Tanımı kısaca şöyledir: Engelli bireylerin bağımsız yaşayabilmelerini ve yaşamın tüm alanlarına tam ve etkin katılımını sağlamak ve engelli bireylerin, engelli olmayan bireylerle eşit koşullarda fiziki çevreye, ulaşıma, bilgi ve iletişim teknolojileri ve sistemlerine dâhil olacak şekilde hem kırsal hem de kentsel alanlarda halka açık diğer tesislere ve hizmetlere, “evrensel tasarım” ilkesiyle erişiminin sağlanmasıdır.
Erişilebilirlik, mevzuat açısından ilk kez 1997 senesinde İmar Kanunu’nda yer aldı. Söz konusu düzenleme kısaca ve mealen şöyle diyor: “Fiziksel çevreyi engelli bireyler bakımından ulaşılabilir ve yaşanılabilir kılın”. Sonra 2005 senesinde kamuoyunda Özürlüler Kanunu diye anılan yeni bir düzenleme ortaya çıktı. O düzenlemede kısaca ve mealen şöyle diyor: “Kamuya açık tüm alt ve üst yapı ile toplu taşıma araçları engelli bireyler bakımından 7 yıl içinde erişilebilir hale getirilecektir.” Hepimizin bildiği üzere yasanın verdiği sürenin dolmasına günler kala 7 yıllık süre 1+2 yıl şeklinde uzatıldı. Üstelik sürenin uzatılmayacağı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin tarafından defaten ve aylar öncesinde deklare edilmiş olmasına rağmen. Edindiğim bilgilere göre süre uzatılmasının en önemli gerekçesi şuymuş: “7 yıl boyunca erişilebilirlik konusunda çalışma yapmayan belediye başkanlarını ve kamu görevlilerini halka karşı korumak.”
Mevzuat açısından son bir gelişme de Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme’dir (BMEHS). Türkiye, söz konusu sözleşmeyi imzalamış, sonrasında sözleşmeye taraf olmuş ve sözleşme Anayasamızın 90. maddesi gereği iç hukukun bir parçası haline gelmiştir. Yazımızın başında yer alan tanım nispeten BMEHS’deki tanıma uyumludur. Merak edenler için söyleyeyim; erişilebilirlik BMEHS’nin 9. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu uzun girizgâhtan sonra Türkiye’de erişilebilirliğin mevcut durumunu ortaya koymak, önümüzdeki engelleri sıralamak ve yapılması gerekenlere ilişkin kısa bir bilgi vermek isterim.
Türkiye’de erişilebilirlik yarım kalmış bir hikâye kitabı gibidir. Öyle ki 400 sayfalık bir kitabın 20. sayfasına ancak gelinmiştir. Nedenleri kısaca şunlar olabilir:
Türkiye gündemine engelli bireyler ve yaşadıkları sorunlar gir(e)memiştir,
Engelli bireylerin önemli bir kısmı sokağa çık(a)mamaktadır,
Tüm ülke neredeyse, 18–40 yaş arası atletik vücutlu erkeklere göre dizayn edilmiştir,
Erişilebilirlik meselesi engelli bireylerin değil, kentleri herkes için tasarlamayan ve imal etmeyenlerin meselesidir. Zira engelli bireyleri engelli hale getiren yeti yitimi değil Onların önüne fiziki ve yapısal engelleri koyanlardır.
Ülkede eğitim hem nicelik hem de nitelik bakımından zayıftır (ortalama eğitim 4–5 yıl),
Erişilebilirlik meselesi bir zihniyet devrimi ile başlamalıdır,
Engellilik meselesi değil halk, Onların haklarını savunan bireyler tarafından bile iyi bilinmemektedir,
Fakültelerin ders konusu haline daha yeni yeni gelmeye başlamıştır –ki sadece birkaç fakülte ile sınırlıdır,
Mezun olan ve piyasada vazife üstlenen teknik kadrolar (mimarlar, mühendisler, teknisyenler ve yapımda çalışan işçiler) erişilebilirlik ve standartları konusunda bilgi sahibi değildirler,
Erişilebilirlik ülkemizde bir kültür olarak yerleşememiştir. Örneğin düzgün eğimle yapılmış bir kaldırım rampasının önüne otomobil park edebilmektedir,
Engelli bireyler halen toplum içinde 3. sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Örneğin 2007 senesinde İstanbul’da Metrobüs hizmete girerken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin saha kontrol mühendisi bir toplantıda: “Önce sağlamları taşıyalım, rampa ve asansör gibi aksesuarları sonra da yaparız” demişti,
Erişilebilirlik denilince akla; tuvalet ve rampa gelmektedir. Oysa erişilebilirlik çok geniş bir konudur. Örneğin kapılarda kullanılan kulplar ya da zemine döşenen taşların kayganlığı erişilebilirliğin konusuna girer,
Hizmet üretenlerin ortak bir dili ve yöntemi bulunmamaktadır. Kimi belediye kaldırıma 2 m[SUP]2[/SUP] hissedilebilir uyarıcı zemin döşüyor (ki görme engelli bireylerin yön bulması olanaksız hale getiriyor) kimisi ise rampa eğimini % 40 yapıyor,
Ülkedeki alt ve üst yapılar ile ulaşım araçlarının bir envanteri bulunmamaktadır. Yani nerede, kaç tane ve ne durumunda bina, kaldırım, otobüs vs. var, bilmiyoruz,
Değişimi sevmiyoruz, zira statükocuyuz,
Farkındalığımız zayıf, örneğin tabelalarımız halen kontrast renklerde olamıyor ya da acil hizmetler işitme engelli bireylerin ulaşımına açık değil ya da kanalizasyon kapağının üzerine halen karton koyuyor ve görme engelli bireylere tuzak hazırlayabiliyoruz ya da halen alt yazılı TV programlarımız yok,
Bırakın bağımsızı, bağımlı bir denetim mekanizmamız bile yok. Zira olsaydı sormamız lazımdı; Nasıl oluyor da Metrobüs erişilemez inşa ediliyor ya da Kayseri çok Büyük Şehir Belediyesi’nin bir tane bile erişilebilir otobüsü bulunmuyor,
Alanda teşvik hiç yok. Örneğin son zamanlarda tartışmalara konu olan ticari taksiler. Taksiciler isyan ediyor: “Onca taksi nasıl değişecek, dönüşüm için kaç para vereceğiz, uygun araba vardı da biz mi almadık, gibilerinden.” Otomotiv sektöründe AR-GE birimleri işe bir el atsa, taksiciler araçlarını değiştirirken yaptıkları masrafı ÖTV’den düşse. Sen sorunu çözmek iste, çözüm inan o kadar çok ki…
Adalete erişim sıkıntılı zira bir devlet memurunu yargılatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Örneğin tüm yasa ve yönetmeliklere aykırı ve erişilemez şekilde imal edilen yapıların sorumluları yargılanamıyor. Sadece milletvekillerinin dokunulmazlığı var sanıyoruz ama devletin her kesimi ve kademesi halktan itina ile korunuyor. Malum, halk sözde potansiyel zarar vericidir,
Engelli bireylerin haklarını savunan sivil toplum kuruluşlarının çoğu “hak” değil “kendine yardım” temelli çalışmaktadır.
Evet, farkındayım… O kadar çok sorun sıraladık ki..! Ama hiç endişe etmeyin zira bütün bu sorunları çözmek mümkün. Zira önce istemek, sonra plan ve program yapmak ve en nihayetinde de kaynak aktararak üzerine gitmek gerekir.
Erişilebilirlik engelli bireylerin tüm temel haklardan yararlanabilmesi için mutlaka hayata geçirilmesi gereken bir kavramdır. AB, erişilebilirlik hakkında şunları ifade ediyor: “Sosyal ve ekonomik yaşama katılımın ön şartıdır.” Açıkça söylemeliyiz ki ülke olarak bu ön şartı sağlamış değiliz. Hatta erişilebilirliği sağlamamakla en kutsal ve öncelikli olan yaşama hakkını dahi ihlal ediyoruz. Lütfen Ankara’da kaldırıma çıkamadığı için sokaktan ilerlemek zorunda kalan ve bir çöp kamyonunun altında kalarak can veren Nevzat’ı unutmayalım. (Nevzat’ı merak edenler Nevzat bağlantısına göz atabilir) İşte erişilebilirlik bu kadar önemli ve hayati bir konudur.
Son olarak şunu söyleyebiliriz; erişilebilirlik sadece engelli bireyleri ilgilendiren bir husus değildir. Örneğin pusetli ebeveynleri, geçici sakatlık yaşayan bireyleri, hamileleri, 0–5 yaş arası çocukları, 65 yaş üstü bireyleri ve hatta mübalağa etmek gerekirse topuklu ayakkabı giyen kadınları dahi ilgilendirir.
Herhangi bir yeti yitimi olmayanlara bir tavsiye:
Lütfen bir gün sokağa çıktığınızda herhangi bir yeti yitiminiz olsaydı nasıl hareket ederdeniz, bunu düşünebilir ya da gözlemleyebilir misiniz?
Herhangi bir yeti yitimi olan bireylere bir tavsiye:
Engelli bir birey Cumhurbaşkanı ya da Başbakan olamayacağına göre, engelli bireyler ve Onların haklarını savunan kurum ve kuruluşlar iyi bir izleme mekanizması kurmalı ve her fırsatta tüm demokratik hakları sonuna kadar kullanmalıdır diye düşünmekteyim. Halka yaşadığımız sorunları anlatmalı, anlatabilmeliyiz.
Hakan Özgül
17.03.2013
Erişilebilirlik, mevzuat açısından ilk kez 1997 senesinde İmar Kanunu’nda yer aldı. Söz konusu düzenleme kısaca ve mealen şöyle diyor: “Fiziksel çevreyi engelli bireyler bakımından ulaşılabilir ve yaşanılabilir kılın”. Sonra 2005 senesinde kamuoyunda Özürlüler Kanunu diye anılan yeni bir düzenleme ortaya çıktı. O düzenlemede kısaca ve mealen şöyle diyor: “Kamuya açık tüm alt ve üst yapı ile toplu taşıma araçları engelli bireyler bakımından 7 yıl içinde erişilebilir hale getirilecektir.” Hepimizin bildiği üzere yasanın verdiği sürenin dolmasına günler kala 7 yıllık süre 1+2 yıl şeklinde uzatıldı. Üstelik sürenin uzatılmayacağı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin tarafından defaten ve aylar öncesinde deklare edilmiş olmasına rağmen. Edindiğim bilgilere göre süre uzatılmasının en önemli gerekçesi şuymuş: “7 yıl boyunca erişilebilirlik konusunda çalışma yapmayan belediye başkanlarını ve kamu görevlilerini halka karşı korumak.”
Mevzuat açısından son bir gelişme de Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme’dir (BMEHS). Türkiye, söz konusu sözleşmeyi imzalamış, sonrasında sözleşmeye taraf olmuş ve sözleşme Anayasamızın 90. maddesi gereği iç hukukun bir parçası haline gelmiştir. Yazımızın başında yer alan tanım nispeten BMEHS’deki tanıma uyumludur. Merak edenler için söyleyeyim; erişilebilirlik BMEHS’nin 9. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu uzun girizgâhtan sonra Türkiye’de erişilebilirliğin mevcut durumunu ortaya koymak, önümüzdeki engelleri sıralamak ve yapılması gerekenlere ilişkin kısa bir bilgi vermek isterim.
Türkiye’de erişilebilirlik yarım kalmış bir hikâye kitabı gibidir. Öyle ki 400 sayfalık bir kitabın 20. sayfasına ancak gelinmiştir. Nedenleri kısaca şunlar olabilir:
Türkiye gündemine engelli bireyler ve yaşadıkları sorunlar gir(e)memiştir,
Engelli bireylerin önemli bir kısmı sokağa çık(a)mamaktadır,
Tüm ülke neredeyse, 18–40 yaş arası atletik vücutlu erkeklere göre dizayn edilmiştir,
Erişilebilirlik meselesi engelli bireylerin değil, kentleri herkes için tasarlamayan ve imal etmeyenlerin meselesidir. Zira engelli bireyleri engelli hale getiren yeti yitimi değil Onların önüne fiziki ve yapısal engelleri koyanlardır.
Ülkede eğitim hem nicelik hem de nitelik bakımından zayıftır (ortalama eğitim 4–5 yıl),
Erişilebilirlik meselesi bir zihniyet devrimi ile başlamalıdır,
Engellilik meselesi değil halk, Onların haklarını savunan bireyler tarafından bile iyi bilinmemektedir,
Fakültelerin ders konusu haline daha yeni yeni gelmeye başlamıştır –ki sadece birkaç fakülte ile sınırlıdır,
Mezun olan ve piyasada vazife üstlenen teknik kadrolar (mimarlar, mühendisler, teknisyenler ve yapımda çalışan işçiler) erişilebilirlik ve standartları konusunda bilgi sahibi değildirler,
Erişilebilirlik ülkemizde bir kültür olarak yerleşememiştir. Örneğin düzgün eğimle yapılmış bir kaldırım rampasının önüne otomobil park edebilmektedir,
Engelli bireyler halen toplum içinde 3. sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Örneğin 2007 senesinde İstanbul’da Metrobüs hizmete girerken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin saha kontrol mühendisi bir toplantıda: “Önce sağlamları taşıyalım, rampa ve asansör gibi aksesuarları sonra da yaparız” demişti,
Erişilebilirlik denilince akla; tuvalet ve rampa gelmektedir. Oysa erişilebilirlik çok geniş bir konudur. Örneğin kapılarda kullanılan kulplar ya da zemine döşenen taşların kayganlığı erişilebilirliğin konusuna girer,
Hizmet üretenlerin ortak bir dili ve yöntemi bulunmamaktadır. Kimi belediye kaldırıma 2 m[SUP]2[/SUP] hissedilebilir uyarıcı zemin döşüyor (ki görme engelli bireylerin yön bulması olanaksız hale getiriyor) kimisi ise rampa eğimini % 40 yapıyor,
Ülkedeki alt ve üst yapılar ile ulaşım araçlarının bir envanteri bulunmamaktadır. Yani nerede, kaç tane ve ne durumunda bina, kaldırım, otobüs vs. var, bilmiyoruz,
Değişimi sevmiyoruz, zira statükocuyuz,
Farkındalığımız zayıf, örneğin tabelalarımız halen kontrast renklerde olamıyor ya da acil hizmetler işitme engelli bireylerin ulaşımına açık değil ya da kanalizasyon kapağının üzerine halen karton koyuyor ve görme engelli bireylere tuzak hazırlayabiliyoruz ya da halen alt yazılı TV programlarımız yok,
Bırakın bağımsızı, bağımlı bir denetim mekanizmamız bile yok. Zira olsaydı sormamız lazımdı; Nasıl oluyor da Metrobüs erişilemez inşa ediliyor ya da Kayseri çok Büyük Şehir Belediyesi’nin bir tane bile erişilebilir otobüsü bulunmuyor,
Alanda teşvik hiç yok. Örneğin son zamanlarda tartışmalara konu olan ticari taksiler. Taksiciler isyan ediyor: “Onca taksi nasıl değişecek, dönüşüm için kaç para vereceğiz, uygun araba vardı da biz mi almadık, gibilerinden.” Otomotiv sektöründe AR-GE birimleri işe bir el atsa, taksiciler araçlarını değiştirirken yaptıkları masrafı ÖTV’den düşse. Sen sorunu çözmek iste, çözüm inan o kadar çok ki…
Adalete erişim sıkıntılı zira bir devlet memurunu yargılatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Örneğin tüm yasa ve yönetmeliklere aykırı ve erişilemez şekilde imal edilen yapıların sorumluları yargılanamıyor. Sadece milletvekillerinin dokunulmazlığı var sanıyoruz ama devletin her kesimi ve kademesi halktan itina ile korunuyor. Malum, halk sözde potansiyel zarar vericidir,
Engelli bireylerin haklarını savunan sivil toplum kuruluşlarının çoğu “hak” değil “kendine yardım” temelli çalışmaktadır.
Evet, farkındayım… O kadar çok sorun sıraladık ki..! Ama hiç endişe etmeyin zira bütün bu sorunları çözmek mümkün. Zira önce istemek, sonra plan ve program yapmak ve en nihayetinde de kaynak aktararak üzerine gitmek gerekir.
Erişilebilirlik engelli bireylerin tüm temel haklardan yararlanabilmesi için mutlaka hayata geçirilmesi gereken bir kavramdır. AB, erişilebilirlik hakkında şunları ifade ediyor: “Sosyal ve ekonomik yaşama katılımın ön şartıdır.” Açıkça söylemeliyiz ki ülke olarak bu ön şartı sağlamış değiliz. Hatta erişilebilirliği sağlamamakla en kutsal ve öncelikli olan yaşama hakkını dahi ihlal ediyoruz. Lütfen Ankara’da kaldırıma çıkamadığı için sokaktan ilerlemek zorunda kalan ve bir çöp kamyonunun altında kalarak can veren Nevzat’ı unutmayalım. (Nevzat’ı merak edenler Nevzat bağlantısına göz atabilir) İşte erişilebilirlik bu kadar önemli ve hayati bir konudur.
Son olarak şunu söyleyebiliriz; erişilebilirlik sadece engelli bireyleri ilgilendiren bir husus değildir. Örneğin pusetli ebeveynleri, geçici sakatlık yaşayan bireyleri, hamileleri, 0–5 yaş arası çocukları, 65 yaş üstü bireyleri ve hatta mübalağa etmek gerekirse topuklu ayakkabı giyen kadınları dahi ilgilendirir.
Herhangi bir yeti yitimi olmayanlara bir tavsiye:
Lütfen bir gün sokağa çıktığınızda herhangi bir yeti yitiminiz olsaydı nasıl hareket ederdeniz, bunu düşünebilir ya da gözlemleyebilir misiniz?
Herhangi bir yeti yitimi olan bireylere bir tavsiye:
Engelli bir birey Cumhurbaşkanı ya da Başbakan olamayacağına göre, engelli bireyler ve Onların haklarını savunan kurum ve kuruluşlar iyi bir izleme mekanizması kurmalı ve her fırsatta tüm demokratik hakları sonuna kadar kullanmalıdır diye düşünmekteyim. Halka yaşadığımız sorunları anlatmalı, anlatabilmeliyiz.
Hakan Özgül
17.03.2013