O bir.... O bir .... O bir... Diye başlardı beyazın programı, eski yıllarda... Bazı engelli arkadaşları Teatral biçimde yazmayı denemiştim eskiden.. Tanımlamaya çalıştığım arkadaşlarımı, önce temel engelli özelliklerini sıfatlarla, tanımlamaya çalışacaktım… En sona da mesleki yada temel insani yönlerini ele alıp, tek bir engelli koyacaktım.. Sonra iş tıkandı… Bunlar kalanlar…
Tabi biraz elden geçirdim… Hepinize bir önerim var: Bu oyunu birlikte bitirelim… Burada benim sıraladığım, karakterini kalın çizgilerle belirttiğim her engelli gurubuna herkesin itiraz hakkı var…
Yanlış olmuş, eksik olmuş, birbirine girmiş deme hakkı var herkesin.. Bende ekleme yapmak istiyorum deme hakkı da var, yazmak isteyenlerin.. Burada benim istediğimse; Bu kişiliklerin içlerini dolduracak, anekdotlar, hikayeler, anılar, masallar, konuşma metinleri…
Bu oyun, anonim bir eser olsun… Bizim olsun… Ne dersiniz?
1- O bir DİNAZOR, Engelli.. Hiç yürümemiş, görmemiş, duymamış, yani tam olmamış hiç... O böyle bir yaşama alışmış (?). Artık hiç koşmak istemiyor, hiç görmek istemiyor, hiç duymak istemiyor(muş?) O böylesine alışmış(?).. Fark etmiyormuş yani… Mış, muş, falan ve filan...
2- O bir KIYASÇI, Engelli... O, görmeyen yanında ortopedik, ortopedik yanında duymayan, duymayan yanında görmeyendir. Kafası iyi çalışır (?)... Kendinden kötü olanların olduğunu bilmek(!) , onun iyi olmasına yeter. O hep daha beter durumda olanı düşünür… Onun ‘’daha beter sınırının’’, sınırlarından hepimizin korkması lazım sanırım… Her şeye daha beteri var gözüyle bakar çünkü… Kimseye de zararları yoktur aslında, tabi onları dinlemediğiniz sürece…
3- O bir KEŞİŞ, Engelli. O kendini tanrının sevgili kulu olarak görür.. Sınav yeri olan bu fani dünyada başarılı olanlara, isyan etmeyenlere öte dünyada akıl almaz zenginlikler/güzellikler bağışlanacağı bilgisine/inancına sahiptir.. Bir kolu yok, ayağı tutmuyor, beli kırık… Ne keder, ne gam ... Ne mutlu ona ki, ’’ben seçilmişim’’ duygusu içindedir… Şükürcülük biraz ütopik bir durum… Aslında dünyadaki bütün inançlarda acı çekmek, acıya katlanarak ruhu terbiye etmek, çekilen acıların sonunda da ödüllendirilmek vardır. Hatta tanrıya yada büyük cennete bile bu yönden ulaşılacağına inanan çok büyük sayıda insan var yeryüzünde… Bir farkla ama; Engelli olanları tanrı seçiyor. Engelli kişiye acıya katlanıp arınmak düşüyor.
Yani engellinin seçme şansı yok. Keşişlikte ise, kişinin bu yolu seçmesi, kendi özgür iradesine bağlı… Orada biraz çelişki var… Olsun yaaaa, engelli keşişlik, bu yolun doruk noktası olur bence…
4 -O bir İSYANKAR, Engelli.. Ona göre, herkes suçludur. Engelli olmasında herkesin, ama herkesin suçu vardır… Suçu olmasa bile sessiz kalarak, suça ortaklık etmiştir herkes. İnandığı halde, tanrı bile suçludur. Onu seçmiştir çünkü… Niye başkasını değil de kendisini seçmiştir? Onun bir sürü iyi nitelikleri olmasına rağmen, sadaka vermesine, iyilikler yapmasına rağmen, engelli olmak için onu seçmek başlı başına hatadır. Oysa Ülkemizde engelli olmayı hak eden o kadar çok kişi vardır ki… Bunca katil, bunca yetim hakkı yiyen varken… Bunca ırz düşmanı varken, onun engelli kalması kabul edilebilecek bir şey değildir. Sevdiği halde ailesi suçludur.. Arkadaşları, dostları, çevresi suçludur. Devlet suçludur… Suçsuz olan, acı çeken bir tek kendisidir… Her kes suçlu olmasa, onun acılarına merhem olurlardı! Herkes suçlu değilse bile onun engelli kalmasında, şu an dalga geçer gibi, onun karşısında sağlıklı olmaları, onu çileden çıkarmaya, isyan ettirmeye yetmektedir. Bunların ilacı yoktur… Bunlara dayanacak küp icat edilmedi daha…
5-O bir SUÇLU, Engelli… Kendisinin yada ailesinden birinin işlediği bir suçun bedelini ödemektedir. O işlenen suçun ne olduğunu gayet iyi bildiği için, başına geleni ‘’Allah’ın tokadı’’ olarak görür… Bu ilahi adalete de fazla isyan ederse daha beterinden korkmaktadır… Daha fazlasını bile hak ettiğini düşünür.. Karma duygusunun bir şekli deyip geçelim…
6-O bir MUTLU, Engelli.. Engelli doğmuş olmaktan, engelli kalmış olmaktan, ne kadar memnun olduğunu anlatmaya çalışır hep… Sakatlığın kötü/engelleyici olmadığını, aksine kendi gelişiminde çok olumlu etkileri olduğunu söyler … Özellikle kırsal kesimlerde ve beden gücü gerektiren işlerde çalışılan yerlerde, azda olsa düzenli bir gelire sahip olmak güzel bir şeydir… Bu düzenli gelir yaşamı kolaylaştırdığı gibi, sosyal bir statü ve tembellik özgürlüğü getirir insanı… Bunların karşılığı olan sakatlık bazen bir lütuf gibi görülebilir… Kendisiyle, ailesiyle, doğayla, sevgilisiyle, kitaplarıyla sevdikleriyle baş başa kalma zamanı daha çoktur engellinin… Yaşasın sakatlık derse bile, hiç şaşırmayın…’ ’Bir dönüm bostan, yan gel yat Osman’’ halleri yani…
7- O bir SİNYALCİ, Engelli… Neden, nasıl, niçin, ne kadar, ne zaman? Bu soruların anlamı yoktur… Engellidir ve engelli olanların isteme, dileme, göz hakkı vardır… Bodoslamadan dalar bunlar her yere… Valilerin, belediye başkanlarının, kaymakamların başlarının belasıdırlar… Bunlardan kurtuluş yoktur. Bunlardaki isteme azmine ve yöntemlerine her zaman hayranımdır. Bakanlık korumalarını bile terörize ederler. Bunlardan ancak vererek kurtulabilirsiniz. Dikkatli olmak gerek. Sinyalcilerin ne isteyeceği, kimden isteyeceği hiç belli olmaz…
8- O bir GÖLGE, Engelli … Aynı sinyalci engelli gibi, sorunların kökü, başı, onu ilgilendirmez. Ne söylesen, ne anlatsan, neye davet etsen, alacağın cevap bellidir; ’’Kusura bakma sakatım’. Bunlar bir tek, ‘’Hiçbir şeye karışma ‘’ sözünü dinlerler. Ha var, ha yok… Ne var, ne yok… Hep aklıma Orhan Veli’nin Süleyman Efendisi gelir, bu kişileri düşündükçe…
9- O bir ŞİŞİRİLMİŞ, Engelli… Aaa bak ne güzel öğrendi okumayı…. Aaaa bak ne güzel bitirdi okulunu…. Aaaa bak ne güzel, bir işe girdi… Aaaa bak ne güzel, evlendi… Çocukları doğdu, ev sahibi oldu, ehliyet aldı, arabası oldu vs. vs. Aferine, alkış istemeye alışmış bir engellidir. Bak onun yaptığını sağlamlar bile yapamıyor… Aferin adama/kadına.. Alkışlanır ancak bunlar. Hepimiz sizinle gurur duyuyoruz… İlk eleştiri yada hafife almada tökezlerler. Alkış olmayınca yönlerini, hedeflerini şaşırırlar.. Alkışı İstemeye başlar, vermezsen de, ana avrat küfrederler. Her şeydeki gibi işte, hormonun iyisi olmaz… Doğal gelişim en iyisidir…
10- O bir STAR/GIRGIR, Engelli… Toplumda moda olan şeyleri, engelliler içinde yaşamaya çalışır… İlgi çekmek için bir yönünü geliştirir.. Ünlü olma duygusu ile yanıp kavrulur… Çapkınlık, canlar yakmak, hayranları olmak… Olmasa bile oluşturmaya çalışmak, hayalini kurmak, öyle sanmak varmış gibi göstermek, yalan söylemek … İnsana özgü şey bunlar… Toplumdaki her kesimin bir yansıması elbet olacak engelliler içinde… Ayrıca engelli dışındaki insanların da hep başarıyı yakaladığı söylenemez. Bazıları Cem Yılmaz kadar gırgırdır. İnsanları güldürmek gibi bir görevleri olduğunu sanırlar. Banu gibi kendisini rezil etmesinler yeter… Severim ben onları yaaa…
11- O bir CAZGIR , Engelli… Hemen toplumun can alıcı yerini bulur ve nokta atışını yapar. Genellikle tersten alır her şeyi… Düğündeyseniz cenazeden, cenazedeyseniz düğünden bahseder. Mutluysanız, mutluluğun anlamı olmadığı, mutsuzsanız ötenazi hakkınız olduğu söylenir bu kişi tarafından size… Dikkat, size söyler, kendisine değil… O etrafa yaydığı düşünceleri bir gün bile düşünse, ilk başta kendisi etkilenirdi…O söylediklerinden etkilenmez… O aksine düşünce ve ironi yaparak öne geçmeye çalışır… Bağıra çağıra, ezber bozan, ama aslında hiç anlamı olmayan ortada ne varsa, ona muhalefet eden söylemleri, eylemleri olan kişidir. Sabun gibidir yani, ele avuca da gelmez, elde avuçta da tutulmaz… Bir nevi makyevelist kişiliktir bu tipler.
Girdiği her toplumu dağıtmayı becerebilen engellidir… Gerçi bu tip her kesimde acayip bolca bulunur.. Ancak toplumumuza has bir özellik olan ‘’ bağırana yol verelim , belki arkasına teneke bağlar güleriz, eğleniriz’’ mantığı ile, cazgır engellinin öne çıkma arzusu kolayca uyuştuğu için, bu tipin önü açılmaktadır.
12- O bir VAZGEÇMİŞ, Engelli.. Dünyadaki her tür hakkından vazgeçmiştir… Tüm alacaklarından, oluşan ve oluşacak tüm haklarından feragat etmiştir… Tüm borçlarını ödemiştir…O kendini yok sayar, insanlarında onu görmesinden rahatsız olur… İnsanların onu rahatsız etmemesi için, hiçbir şeye sahip olmak istemez. O kendinden vazgeçmiş, huzuru, rahatı, kendini yok saydırmakta bulmuştur. O içinde bulunduğu derinlikten çıkarılmaya karşı müthiş dirençlidirler… Bu zorla tutunmaya, illa yaşamak duyusuna, iğrenç bir olay gibi bakarlar… Ölmesi gereken ölmelidir… Yaşaması gerekende iyi yaşamalı. Kendi elleri ile bir sona hazır olmadıklarından katlanırlar yaşama. Hele bir de felsefi derinlik varsa, mutlu oldukları bile söylenebilir… Aç gözlülüğe bir isyandır… Yada vermenin, gerekirse bir hırka bir lokmaya düşecek kadar vermenin doruğudur… Bak ben bunlara laf etmem, ettirmem de arkadaş.
13- O bir İSTEKLİ, Engelli.. Üzerine titrenilmesinden, ilgiden memnun o… Hele bir de ileriye dönük hayalleri yoktuysa bu duruma düşmeden önce, değmeyin keyfine onun… Kim ister iyileşmeyi bundan sonra? İyileşince gelecek sorumluluklardan kurtulmanın, baskıdan sıyrılmanın en kolay yolu engelli kalmak… Sürekli olarak çocuk kalmanın, küçük bir çocuk gibi ilgi görmenin tek yolu engelli kalmaktır. İyileşmemek için dua eden bile gördüm ben… Bunlar dayaklık işte…
14- O bir kalender, çılgın, dost, arkadaş… O bir çeşme, bilge, sanatçı, sanat sever… O bir insan … O bir ana/baba, sevgili, can/canan… O bir yoldaş be …
NOT: Ekonomik olarak ‘’Kurban’’ deyin sağlam olan, ezilenlere… Koyun bakalım klişeleri, değişen bir şey var mı bir bakın?
Tabi biraz elden geçirdim… Hepinize bir önerim var: Bu oyunu birlikte bitirelim… Burada benim sıraladığım, karakterini kalın çizgilerle belirttiğim her engelli gurubuna herkesin itiraz hakkı var…
Yanlış olmuş, eksik olmuş, birbirine girmiş deme hakkı var herkesin.. Bende ekleme yapmak istiyorum deme hakkı da var, yazmak isteyenlerin.. Burada benim istediğimse; Bu kişiliklerin içlerini dolduracak, anekdotlar, hikayeler, anılar, masallar, konuşma metinleri…
Bu oyun, anonim bir eser olsun… Bizim olsun… Ne dersiniz?
1- O bir DİNAZOR, Engelli.. Hiç yürümemiş, görmemiş, duymamış, yani tam olmamış hiç... O böyle bir yaşama alışmış (?). Artık hiç koşmak istemiyor, hiç görmek istemiyor, hiç duymak istemiyor(muş?) O böylesine alışmış(?).. Fark etmiyormuş yani… Mış, muş, falan ve filan...
2- O bir KIYASÇI, Engelli... O, görmeyen yanında ortopedik, ortopedik yanında duymayan, duymayan yanında görmeyendir. Kafası iyi çalışır (?)... Kendinden kötü olanların olduğunu bilmek(!) , onun iyi olmasına yeter. O hep daha beter durumda olanı düşünür… Onun ‘’daha beter sınırının’’, sınırlarından hepimizin korkması lazım sanırım… Her şeye daha beteri var gözüyle bakar çünkü… Kimseye de zararları yoktur aslında, tabi onları dinlemediğiniz sürece…
3- O bir KEŞİŞ, Engelli. O kendini tanrının sevgili kulu olarak görür.. Sınav yeri olan bu fani dünyada başarılı olanlara, isyan etmeyenlere öte dünyada akıl almaz zenginlikler/güzellikler bağışlanacağı bilgisine/inancına sahiptir.. Bir kolu yok, ayağı tutmuyor, beli kırık… Ne keder, ne gam ... Ne mutlu ona ki, ’’ben seçilmişim’’ duygusu içindedir… Şükürcülük biraz ütopik bir durum… Aslında dünyadaki bütün inançlarda acı çekmek, acıya katlanarak ruhu terbiye etmek, çekilen acıların sonunda da ödüllendirilmek vardır. Hatta tanrıya yada büyük cennete bile bu yönden ulaşılacağına inanan çok büyük sayıda insan var yeryüzünde… Bir farkla ama; Engelli olanları tanrı seçiyor. Engelli kişiye acıya katlanıp arınmak düşüyor.
Yani engellinin seçme şansı yok. Keşişlikte ise, kişinin bu yolu seçmesi, kendi özgür iradesine bağlı… Orada biraz çelişki var… Olsun yaaaa, engelli keşişlik, bu yolun doruk noktası olur bence…
4 -O bir İSYANKAR, Engelli.. Ona göre, herkes suçludur. Engelli olmasında herkesin, ama herkesin suçu vardır… Suçu olmasa bile sessiz kalarak, suça ortaklık etmiştir herkes. İnandığı halde, tanrı bile suçludur. Onu seçmiştir çünkü… Niye başkasını değil de kendisini seçmiştir? Onun bir sürü iyi nitelikleri olmasına rağmen, sadaka vermesine, iyilikler yapmasına rağmen, engelli olmak için onu seçmek başlı başına hatadır. Oysa Ülkemizde engelli olmayı hak eden o kadar çok kişi vardır ki… Bunca katil, bunca yetim hakkı yiyen varken… Bunca ırz düşmanı varken, onun engelli kalması kabul edilebilecek bir şey değildir. Sevdiği halde ailesi suçludur.. Arkadaşları, dostları, çevresi suçludur. Devlet suçludur… Suçsuz olan, acı çeken bir tek kendisidir… Her kes suçlu olmasa, onun acılarına merhem olurlardı! Herkes suçlu değilse bile onun engelli kalmasında, şu an dalga geçer gibi, onun karşısında sağlıklı olmaları, onu çileden çıkarmaya, isyan ettirmeye yetmektedir. Bunların ilacı yoktur… Bunlara dayanacak küp icat edilmedi daha…
5-O bir SUÇLU, Engelli… Kendisinin yada ailesinden birinin işlediği bir suçun bedelini ödemektedir. O işlenen suçun ne olduğunu gayet iyi bildiği için, başına geleni ‘’Allah’ın tokadı’’ olarak görür… Bu ilahi adalete de fazla isyan ederse daha beterinden korkmaktadır… Daha fazlasını bile hak ettiğini düşünür.. Karma duygusunun bir şekli deyip geçelim…
6-O bir MUTLU, Engelli.. Engelli doğmuş olmaktan, engelli kalmış olmaktan, ne kadar memnun olduğunu anlatmaya çalışır hep… Sakatlığın kötü/engelleyici olmadığını, aksine kendi gelişiminde çok olumlu etkileri olduğunu söyler … Özellikle kırsal kesimlerde ve beden gücü gerektiren işlerde çalışılan yerlerde, azda olsa düzenli bir gelire sahip olmak güzel bir şeydir… Bu düzenli gelir yaşamı kolaylaştırdığı gibi, sosyal bir statü ve tembellik özgürlüğü getirir insanı… Bunların karşılığı olan sakatlık bazen bir lütuf gibi görülebilir… Kendisiyle, ailesiyle, doğayla, sevgilisiyle, kitaplarıyla sevdikleriyle baş başa kalma zamanı daha çoktur engellinin… Yaşasın sakatlık derse bile, hiç şaşırmayın…’ ’Bir dönüm bostan, yan gel yat Osman’’ halleri yani…
7- O bir SİNYALCİ, Engelli… Neden, nasıl, niçin, ne kadar, ne zaman? Bu soruların anlamı yoktur… Engellidir ve engelli olanların isteme, dileme, göz hakkı vardır… Bodoslamadan dalar bunlar her yere… Valilerin, belediye başkanlarının, kaymakamların başlarının belasıdırlar… Bunlardan kurtuluş yoktur. Bunlardaki isteme azmine ve yöntemlerine her zaman hayranımdır. Bakanlık korumalarını bile terörize ederler. Bunlardan ancak vererek kurtulabilirsiniz. Dikkatli olmak gerek. Sinyalcilerin ne isteyeceği, kimden isteyeceği hiç belli olmaz…
8- O bir GÖLGE, Engelli … Aynı sinyalci engelli gibi, sorunların kökü, başı, onu ilgilendirmez. Ne söylesen, ne anlatsan, neye davet etsen, alacağın cevap bellidir; ’’Kusura bakma sakatım’. Bunlar bir tek, ‘’Hiçbir şeye karışma ‘’ sözünü dinlerler. Ha var, ha yok… Ne var, ne yok… Hep aklıma Orhan Veli’nin Süleyman Efendisi gelir, bu kişileri düşündükçe…
9- O bir ŞİŞİRİLMİŞ, Engelli… Aaa bak ne güzel öğrendi okumayı…. Aaaa bak ne güzel bitirdi okulunu…. Aaaa bak ne güzel, bir işe girdi… Aaaa bak ne güzel, evlendi… Çocukları doğdu, ev sahibi oldu, ehliyet aldı, arabası oldu vs. vs. Aferine, alkış istemeye alışmış bir engellidir. Bak onun yaptığını sağlamlar bile yapamıyor… Aferin adama/kadına.. Alkışlanır ancak bunlar. Hepimiz sizinle gurur duyuyoruz… İlk eleştiri yada hafife almada tökezlerler. Alkış olmayınca yönlerini, hedeflerini şaşırırlar.. Alkışı İstemeye başlar, vermezsen de, ana avrat küfrederler. Her şeydeki gibi işte, hormonun iyisi olmaz… Doğal gelişim en iyisidir…
10- O bir STAR/GIRGIR, Engelli… Toplumda moda olan şeyleri, engelliler içinde yaşamaya çalışır… İlgi çekmek için bir yönünü geliştirir.. Ünlü olma duygusu ile yanıp kavrulur… Çapkınlık, canlar yakmak, hayranları olmak… Olmasa bile oluşturmaya çalışmak, hayalini kurmak, öyle sanmak varmış gibi göstermek, yalan söylemek … İnsana özgü şey bunlar… Toplumdaki her kesimin bir yansıması elbet olacak engelliler içinde… Ayrıca engelli dışındaki insanların da hep başarıyı yakaladığı söylenemez. Bazıları Cem Yılmaz kadar gırgırdır. İnsanları güldürmek gibi bir görevleri olduğunu sanırlar. Banu gibi kendisini rezil etmesinler yeter… Severim ben onları yaaa…
11- O bir CAZGIR , Engelli… Hemen toplumun can alıcı yerini bulur ve nokta atışını yapar. Genellikle tersten alır her şeyi… Düğündeyseniz cenazeden, cenazedeyseniz düğünden bahseder. Mutluysanız, mutluluğun anlamı olmadığı, mutsuzsanız ötenazi hakkınız olduğu söylenir bu kişi tarafından size… Dikkat, size söyler, kendisine değil… O etrafa yaydığı düşünceleri bir gün bile düşünse, ilk başta kendisi etkilenirdi…O söylediklerinden etkilenmez… O aksine düşünce ve ironi yaparak öne geçmeye çalışır… Bağıra çağıra, ezber bozan, ama aslında hiç anlamı olmayan ortada ne varsa, ona muhalefet eden söylemleri, eylemleri olan kişidir. Sabun gibidir yani, ele avuca da gelmez, elde avuçta da tutulmaz… Bir nevi makyevelist kişiliktir bu tipler.
Girdiği her toplumu dağıtmayı becerebilen engellidir… Gerçi bu tip her kesimde acayip bolca bulunur.. Ancak toplumumuza has bir özellik olan ‘’ bağırana yol verelim , belki arkasına teneke bağlar güleriz, eğleniriz’’ mantığı ile, cazgır engellinin öne çıkma arzusu kolayca uyuştuğu için, bu tipin önü açılmaktadır.
12- O bir VAZGEÇMİŞ, Engelli.. Dünyadaki her tür hakkından vazgeçmiştir… Tüm alacaklarından, oluşan ve oluşacak tüm haklarından feragat etmiştir… Tüm borçlarını ödemiştir…O kendini yok sayar, insanlarında onu görmesinden rahatsız olur… İnsanların onu rahatsız etmemesi için, hiçbir şeye sahip olmak istemez. O kendinden vazgeçmiş, huzuru, rahatı, kendini yok saydırmakta bulmuştur. O içinde bulunduğu derinlikten çıkarılmaya karşı müthiş dirençlidirler… Bu zorla tutunmaya, illa yaşamak duyusuna, iğrenç bir olay gibi bakarlar… Ölmesi gereken ölmelidir… Yaşaması gerekende iyi yaşamalı. Kendi elleri ile bir sona hazır olmadıklarından katlanırlar yaşama. Hele bir de felsefi derinlik varsa, mutlu oldukları bile söylenebilir… Aç gözlülüğe bir isyandır… Yada vermenin, gerekirse bir hırka bir lokmaya düşecek kadar vermenin doruğudur… Bak ben bunlara laf etmem, ettirmem de arkadaş.
13- O bir İSTEKLİ, Engelli.. Üzerine titrenilmesinden, ilgiden memnun o… Hele bir de ileriye dönük hayalleri yoktuysa bu duruma düşmeden önce, değmeyin keyfine onun… Kim ister iyileşmeyi bundan sonra? İyileşince gelecek sorumluluklardan kurtulmanın, baskıdan sıyrılmanın en kolay yolu engelli kalmak… Sürekli olarak çocuk kalmanın, küçük bir çocuk gibi ilgi görmenin tek yolu engelli kalmaktır. İyileşmemek için dua eden bile gördüm ben… Bunlar dayaklık işte…
14- O bir kalender, çılgın, dost, arkadaş… O bir çeşme, bilge, sanatçı, sanat sever… O bir insan … O bir ana/baba, sevgili, can/canan… O bir yoldaş be …
NOT: Ekonomik olarak ‘’Kurban’’ deyin sağlam olan, ezilenlere… Koyun bakalım klişeleri, değişen bir şey var mı bir bakın?