Kamuda tasarrufa ilk defa niyet edilmiyor. Daha önce de muhtelif iktidarlar bu konuda adım atmış olsalar da ne yazık ki bu tedbirler arzu edilen neticeyi sağlayamadı. Bir müddet sonra yine eski hamam eski tasa döndü işler. Araba uzun süre kullanıldıktan sonra revizyona girer ve motoru rektifiye edilir, pırıl pırıl olur ve tıkır tıkır çalışmaya başlar araba. Aynı araba gibi zihniyetin de rektifiye edilmesi gerek. “Nereden çıktı şimdi bu zihniyetin gözden geçirilmesi işi?” diyenler olacaktır.
Ben tasarruf tedbirlerine madde madde baktım. Maddeler temelinde, bizler için durum karanlık gözükse de, tedbirlere harfiyen ve sadakatle uyulması durumunda ülke açısından fayda elde edilebilecek hususları kapsıyor bu tasarruf paketi.
Maddeleri burada tek tek saymaya gerek yok, arzu eden bunları açık kaynaklardan detaylı şekilde bulup okuyabilir ve bilgi sahibi olabilir. Ama yine de kısaca sıralamak gerekirse araç, bina, reklam, tanıtım, organizasyon, istihdam, kırtasiye, demirbaş konularında tedbirlere uyulması hatırı sayılır bir fayda sağlar ülke maliyesine. Ama önemli olan bu konuda kararlı olmak, üç gün sonra cıvıtmamak.
Neticede geçmişte yaşanan tecrübelere bakarsak benim açıkçası pek umudum yok zira ipin sonunda bir şekilde gevşetileceğinden eminim.
Bekleyip göreceğiz.
Bu arada biz sakatlar camiası bundan olumsuz manada etkilenecek muhakkak. İş alanlarımız zaten kısıtlı iken cendere daha da sıkılacak. Allah cümlemize yardım etsin.
Ülkede devasa ölçekli yatırımlar büyük ölçüde bitti. Yollar, limanlar, havalimanları, santraller, barajlar yapıldı. Yani çok da önemli ACİL proje kalmadı. Kalanlar da yavaş yavaş ilerliyor zaten. Pakette hoşuma giden hususlardan biri yeni büyük projelere başlanmak gibi bir niyetin olmaması. Ama Kanal İstanbul projesinin duracağına veya erteleneceğine dair bir alamet yok bu pakette. Mevcut iktisadi şartlarda hâlâ bu projede ısrar etmek niye, anlamış değilim.
Peki sadece tasarruf tedbirleri yeterli olacak mı yoksa bu tedbirler başka tedbirlerle desteklenmeli mi? Mesela yeni vergiler gelmeli mi? Veya vergiler arttırılmalı mı? Ya da ücretlerde traşlama yapılmalı mı? Gibi gibi hususular akla gelebilir.
Bence evet vergi nispetlerine oynama yapılmalı, ücretlerde azaltma olmalı. Durum canım hemen hiddetlenmeyin, “zaten ne alıyoruz hemşerim maaşımda gözün mü var? demeyin, bir okuyun önce.
Yeni bir ev satın alıyorsunuz. Mal sahibine üç milyon törkiş papel ödüyorsunuz ve tapu harcı matrahı da üç milyon olması gerekirken bir de bakıyorsunuz ki tapu harcı matrahı 750.000 lira. Vergi bu matrahtan ödeniyor ve 2.250.000 liranın vergisi ödenmiyor. Devlet burada kazığı yiyor. Diyeceksiniz ki alan memnun satan memnun. Yoo, devlet de memnun olmamalı bundan, ev satın alan da. Burada memnun olan sadece mal sahibi yani müteahhit. Tasarruf tedbirleri yanı sıra devlet buradaki gelir kaybının da önüne geçecek tedbirleri almalı yani tapu harcı matrahı üç milyon olmalı. Veraset ve intikal vergisi komik bir rakam. İvazsız intikallerde vergi oranı biraz daha yüksek ise de normal verasetlerdeki vergi nispeti çok düşük. 20 milyon ve üzeri rakamlarda bu nispet %10 yerine en azından ivazsız intikallerdeki gibi %30 olmalı. Hatta daha fazlası da olabilir. Hiç olmaz ise miras için akrabayı öldürme hadiseleri belki azalır.
Son günlerde haklı olarak herkesin dilinde diyanet işleri başkanının Audi sevdası dolaşıyor. Dolaşacak elbette, dolaşmalı da. Özellikle CHP’li belediyelerin belediyelere yüksek maaşlarla eş, dost, akraba, yeğen, baldız transfer etmesinden daha fazla dillere pelesenk edilmeli bu Audi sevdası. Bahane bahane olsa “hadi neyse” deyip geçeceğiz ama bahane bahane de değil. Araç tasarrufuna ilk olarak başkanın Audi’sinden başlanmalı. Bu arada Hammer’i var yalanını söylerken biraz yüzünüz kızarsın.
Gelelim maaşların traşlanmasına. Eski bir AKP mebusu diyor ki “mebus maaşlarının 230.000 tl olması bütçeye yük getirmiyor.” İşte maaşlarının traşlanması gereken zümre bunlar. Tasarruf tedbirlerine ilk olarak bunlar kendi gönül rızaları ile ön ayak olmaları ve maaşlarından mesela 50 bin lira traşlanmasını teklif etmeleri gerekirdi. Ucuza yemek yerler, ucuza seyahat ederler, kira desteği alırlar yani ekonomik olarak kendilerine sayısız destekler verilir ama hâlâ açtırlar, gözleri doymaz, maaşlarının azlığından yakınırlar. Osmanlı’da ne zaman padişah ordunun başında sefere çıkmamaya başladı işte o zaman Osmanlı duraklamaya ve çöküşe geçti. İmam yellenmeyecek ki cemaat de patır kütür yapmasın. Tersten okursak yöneticiler bu tasarruf tedbirlerinin en önde gideni olmalı ki arkadan gelenler de bunları örnek alsın.
Neticede bu tedbirler biz sakatlar için umut verici olmamakla birlikte umarım (hiç ümidim olmamasına rağmen) ülkeye fayda sağlar, tabii zihniyet rektifiye edilirse.
Selametle
İtibardan tasarruf olmaz demişti Tayyip Bey.
Tayyip bey Hz.Peygamber’in yaşadığı evin bire bir temsili modelini görmemiş, görmüşse de unutmuş olmalı. Kureyş Kabilesinin önüne servetler yığdığı kâinatın efendisinin mütevazı evi kendisine örnek olmalı iken olmadı maalesef.
Bu arada Büyükçekmece belediye başkanı külliyeyi sollayacak sarayını inşa ettirirken de kendisine Hz. Peygamberin bu evini model olarak almadı. Ama onun sarayı dillerde dolaşmıyor.
Ya Rum diyarının elçisinin Hz.Ömer’i ziyaretinde karşılaştığı manzarayı da mı unuttu acaba? Mevlana’nın Mesnevi’sinde yazan, elbisesi yamalı ve hasır üzerine oturan Hz. Ömer İslam âlemini titreten adam değil miydi? Bu mübarek zat altından saraylar içinde oturmasını bilmez miydi? Bu mübarek zat özel işlerini yapacağı zaman devlet mumunu söndürüp kendi şahsi mumunu yakmak zorunda mıydı? Değildi elbette ama öyle yaşamayı tercih etti.
Alacağımız çok dersler var da alamıyoruz ve bir de itibarda tasarruf olmaz bahanesine sığınıyoruz. Ben de soruyorum. Kim daha fazla itibar sahibi? Tayyip bey mi, Hz. Peygamber mi yoksa Hz Ömer mi?
Selametle