Tarihi ve sosyolojik açıdan bakıldığında hak eksenli mücadelelerin farklı alanlarda da olsa benzer bir süreçten geçtikleri görülür. Hak arama eksenli mücadelelede genelde şu üç aşamadan bahsetmek mümkündür;
1- Radikal Dönem: Kuruluş veya mücadele sahası oluşturma dönemi olarak da adlandırılabilecek bu dönemde hak arama alanının düşünce ve eylemleri genelde sıradışı ve sarsıcıdır. Örneğin konu kadın haklarıysa, bu alanın öncüleri olan feministlerden kadınların hakkını aramanın ötesinde "erkeksiz bir dünya" veya "kadın egemen bir dünya" talepleri görmek şaşırtıcı olmaz. Çünkü bir kavga sahası açmak, bir mücadele alanı dizayn etmek kolay değildir. Hem kitlelerin dikkatini çekmek, hem de talep çıtasını en üste koymak adına mücadelenin hem etkinlik süresini, hemde başarı şansını artırmak için böyle davranılması kaçınılmazdır. Bu süreçte talepleri ve metodu sıradışı ve çılgınca bulanlar bir süre sonra bu çılgın taleplerin, yani radikal dönemin hemen sonrasındaki pek çok talebin yerine geldiğini şaşırarak görürler. Mantık çok basit, çıtayı koyabildiğin kadar yükseğe koy, en kötü ihtimalle boy hizana kadar indirirsin!
2- Akılcı İşlevsel Dönem: Bu döneme geçildiğinde radikal dönemin retorikleri tekrar edilmesine karşın, hak arama olgusunun karşısında duran güçle veya güçlerle bir iletişim kurma süreci de başlamıştır. Bu süreçte akılcı bir tutumla hak arama disiplinini ne istediğini bilen, neye talip olduğunun farkında bir çizgiye taşımakta önem kazanır. Böylece taleplerin tutarlılığı ve bilimselliği kamuoyunun şekillendirilmesine katkıda bulunacak ve bu da işleri kolaylaştıracaktır. Örneğin işçi hakları bağlamında ücret dışında işçi can güvenliği ve sağlığı, sosyal güvenliği vb. konular bu dönemde gündeme gelebilecek konulardır.
3- Tam İletişim Ve Kazanım Dönemi: Bu dönemde artık hak arama çabası bir çileden çok getirisi olan modern bir kurumsallığa dönüşmüştür. Bunun yanında artık hak arama çabası sorunun çözümünden çok bu karlılık düzeyinin korunması nispetinde düşük bir yoğunlulukta sürdürülebilirliği öngörülür. İşte bu yüzden hak arama disiplininin samimiyetinin sorgulandığı dönem bu dönemdir. Bütün bu sürecin doğası gereği bir süre sonra belli dezavantajlılık gruplarının talepleri normalleştiği düzeyde bizzat dezavantajlı gruplar tarafından hak arama disiplinini yürüten kadrolar ve kurumlar tasfiye olur. Böylece bütün bu sosyolojik tablonun hakikatine ulaşılır; normalleşme.
Engellilik Olgusu Bağlamında Süreç Analizi
Hiç şüphesiz engellilik hareketi de bu süreçlerden geçti/geçiyor. Ancak bu geçişler bu tip hareketlerin doğasına uygun bir biçimde mi ilerliyor bu çok büyük bir soru işareti olarak ortaya çıkıyor. Ve bütün bu gidişat bir dezavantajlı kitle olarak engellilerin yaşam kalitesini, eğer hala mevcut olduğuna inanılıyorsa engellilik hareketinin geleceğini doğrudan etkiliyor. Bu bağlamda ülkemizde engellilik hareketiyle ilgili en büyük eleştiri, bu hak arama süreç eğrisinin dışında kalmasıdır. Çünkü bu ülkede ne engellilerin nede temsilcilerinin hak arama mücadelelerinde bu süreçlere uyumlu bir seyir olmadı. Şöyle ki; tam bir radikal dönem olamadığı için devleti ve toplumu irkilten, "noluyor yahu" dedirten bir şaşkınlık ve dikkat çekme süreci yaşanmadı. Bu nedenle indirildiğinde engellilerin boy hizasına gelebilecek bir talep biçimi de oluşturulamadı. Bunun bir neticesi olarak da doğru, sahih ve gerçekçi bir hak arama zemini de oluşamadı. Böylesi bir kuruluş ve mücadele sahası oluşturma eyleminden mahrum kalan hareket belki de pasif marjinalleşme denebilecek bir yola girdi ve o yolda küresel sürece veya en azından terminolojiye adapte olma yerine konunun doğasından uzak bir dil oluşturdu. Kendi radikal dönemini kurumsallaştırmayı beceremeyen hareketin işlevsel akılcı işlevsel döneme benzer girişimleri de maalesef kadük kaldı. Çünkü radikal dönem bir çığlıktır ve insanların korku, endişe ve merakla o yöne dönmesini sağlar. O yüzden bu süreç yaşanmadan diğer sesler içinde akıllı ve tutarlı tınılar taşısa da yaşamın gürültüsü arasında kalmaya mahkumdur.
Sonuç olarak ilk iki süreci ıskalayan hareket bu pasif marjinallik süreci içinde tam iletişim ve kazanım sürecinin sahicilikten uzak sancılarını yaşamakta ve yaşatmaktadır.
Bir Öneri; Normalleşme
Genel tabloya bakıldığında engelliler ve aileleri ne istiyor sorusunun net bir cevabı oluşmamıştır. Bu sorunun neredeyse her engel grubuna, her stk yapılanmasına, ideolojik düşünceye göre bir cevaplar silsilesi bulunmaktadır. İşte bu durum sorunun mevcudiyetinden nemalanma sorununun hem kaynağı hemde dayanağıdır. Devletin işleyişi içinde temsil ettiği kitlenin kazanımlarını en üst düzeyde tutmakla yükümlü olan stklar bunun yerine temsil ettikleri kitlelerinin sorunlarının oluşturduğu arabesk ortamı sürekli gündemde tutmaktadırlar. Çünkü orada çözüm bir disiplin oluşturma bilincinin sonucu değil, kendi kişisel yüksek kabiliyetlerinin bir tezahürüdür! İşte bu çarpık yaklaşım biçimi, bu ikircilikli tutum normalleşmenin önündeki en büyük engellerdir.
Bu süreçte normalleşme; engelli bireyin taleplerinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan diğer bireylerin taleplerinden farklı olmadığı, vatandaş olmanın doğal bir sonucu olduğu bağlamında yeni bir yol ayrımını ifade etmektedir. Evet engelliler fiziki, sosyal, iletişimsel vb. alanlarda pek çok sorunla karşı karşıyadırlar ama hiçbir sorun bir insanın mağduriyetinden önemli değildir. Üstelik normalleşme bilinçaltında kalan karanlık ötekileştirici kalıntıları yokedecek berraklıkta bir yoldur.
Normalleşme; amasız, fakatsız, lakinsiz samimi ve ortak bir dil arayışının adıdır.
1- Radikal Dönem: Kuruluş veya mücadele sahası oluşturma dönemi olarak da adlandırılabilecek bu dönemde hak arama alanının düşünce ve eylemleri genelde sıradışı ve sarsıcıdır. Örneğin konu kadın haklarıysa, bu alanın öncüleri olan feministlerden kadınların hakkını aramanın ötesinde "erkeksiz bir dünya" veya "kadın egemen bir dünya" talepleri görmek şaşırtıcı olmaz. Çünkü bir kavga sahası açmak, bir mücadele alanı dizayn etmek kolay değildir. Hem kitlelerin dikkatini çekmek, hem de talep çıtasını en üste koymak adına mücadelenin hem etkinlik süresini, hemde başarı şansını artırmak için böyle davranılması kaçınılmazdır. Bu süreçte talepleri ve metodu sıradışı ve çılgınca bulanlar bir süre sonra bu çılgın taleplerin, yani radikal dönemin hemen sonrasındaki pek çok talebin yerine geldiğini şaşırarak görürler. Mantık çok basit, çıtayı koyabildiğin kadar yükseğe koy, en kötü ihtimalle boy hizana kadar indirirsin!
2- Akılcı İşlevsel Dönem: Bu döneme geçildiğinde radikal dönemin retorikleri tekrar edilmesine karşın, hak arama olgusunun karşısında duran güçle veya güçlerle bir iletişim kurma süreci de başlamıştır. Bu süreçte akılcı bir tutumla hak arama disiplinini ne istediğini bilen, neye talip olduğunun farkında bir çizgiye taşımakta önem kazanır. Böylece taleplerin tutarlılığı ve bilimselliği kamuoyunun şekillendirilmesine katkıda bulunacak ve bu da işleri kolaylaştıracaktır. Örneğin işçi hakları bağlamında ücret dışında işçi can güvenliği ve sağlığı, sosyal güvenliği vb. konular bu dönemde gündeme gelebilecek konulardır.
3- Tam İletişim Ve Kazanım Dönemi: Bu dönemde artık hak arama çabası bir çileden çok getirisi olan modern bir kurumsallığa dönüşmüştür. Bunun yanında artık hak arama çabası sorunun çözümünden çok bu karlılık düzeyinin korunması nispetinde düşük bir yoğunlulukta sürdürülebilirliği öngörülür. İşte bu yüzden hak arama disiplininin samimiyetinin sorgulandığı dönem bu dönemdir. Bütün bu sürecin doğası gereği bir süre sonra belli dezavantajlılık gruplarının talepleri normalleştiği düzeyde bizzat dezavantajlı gruplar tarafından hak arama disiplinini yürüten kadrolar ve kurumlar tasfiye olur. Böylece bütün bu sosyolojik tablonun hakikatine ulaşılır; normalleşme.
Engellilik Olgusu Bağlamında Süreç Analizi
Hiç şüphesiz engellilik hareketi de bu süreçlerden geçti/geçiyor. Ancak bu geçişler bu tip hareketlerin doğasına uygun bir biçimde mi ilerliyor bu çok büyük bir soru işareti olarak ortaya çıkıyor. Ve bütün bu gidişat bir dezavantajlı kitle olarak engellilerin yaşam kalitesini, eğer hala mevcut olduğuna inanılıyorsa engellilik hareketinin geleceğini doğrudan etkiliyor. Bu bağlamda ülkemizde engellilik hareketiyle ilgili en büyük eleştiri, bu hak arama süreç eğrisinin dışında kalmasıdır. Çünkü bu ülkede ne engellilerin nede temsilcilerinin hak arama mücadelelerinde bu süreçlere uyumlu bir seyir olmadı. Şöyle ki; tam bir radikal dönem olamadığı için devleti ve toplumu irkilten, "noluyor yahu" dedirten bir şaşkınlık ve dikkat çekme süreci yaşanmadı. Bu nedenle indirildiğinde engellilerin boy hizasına gelebilecek bir talep biçimi de oluşturulamadı. Bunun bir neticesi olarak da doğru, sahih ve gerçekçi bir hak arama zemini de oluşamadı. Böylesi bir kuruluş ve mücadele sahası oluşturma eyleminden mahrum kalan hareket belki de pasif marjinalleşme denebilecek bir yola girdi ve o yolda küresel sürece veya en azından terminolojiye adapte olma yerine konunun doğasından uzak bir dil oluşturdu. Kendi radikal dönemini kurumsallaştırmayı beceremeyen hareketin işlevsel akılcı işlevsel döneme benzer girişimleri de maalesef kadük kaldı. Çünkü radikal dönem bir çığlıktır ve insanların korku, endişe ve merakla o yöne dönmesini sağlar. O yüzden bu süreç yaşanmadan diğer sesler içinde akıllı ve tutarlı tınılar taşısa da yaşamın gürültüsü arasında kalmaya mahkumdur.
Sonuç olarak ilk iki süreci ıskalayan hareket bu pasif marjinallik süreci içinde tam iletişim ve kazanım sürecinin sahicilikten uzak sancılarını yaşamakta ve yaşatmaktadır.
Bir Öneri; Normalleşme
Genel tabloya bakıldığında engelliler ve aileleri ne istiyor sorusunun net bir cevabı oluşmamıştır. Bu sorunun neredeyse her engel grubuna, her stk yapılanmasına, ideolojik düşünceye göre bir cevaplar silsilesi bulunmaktadır. İşte bu durum sorunun mevcudiyetinden nemalanma sorununun hem kaynağı hemde dayanağıdır. Devletin işleyişi içinde temsil ettiği kitlenin kazanımlarını en üst düzeyde tutmakla yükümlü olan stklar bunun yerine temsil ettikleri kitlelerinin sorunlarının oluşturduğu arabesk ortamı sürekli gündemde tutmaktadırlar. Çünkü orada çözüm bir disiplin oluşturma bilincinin sonucu değil, kendi kişisel yüksek kabiliyetlerinin bir tezahürüdür! İşte bu çarpık yaklaşım biçimi, bu ikircilikli tutum normalleşmenin önündeki en büyük engellerdir.
Bu süreçte normalleşme; engelli bireyin taleplerinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan diğer bireylerin taleplerinden farklı olmadığı, vatandaş olmanın doğal bir sonucu olduğu bağlamında yeni bir yol ayrımını ifade etmektedir. Evet engelliler fiziki, sosyal, iletişimsel vb. alanlarda pek çok sorunla karşı karşıyadırlar ama hiçbir sorun bir insanın mağduriyetinden önemli değildir. Üstelik normalleşme bilinçaltında kalan karanlık ötekileştirici kalıntıları yokedecek berraklıkta bir yoldur.
Normalleşme; amasız, fakatsız, lakinsiz samimi ve ortak bir dil arayışının adıdır.