Gözlerimden akan iki damla yaş!
Dün gece yatmadan önce gözlerimi kapattım ve düşündüm. Bütün dünyam bu şekilde karanlık olsa ve ben hiç göremeyen bir insan olsam, benim için hayat nasıl olurdu? Yaşamımda neler değişirdi? Gerçekten hayata bu kadar bağlı olabilir miydim? Her şeye rağmen hayata umutla bakabilir miydim? En önemlisi de umut bekleyen değil de, umut veren bir insan olabilir miydim? Yoksa o umutsuzluklar deryasında kaybolur gider miydim?
Bilemiyorum…
Gözlerimizi kapattığımız zaman ne yapabiliyoruz? İstediğin her hangi bir şeye ulaşabiliyor muyuz? Ulaşsak da ne kadar zaman da ulaşa biliyoruz? En sevdiklerimiz yanımızda olsalar bile görebiliyor muyuz? Bir yerlere çarpmadan veya bir yerlerden tutunmadan kaç adım yürüyebiliyoruz? Yoldan geçen kaç insanı tanıyabiliyoruz? Elimize aldığımız bir kâğıt parçasına kaç kelime yazabiliyoruz? Bilgisayarın tuşlarına dokunarak kaç cümleyi bir araya getirebiliyoruz? Hayattan ne kadar zevk alarak, mutlu bir şekilde yaşaya biliyoruz?
Ya hiçtir ya da birkaçtır bu soruların cevabı…
Bunların hepsini bir kenara bırakalım. Kapkara zindan olmuş bir dünyada nasıl yaşanır ki? Hiçbir ışığın olmadığı bir dünya nasıl olurdu? En sevdikleriniz sizi ne kadar anlar ve ne zaman kadar yanınızda olurlardı? Pekiyi en iyi arkadaşlarınız, en iyi dostlarınız sizi ne zamana kadar arar, ne zamana kadar sorarlardı? Yoksa bir noktadan sonra onlarda sizinle yollarını ayırırlar mıydı? Sizi yapayalnız, tek başınıza bırakırlar mıydı? Kaç kişi sizin için vefakârlık ve fedakârlık örneği gösterebilirdi? Kaç kişi sizi anlar, kaç kişi sizin yaşadıklarınıza ortak olurdu? Sevdikleriniz size, görmediğiniz için mi ilgi duyardı. Yoksa sevdikleri için mi severlerdi?
İşte bu soruların cevabı verilemez. İnanın yaşanmadan bilinemez. Sanırım tek bir kelime bile söylenemez.
Bu soruların hepsini bir anda düşününce o kadar duygu yoğunluğu yaşadım ki; sonun da bu duygularıma hâkim olamayarak, gözlerimden iki damla yaşın, yanaklarımdan süzülerek aktığını hissettim. Aslında gözlerimden akan yaşlar sadece O anki, duygularımın göstergesiydi. Oysa benim yüreğimde yaşadığım duygularımın, hislerimin asıl göstergesi içimde kopan fırtınalardan ibaretti. O an içimi bir kor misali yakıp kavuran bu duygularımı yüreğimde hissettim. Sadece o yaşadığım anı kendim hissettim. O an yüreğimden damlayan iki damla kanı hissettim. Ağlayan yüreğimin sesini en derinden hissettim. Her biri zerrelere ayrılmış o umutlarımın bir an için bitiğini hissettim. Umutsuzluğun ne demek olduğunu hissettim.
Daha sonra dedim kendi kendime, ne yapıyorsun? Sen insanlara umut veren, sen insanları hayata bağlayandın hani? Sen demez miydin hayat her şeye rağmen güzel ve yaşamaya değer diye? Sen söylemez miydin umutsuz insan yaşamaz diye? Sen demez miydin hayatta aldığın bir nefes bile olsa, mücadele etmek gerekir diye? Hani nerede bunları söyleyen sen? Nerede kaldı o söylemlerin? Nerede kaldı o bitmek, tükenmek bilmeyen umutların, hayallerin? Ama kendime söylediğim her şey nafile ve faydasızdı. Adeta kendi kendime söz geçiremiyordum. Kendi kendimi anlayamıyordum.
Yaşamış olduğum duygularımın etkisi o kadar ağırdı ki; O an zannettim ki; benim için hayat bitecek, sonsuz bir yalnızlık başlayacak. İşte bunun vermiş olduğu psikolojik etkileri kendi içimde, en yoğun bir şekilde yaşadım. Sadece yaşamakla kalmadım, aynı zaman da yüreğimin en derinlerinde hissettim.
Daha sonra etkisinden kurtulduğum olayı değerlendirdiğimde, gerçekten birçok olaya dışarıdan bakmak, sadece kendini düşünerek yorum yapmak, o kadar basit ki; o kadar kolay ki; işte burada önemli olan insanların yaşadıklarını hissederek anlamaktır. Onların yerine kendimizi bir an bile olsa koymaktır. Onların bu sıkıntılarını paylaşarak azaltmaktır. Her zaman için onlara en iyi niyetli bir şekilde destek olmaktır.
Belki, yaşamış olduğum bu ağır duygulardan dolayı, bir an bile olsa, hayata umutsuzca bakmış olabilirim. Ama o duyguların etkisinden çabuk sıyrılarak, hayata bağlanarak, umutların devam ettiğini ve hayatın devam ettiğinin farkına varmak gerekir. Çünkü yaşamış olduğumuz dünyada, yaşamak için, ne kadar zamanımızın olduğu bilemiyoruz. Bunun için her zaman eksilen hayatımızın, kalan kısmın da mutlu olabilmek için hayata umutla bakmak gerekmektedir. İşte bizim o umutlara ve mutluluklara çok ihtiyacımız vardır.
Her şeye rağmen hayat güzel… Yaşamaya değer…
Bir ömür boyu umutla, mutlulukla ve en sevdiğiniz insanlarla birlikte, bir yaşam geçirmenizi temenni ederim.
Dün gece yatmadan önce gözlerimi kapattım ve düşündüm. Bütün dünyam bu şekilde karanlık olsa ve ben hiç göremeyen bir insan olsam, benim için hayat nasıl olurdu? Yaşamımda neler değişirdi? Gerçekten hayata bu kadar bağlı olabilir miydim? Her şeye rağmen hayata umutla bakabilir miydim? En önemlisi de umut bekleyen değil de, umut veren bir insan olabilir miydim? Yoksa o umutsuzluklar deryasında kaybolur gider miydim?
Bilemiyorum…
Gözlerimizi kapattığımız zaman ne yapabiliyoruz? İstediğin her hangi bir şeye ulaşabiliyor muyuz? Ulaşsak da ne kadar zaman da ulaşa biliyoruz? En sevdiklerimiz yanımızda olsalar bile görebiliyor muyuz? Bir yerlere çarpmadan veya bir yerlerden tutunmadan kaç adım yürüyebiliyoruz? Yoldan geçen kaç insanı tanıyabiliyoruz? Elimize aldığımız bir kâğıt parçasına kaç kelime yazabiliyoruz? Bilgisayarın tuşlarına dokunarak kaç cümleyi bir araya getirebiliyoruz? Hayattan ne kadar zevk alarak, mutlu bir şekilde yaşaya biliyoruz?
Ya hiçtir ya da birkaçtır bu soruların cevabı…
Bunların hepsini bir kenara bırakalım. Kapkara zindan olmuş bir dünyada nasıl yaşanır ki? Hiçbir ışığın olmadığı bir dünya nasıl olurdu? En sevdikleriniz sizi ne kadar anlar ve ne zaman kadar yanınızda olurlardı? Pekiyi en iyi arkadaşlarınız, en iyi dostlarınız sizi ne zamana kadar arar, ne zamana kadar sorarlardı? Yoksa bir noktadan sonra onlarda sizinle yollarını ayırırlar mıydı? Sizi yapayalnız, tek başınıza bırakırlar mıydı? Kaç kişi sizin için vefakârlık ve fedakârlık örneği gösterebilirdi? Kaç kişi sizi anlar, kaç kişi sizin yaşadıklarınıza ortak olurdu? Sevdikleriniz size, görmediğiniz için mi ilgi duyardı. Yoksa sevdikleri için mi severlerdi?
İşte bu soruların cevabı verilemez. İnanın yaşanmadan bilinemez. Sanırım tek bir kelime bile söylenemez.
Bu soruların hepsini bir anda düşününce o kadar duygu yoğunluğu yaşadım ki; sonun da bu duygularıma hâkim olamayarak, gözlerimden iki damla yaşın, yanaklarımdan süzülerek aktığını hissettim. Aslında gözlerimden akan yaşlar sadece O anki, duygularımın göstergesiydi. Oysa benim yüreğimde yaşadığım duygularımın, hislerimin asıl göstergesi içimde kopan fırtınalardan ibaretti. O an içimi bir kor misali yakıp kavuran bu duygularımı yüreğimde hissettim. Sadece o yaşadığım anı kendim hissettim. O an yüreğimden damlayan iki damla kanı hissettim. Ağlayan yüreğimin sesini en derinden hissettim. Her biri zerrelere ayrılmış o umutlarımın bir an için bitiğini hissettim. Umutsuzluğun ne demek olduğunu hissettim.
Daha sonra dedim kendi kendime, ne yapıyorsun? Sen insanlara umut veren, sen insanları hayata bağlayandın hani? Sen demez miydin hayat her şeye rağmen güzel ve yaşamaya değer diye? Sen söylemez miydin umutsuz insan yaşamaz diye? Sen demez miydin hayatta aldığın bir nefes bile olsa, mücadele etmek gerekir diye? Hani nerede bunları söyleyen sen? Nerede kaldı o söylemlerin? Nerede kaldı o bitmek, tükenmek bilmeyen umutların, hayallerin? Ama kendime söylediğim her şey nafile ve faydasızdı. Adeta kendi kendime söz geçiremiyordum. Kendi kendimi anlayamıyordum.
Yaşamış olduğum duygularımın etkisi o kadar ağırdı ki; O an zannettim ki; benim için hayat bitecek, sonsuz bir yalnızlık başlayacak. İşte bunun vermiş olduğu psikolojik etkileri kendi içimde, en yoğun bir şekilde yaşadım. Sadece yaşamakla kalmadım, aynı zaman da yüreğimin en derinlerinde hissettim.
Daha sonra etkisinden kurtulduğum olayı değerlendirdiğimde, gerçekten birçok olaya dışarıdan bakmak, sadece kendini düşünerek yorum yapmak, o kadar basit ki; o kadar kolay ki; işte burada önemli olan insanların yaşadıklarını hissederek anlamaktır. Onların yerine kendimizi bir an bile olsa koymaktır. Onların bu sıkıntılarını paylaşarak azaltmaktır. Her zaman için onlara en iyi niyetli bir şekilde destek olmaktır.
Belki, yaşamış olduğum bu ağır duygulardan dolayı, bir an bile olsa, hayata umutsuzca bakmış olabilirim. Ama o duyguların etkisinden çabuk sıyrılarak, hayata bağlanarak, umutların devam ettiğini ve hayatın devam ettiğinin farkına varmak gerekir. Çünkü yaşamış olduğumuz dünyada, yaşamak için, ne kadar zamanımızın olduğu bilemiyoruz. Bunun için her zaman eksilen hayatımızın, kalan kısmın da mutlu olabilmek için hayata umutla bakmak gerekmektedir. İşte bizim o umutlara ve mutluluklara çok ihtiyacımız vardır.
Her şeye rağmen hayat güzel… Yaşamaya değer…
Bir ömür boyu umutla, mutlulukla ve en sevdiğiniz insanlarla birlikte, bir yaşam geçirmenizi temenni ederim.