Ben sakatların yüzkarasıyım yaa
Sakatlara "illa sokağa çıkın, var olduğunuzu gösterin, engeller ancak bu şekilde kaldırılabilinir" dedikten sonra sokağa çıkmamak/çıkamamak biraz garip duruyor!
Hastalığımı ön plana çıkartmayı pek sevmem.
Gerçi, başka başlıklarda bir parça anlatmıştım. (
http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=78653#78653 ) Az bilinen bir hastalık olduğu için bilgilerimi paylaşmak gereğini duymuştum. İyi de oldu.
Hastalığımın giderek ağırlaşan bir özelliği var.. Yıllar önce bugünkü durumumdan çok çok daha iyi idim.. Her şeyi olmasa da çok şeyi kendi başıma yapabiliyordum. Hatta bir ara evi "otel" gibi kullanmaya başlamıştım. Bu yüzden fırça bile yedim.
Şimdilerde ise; açık hava ve kalabalığın sağlığıma iyi gelmemesinden ve dışarı çıktığımda en az iki kişinin benimle meşgul olması gerektiğinden, çıkmamayı tercih ediyorum. Yani topluma, binalara falan küsmüşlüğüm yok!
Televizyonu ilk kez 12 yaşımda gördüm. 15 yaşımda da eve aldık bir tane. Ondan önce, ev içerisindeki en güzel zaman geçirme aracımız kitaplar ve radyoydu. İlk bilgisayarımı 15 yıl önce aldım. İnternete de ilk kez 10 yıl önce bağlandım. Ama benim için ADSL devrim oldu! Çünkü 24 saat kesintisiz net'teyim. Ona da 2005'in Eylülünde geçiş yaptım. Ertesi gün de buraya üye oldum. Ondan sonrası malum.. Uyumadığım zamanlar buradayım!
Bu rakamları niye verdim? Hani Sevgili Bülent, soruyor.. "Sakatlığın dünü-bugünü" diye.. Sevgili İkinci Bahar da garipsedi "ıssız bir adada yaşamak gibi" diye.. Televizyonsuzluğu bilen bir kişiye, günde 16 saat nette olabilmek paha biçilmez bir şey!
Hastalığımın adını ilk kez 36 yaşımda duydum! Ondan önce de bir çok kez doktor doktor dolaşmıştık.. Ama hiçbiri kesin bir tanı koyamıyordu. Şu anda, büyük şehirlerde, özel polikliniklerde bile bulunan Manyetik Rezonans (MR) cihazının bir önceki versiyonu diyebileceğim Bilgisayarlı Tomografi (BT) cihazı 1981'de Türkiye'de henüz 3 taneydi. Bir tanesi Adana ÇÜ'de ve sürekli bozuk(muş)
, bir tanesi (sanırım) İzmir'de, bir tanesi de Ankara Hacettepe Üniversite'sinde. Tabii, talep çok, arz az olunca değeri daha da artıyor, ve de 6 ay önceden randevu almak gerekiyor. Üstelik bir de "randevuya gelmeden bir hafta önce telefonla arayıp, sorun" dediler. "Niye" diye sorduk. "Sık sık bozuluyor, bu aletin firması İngiltere'de. Yapmak için bir teknisyen gönderiyorlar. O da gelip parçasını değiştirip gidiyor. Bu da bir 15 gün alıyor. Eğer böyle bir zamana denk gelirseniz, mecburen erteleriz" dediler. Neyse.. Bozulduğu zamana denk gelmedik. Zamanında gidip çektirdik tomografiyi. Ama bir işe yaramadı.
Yine bir tanı koyamadılar. Ta ki, 15 yıl sonra, yine Ankara'da, bu kez MR'la alınan sonuçtan anlaşıldı problem.
İşte, teknolojinin hızlı gelişiminin hastalıklarla bir ilgisi de bu.. Zamane hastaları daha şanslı.
Sevgili kardelen ve Sevgili kuyucak, teşekkürler
İlla ki yazacağım yine.. Ama biraz ara vermek gereksinimi duydum.. Bakalım ne kadar sürecek.
Elbette espriydi o halil-yılmaz..
Cümlenin sonunda bir smiley vardı.
Neye, nasıl tepki konulması gerektiği üzerine aylar önce TEPKİ makalelerimi yazarken tartışmıştık arkadaşlarla. Bilinçsiz, eğitimsiz halkı, "tepki vermiyor" diye suçlamak anlamsız bence!
Bu tür kampanyaların yeterince ilgi görmemesinin bir nedeni de: Artık millet "illalah" dedi!
Adım başı kampanya, anket vb.!! (Her işimiz böyledir yaa.. Bakarsın caddenin başında bir dönerci açılmıştır. İyi satış yapar. Birkaç ay sonra o cadde baştanbaşa dönerci dolmuştur. Ama talep miktarı belli olduğundan bütün dönercilerin müşteri sayısı düşmüştür. Hepsi de zarar ederler!) O nedenle daha yaratıcı bişeyler bulmak gerek..