14 yaşlarındayken basit bi kazayla bacağım (om kemiği) çıkmıştı
Sonrasında, doktora değil çıkıkçıya gidelim dedim, ağlaya zırlaya zorla götürttüm de kendimi
Neyse, çıkıkçı kemiği yerine oturttu, ama çatlakta varmış. Çıkık oturdu, çatlak olan yerden de kırıldı. Tabi o an diğer acıyla normal sanıyordum
Baya bi yattıktan sonra -bacağım iyileşmeyince- bizimkiler zorla doktora götürdüler.
İstanbul'daki bütün hastaneleri dolaştık; en beteri de Baltalimanı kemik hastanesiydi.
Hastaneye gittik. Dışarıda bi kalabalık, deme gitsin. Bi koluma annem girmiş bi koluma babam, ben acıdan ölüyorum.
Neyse sıra bize geldi, doktorun odasına girdik, doktora herşeyi anlattım.
Doktor yüzüme bakmadan, elinde defter, bişeyler yazıp çiziyor.
Ayağa kalktı, bana sedyeye doğru bir adım at dedi. Afalladım, yüreyemediğimi söyledim
Zaten annem kolumdan tutuyor, babam dışarıda bekliyor...
Bu sefer "çömel" dedi
Doktor bey çömelemiyorum, bacağım kopuyor sanki, filan derken, doktor anneme bi bağırdı.
- Kadın al götür şunu, bu çocuk sakat kalmış...
Bu laftan sonra annemin gözünden inen yaşları görünce, o an o bacağımın üzerine bi 5 dakika basıp o doktoru boğmayı nekadar çok istemiştim.
Doktorun bağırmasına para ödeyip, umutsuz bir şekilde dönerken, herşeye isyan etmeye başlamıştım.
Şimdi inandığım tek şey şans.
Şanslıydım, tesadüf Adana'dan bi akraba gelip beni gördükten sonra, Ömer Sayar diye bi doktordan bahsetti.
Şanslıydım, 8 saat ameliyatta kaldıktan sonra, bir dah hiç bir zaman kullanamayacağımı düşündüğüm bacağım düzeldi; yarım santim kısalık kaldı.
Şimdi tek inancım var: Şansa yaşıyoruz
Bugün varız, yarın yokuz. Gerisi, zeki insanların, eski zamanlarda insanları nizama sokmak için uydurdukları boş şeyler...
Sonrasında, doktora değil çıkıkçıya gidelim dedim, ağlaya zırlaya zorla götürttüm de kendimi
Neyse, çıkıkçı kemiği yerine oturttu, ama çatlakta varmış. Çıkık oturdu, çatlak olan yerden de kırıldı. Tabi o an diğer acıyla normal sanıyordum
Baya bi yattıktan sonra -bacağım iyileşmeyince- bizimkiler zorla doktora götürdüler.
İstanbul'daki bütün hastaneleri dolaştık; en beteri de Baltalimanı kemik hastanesiydi.
Hastaneye gittik. Dışarıda bi kalabalık, deme gitsin. Bi koluma annem girmiş bi koluma babam, ben acıdan ölüyorum.
Neyse sıra bize geldi, doktorun odasına girdik, doktora herşeyi anlattım.
Doktor yüzüme bakmadan, elinde defter, bişeyler yazıp çiziyor.
Ayağa kalktı, bana sedyeye doğru bir adım at dedi. Afalladım, yüreyemediğimi söyledim
Zaten annem kolumdan tutuyor, babam dışarıda bekliyor...
Bu sefer "çömel" dedi
Doktor bey çömelemiyorum, bacağım kopuyor sanki, filan derken, doktor anneme bi bağırdı.
- Kadın al götür şunu, bu çocuk sakat kalmış...
Bu laftan sonra annemin gözünden inen yaşları görünce, o an o bacağımın üzerine bi 5 dakika basıp o doktoru boğmayı nekadar çok istemiştim.
Doktorun bağırmasına para ödeyip, umutsuz bir şekilde dönerken, herşeye isyan etmeye başlamıştım.
Şimdi inandığım tek şey şans.
Şanslıydım, tesadüf Adana'dan bi akraba gelip beni gördükten sonra, Ömer Sayar diye bi doktordan bahsetti.
Şanslıydım, 8 saat ameliyatta kaldıktan sonra, bir dah hiç bir zaman kullanamayacağımı düşündüğüm bacağım düzeldi; yarım santim kısalık kaldı.
Şimdi tek inancım var: Şansa yaşıyoruz
Bugün varız, yarın yokuz. Gerisi, zeki insanların, eski zamanlarda insanları nizama sokmak için uydurdukları boş şeyler...