kısa bahsediyor,Aristo'dan...
 
Sevgili öyküekin,
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ni yazarken Aristo’nun mantığını işleme kaygısı güttüğünü söyleyebilmek için Aristo’nun tüm eserlerini ciddi anlamda incelemiş olmak gerekir. Bunu iddia eden birisi, Aristo’nun eserlerini de referans göstererek karşılaştırmalı ve detaylı bilimsel bir çalışma yapmış olmalıdır. Kitabın içerisinde geçen bir ya da birkaç “Aristo” sözcüğüne dayanarak böyle bir iddiada bulunmak çok sığ olur.
Masumiyet Müzesi’ni onlarca kez de okusam, sizin vardığınız yargıya varabilmem için aynı titizlikle Aristo’nun tüm eserlerini de incelemem icap eder.
Sizin bana ya da bir başkasına Masumiyet Müzesi’nden çıkarıp yazdığınız üç beş cümle de tezinizi destekleme konusunda çok afaki kalır.
Ama bana iddianızı destekleyen ciddi, bilimsel bir çözümlemeyi referans gösterirseniz, seve seve okurum.
 
masumiyet müzesini bende okudum ve Kemal'in 8 yıl boyunca Füsün'ün evine gidip gelmesi beni inanılmaz etkiledi bu nasıl bir sabır, nasıl bir teslimiyet, nasıl bir kendinden vazgeçiştir anlamadım doğrusu. Kemal'in aşkı bana alışılagelmiş aşklardan biraz daha inandırıcı geldi. Ama bişey itiraf etmeliyim kitap bitinceye kadar karnıma ağrılar saplanıp durdu çok gerildim çokkkk....
 
Orhan Pamuk benim taptığım yazarlardan biriydi. Nobel ödülü almak için yaptıklarından sonra okumuyorum.
 
Üst Alt