Bu durum, kişinin kişilik özellikleri, yaşam deneyimleri ve değer yargılarıyla yakından ilgilidir. Bazı insanlar, doğaları gereği daha anlayışlı ve empatik olabilirler. Ancak, aşırı hoşgörünün altında yatan bazı psikolojik faktörler de olabilir.
Bir de bu manipuleye maaruz kalmış insanlar bir topluluk oluşturup çoğunluğu sağladılarsa, kişinin kendi rahatsızlığı artık diğer toplumları da etkiliyor demektir.
Nietzsche: "Hoşgörü, zayıflığın son sığınağıdır." diyerek, aşırı hoşgörünün bazen bir zayıflık belirtisi olabileceğini ifade eder.
Voltaire : "Hoşgörü, inandığımız şeylere değil, inanmayanlara duyduğumuz saygıdır."
Konfüçyüs: "Başkalarına yaptığınıza kendinize yapılmış sayın."
Peki, bu özlü sözlerden çıkarabileceğimiz genel bir sonuç nedir?
Her şeye hoşgörülü olmak, mutlak bir erdem olarak görülse de, bazı sınırlar ve koşullar içerisinde değerlendirilmelidir. Aşırı hoşgörü, bazen kendi değerlerimizi feda etmek anlamına gelebilir veya haksızlıklara göz yummak anlamına gelebilir. Bu nedenle, hoşgörü, empati ve saygı ile birlikte, kendi değerlerimize ve sınırlarımıza saygı duymak arasında bir denge kurmayı gerektirir.
Sonuç olarak, hoşgörü, insan ilişkilerinin temel taşlarından biridir. Ancak, bu kavramın karmaşık ve çok yönlü olduğunu unutmamak gerekir. Farklı düşüncelere ve yaşam tarzlarına saygı duymak, aynı zamanda kendi değerlerimize bağlı kalmak ve adaletli bir dünya için çaba göstermek anlamına gelir.
Hoşgörü adaletin önüne geçmemelidir eğer geçerse
oyuna öfke dahil olur
Öfke, adaletin eksikliğinden doğan doğal bir tepkidir.
- Plesant kişilik: Her zaman herkese iyi davranmak isteyen, çatışmadan kaçınan ve başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından önceleyen kişilerdir.
- Düşük benlik saygısı: Kendini başkalarından daha az değerli gören kişiler, başkalarını memnun etmek için aşırı hoşgörülü davranabilirler.
- Kaygı bozuklukları: Sürekli onaylanma ihtiyacı duyan kişiler, reddedilmekten korktukları için her şeye evet diyebilirler.
Bir de bu manipuleye maaruz kalmış insanlar bir topluluk oluşturup çoğunluğu sağladılarsa, kişinin kendi rahatsızlığı artık diğer toplumları da etkiliyor demektir.
Nietzsche: "Hoşgörü, zayıflığın son sığınağıdır." diyerek, aşırı hoşgörünün bazen bir zayıflık belirtisi olabileceğini ifade eder.
Voltaire : "Hoşgörü, inandığımız şeylere değil, inanmayanlara duyduğumuz saygıdır."
Konfüçyüs: "Başkalarına yaptığınıza kendinize yapılmış sayın."
Peki, bu özlü sözlerden çıkarabileceğimiz genel bir sonuç nedir?
Her şeye hoşgörülü olmak, mutlak bir erdem olarak görülse de, bazı sınırlar ve koşullar içerisinde değerlendirilmelidir. Aşırı hoşgörü, bazen kendi değerlerimizi feda etmek anlamına gelebilir veya haksızlıklara göz yummak anlamına gelebilir. Bu nedenle, hoşgörü, empati ve saygı ile birlikte, kendi değerlerimize ve sınırlarımıza saygı duymak arasında bir denge kurmayı gerektirir.
Sonuç olarak, hoşgörü, insan ilişkilerinin temel taşlarından biridir. Ancak, bu kavramın karmaşık ve çok yönlü olduğunu unutmamak gerekir. Farklı düşüncelere ve yaşam tarzlarına saygı duymak, aynı zamanda kendi değerlerimize bağlı kalmak ve adaletli bir dünya için çaba göstermek anlamına gelir.
Hoşgörü adaletin önüne geçmemelidir eğer geçerse
oyuna öfke dahil olur
Öfke, adaletin eksikliğinden doğan doğal bir tepkidir.