Tuhaflıklarla dolu bir an içerisindeyim,sanki engin denizlere uçsuz bucaksız okyanuslara doğru akan milyarlarca nehir yataklarının birinde sürükleniyorum,sonunda köpek balıklarının bile uğramadığı bir yerden sonra güneş ışığının bile erişemediği okyanusların o dipsiz ve zifiri karanlıklarındayım, kendi derinliklerime doğru indikçe hiç bilmediğim bir yolun yolcusu olduğumu görüyorum nereye gittiğimi yahut yolun beni nereye götürdüğünü bilmeden yürüyorum ardımda kendimi bırakarak.
Yazılan cümlelerin telafuz edilen her kelimenin anlamını yitirdiği her şeyin basitleştiği bir an içerisindeyim, inat edip kendimden biraz daha içeri daldıkça tarihin çöplüğünde buluyorum kendimi ve Arafat’ ki ilk buluşmayı düşlüyorum Adem ile Havva’ da, Habil’den akan ilk kanı,gırtlağında babasının hançeri ile İsmail’i,tur i Sina da Allah’la konuşan Musa’yı, Miraç’a yükselen Muhammed’i düşlüyorum, Sudan’da açlıktan ölen bebekleri,Filistin’de taş atan çocukları, Bağdat’a yağan bombaları, yaşam var oldu olalı yer altında yatan kimsesiz mezarları düşlüyorum ve kendi içimdeki mezarları keşif etikçe kendi ölümümü özlüyorum...
Yazılan cümlelerin telafuz edilen her kelimenin anlamını yitirdiği her şeyin basitleştiği bir an içerisindeyim, inat edip kendimden biraz daha içeri daldıkça tarihin çöplüğünde buluyorum kendimi ve Arafat’ ki ilk buluşmayı düşlüyorum Adem ile Havva’ da, Habil’den akan ilk kanı,gırtlağında babasının hançeri ile İsmail’i,tur i Sina da Allah’la konuşan Musa’yı, Miraç’a yükselen Muhammed’i düşlüyorum, Sudan’da açlıktan ölen bebekleri,Filistin’de taş atan çocukları, Bağdat’a yağan bombaları, yaşam var oldu olalı yer altında yatan kimsesiz mezarları düşlüyorum ve kendi içimdeki mezarları keşif etikçe kendi ölümümü özlüyorum...