Kardeş yaptığın işi bilmiyorum. Otuz küsur yıl kamu ve özel sektörde çalışmış, belli mevkilere gelmiş, onlarca kişiye yöneticilik yapmış birisi olarak sana söyleyeyim ki, sakat ol veya olma, hiç bir yer dört dörtlük değildir. Hiçbir yerde huzur yoktur. Her iş yerinde tatsızlık ve dedikodu ve de adam kayırma mevcuttur. Her yerde birileri az çalışır ve sık sık kaytarır, birilerinin üzerine ise yük yüklendikçe yüklenir, anasından emdiği süt burnundan gelir.
Bundan asla kaçış yoktur. Birilerini üst makamlara şikayet ettiğinde istenmeyen, sevilmeyen, nefret edilen bir insan olursun, ispiyoncuya çıkar adın, kimse sana güvenmez. Elinde çok net ve inkârı mümkün olmayan deliller var ise ancak bunlarla kamu otoritesine şikayette bulunursan insanlar ağızlarını açamazlar. Yoksa “iş ağır geliyor, adam kayırılıyor, anamdan emdiğim süt burnumdan geliyor” gerekçeleri ile amirlerini bir üst amire şikayet ettiğinde veya kamu otoritesini devreye sokmaya çalıştığında sen zararlı çıkarsın.
Tatlı dil ve münasip gerekçelerle, yani uhulet ve suhuletle sıkıntılarına çözüm bulmayı tercih etmek daha akılcı olacaktır.
Daha önce yazdım yine tekrar ediyorum. Ben yöneticilik yaptığım bütün yerlerde herkese adil davrandım. Ama bir sakat arkadaşın kalkıp da sakatlığını öne sürerek “işim çok yoğun yoruluyorum” filan demesinden asla hoşlanmam ve, ben de sakat bir kişi olmama rağmen, onunla kesinlikle çalışmak istemem. Çünkü vicdanlı bir yönetici sakatlığı olan birisine asla zaten ağır yük vermez, sıkıntıya sokacak işleri ona kakalamaz, işini zorlaştırmaz, bilâkis hafifletir. Dolayısıyla iş senin başındaki kişide bitiyor. Başındaki yöneticiyi kalkıp da sağa sola şikâyet etmen sana yarar değil, tam tersi zarar verir.
Dolayısıyla yukarıda da dediğim gibi amirin ile bu işi tatlı bir şekilde, kırmadan, dökmeden, devirmeden halletmeye çalışmalısın.
Benden sana bir abi tavsiyesi.
Hadi işin rast gitsin bakalım.