Engelliler parti kurup siyasallaşamazlar mı? Haklarımızı bu şekilde elde edemez miyiz? [Tartışma]
Daha önceki bir sitede tartışmaya açtığım konuyu burada sizlerin de görüşlerine sunuyorum.
Yıllar önce TSD seçimlerini izlemeye gittiğimde 2 veya 3 adayın birbirlerini öyle ağır ve ağza alınmayacak sözlerle suçladığını görünce “yazık birlik olacakları yerde şu davranışlarına bak” deyerek TSD’den çok uzun süre elimi ayağımı çekmiş idim. Daha sonra yine bir vesile ile aynı derneğe gittiğimde yönetici koltuğunda oturanın başka bir yakışıksız davranışına şahit olmuştum. Bunun yanı sıra dernek tüzel kişiliği ile bağdaşması mümkün olmayan başka tutumlarını görünce bazı şeylerin TSD’de çok zor olduğuna dair kanaatim iyice pekişti. Lakin her zaman derim orası bizim ilk göz ağrımız ve bizim ana okulumuz. O nedenle, zaman zaman uzak durdumsa da, TSD ile ilişkimi hiçbir zaman bitirmedi, bitirmeye de niyetim yok zaten. Ancak geçen bu uzun süre zarfında gördüklerim ve duyduklarımdan şunu öğrendim ki bizler arasında birlik yok. Kabuumuza çekilmişiz, verilenle yetinmeyi alışkanlık haline getirmişiz, dır dır ediyoruz, şikayet ediyoruz ama bizlerde mücadele gücü yok. Bunun yerine bizde menfaat çatışması var, cehalet var. Mesela Çapa’da ufak bir büfe vardı ve o büfe için atılan iftiralar, suçlamalar, kulis faaliyetleri insanı şaşırtıyordu.
Biz sakatların/engellilerin/özürlülerin çoğunluğu maalesef yeterli eğitimi alamıyoruz. Bu durum ya ailemizin zorluklara göğüs gerememesinden, bizleri okula götürüp getirememesinden, ya da daha ziyade devletin bizlerin eğitimi için gerekli tedbir ve kolaylıkları almamasından, ya maddiyatsızlıktan, ya da engelli okusa bile bir işi gücü nasılsa olamayacak önyargısından kaynaklanıyor. Tabii eğitim eksikliğimizde rol oynayan başka etkenler de vardır. Öte yandan bizlerin maddi yapısına baktığımızda Türkiye’nin genel profili çerçevesinde ekseriyetimizin ve ailelerimizin maddi durumunun da çok da ahım şahım olmadığı görülmekte. Yani kaç tanemizin ailesinin maddi gücü rahmetli Sabancı gibi? Bırakın rahmetliyi, kaçımızın ailesinin maddi gücü engelli evladının dört dörtlük tedavi ve yetiştirilmesini sıkıntısız karşılayabilecek düzeyde? Biliyorum hem eğitim hem de maddiyat konularındaki sorularıma maalesef olumlu cevap vermeniz mümkün değil. Ailelerimiz sakat evlatlarına, özürlü evlatlarına, engelli evlatlarına (ben sakat lafını kullanmaktan korkmayan bu kelimeden ürkmeyen bir insanım, ancak içimizde bu kelimeden ürkenler olduğu için herkesin gönlü olsun diye engelli ve özürlü kelimelerini de kullanıyorum) şu veya bu nedenlerden ötürü yeteli eğitimi sağlayamayınca, buna bir de maddi yetersizlikler eklenince her zamanki gibi müracaatımızı devlet babamıza yapıyoruz, devlet babamızdan bu zorlukların ortadan kaldırılmasını istiyoruz haklı olarak. Haklı olarak diyorum zira adam kalkıyor gecekondusunu yapılaşmanın yasak olduğu dere yatağına yapıyor ve yağmur sonrasında oluşan selden ötürü gecekondusu hasar gördüğünde kalkıp devlet baba bana yardım etsin diyor haksız olarak. Mağduriyeti kendi cahilliğinden, laf dinlememesinden, kendi hatasından kaynaklanmasına rağmen adam büyük bir yüzsüzlükle devlet babadan yardım isterse bizler neden devlet babaya sarılmayalım? Neden devlet baba bize el uzatsın demeyelim? Neden devlet baba bizim eğitimimizde kolaylık göstersin, iş konusunda zorluklar çıkarmasın demeyelim? Bizlerin bu hale gelmesinde yani sakat olmamızda kendimizin hata oranı sanırım çok ama çok düşük. Yani kaçımız hız yapmamamız gerekirken hız yapıp da sakat kaldık? Kaçımız hayatımıza son vermek isterken sakat kaldık? Bizlerin sakatlığı büyük çoğunlukla bizlerin veya ailemizin olumsuz tutumlarından, hatalı davranışlarından kaynaklanmıyor, genellikle takdir-i ilahi bizimkisi. Bu nedenle bizler tabii ki devlet babaya sığınma hakkına sahibiz. Ancak geçmişten günümüze baktığımızda devlet babamız takribi 8,5 milyonluk bir engelli camiasının taleplerini yeterince dikkate almadığını görüyoruz. Bunun neticesinde engelli arkadaşımız okuldan ayrılmak zorunda bırakılıyor veya sınavı kazanan bir arkadaşımız ise öğretmenlik görevine başlatılmıyor, tekerlekleri ev dışında döndürmeye niyetlendiğimiz andan itibaren mimari engeller çıkıyor karşımıza sokakta veya sinemada. Örneklerin sayısını çoğaltmak tabii ki mümkün de ben sadece bir iki tanesini vurgulamak istedim sadece.
Bizler ne yapıyoruz peki, hakkımızı nasıl arıyoruz?İşte asıl önemli olan da burası bence. Başta TSD’den bahsettim. Hani kahve köşesinde otururken kurulma kararı alınan ve ilk zamanlar faaliyetini yağmur yağdığı zaman içine su dolan TSD’den. Tabii ki dernek az veya çok, iyi veya kötü bu güne kadar bir şeyler yapmıştır, dernek için hiçbir şey yapmadı demek doğru olmaz. En azından şimdiki binasına kavuştu. Haa derseniz ki bina bina mı, bina yakışıyor mu bize tabii ki yakışmıyor, çok daha nezih bir yer olması gerek ancak içine yağmur suyu dolan baraka ile tabii ki mukayese bile edilmez. Tabii sosyal aktiviteler ve bunun için gerekli alt yapı bizler için önemli ancak asıl önemli olan sorunlarımıza ciddi manada neşter vurulması. TSD veya mevcut sair derneklerin bizlerin dertlerine yeterince çözüme kavuşturamadıkları kanaatindeyim. Öncelikle TSD’den başlamak istiyorum. Kendim de dahil olmak üzere iyi veya kötü, az veya çok hayatta kendimize çeki düzen verebilme, iş güç sahibi olabilme imkanını yakalamış sakatlar dernekten ellerini ayaklarını çektiler veya çekmek zorunda bırakıldılar. Derneğin yıllarca ehil olmayan kişilerin tasarrufuna bırakıldığını düşünüyorum. Yöneticilerin cehaletlerine bizzat bir iki olayda ben şahit oldum. Derneğin haklarımızın savunulmasında bizleri peşinden sürükleyemediği kanaatindeyim. Tabii dernek derken sadece TSD’yi kast etmiyorum, bakıyorum da diğer derneklerin de öyle ahım şahım faaliyetlerini göremiyorum. Amalar federasyonu mesela ne yapar, ne eder? Fiziksel Engelliler Vakfı mesela hangi sorunumuza kökten çare buldu? TSD’yi misal olarak göstermemin tek nedeni bu dernek içinde daha fazla bulunmamdan kaynaklanmaktadır. Bu derneklerin hiç birini dışlamıyorum, az veya çok mutlaka ki faydaları olmuştur lakin bu fayda seviyesi istenilen düzeyde mi, mesele burada. Yılın sadece birkaç gününde göstermelik kutlamalar, göstermelik yürüyüşler ve çelenk koymalar soruyorum bizlere şu ana kadar ne kazandırdı? Forum sayfalarını okuyunca envai çeşit dert içerisinde kahrolduğumuzu görüyoruz. Ama çarelerimize derman bulamıyoruz. Dediğim gibi bu derman derneklerin öncülüğünde aranılması gerekirken bakıyorsunuz ki TSD suskunluk içerisinde, bir miskinlik hakim olmuş derneğe. Kurban Bayramı maddi açıdan mağdur olan kardeşlerimiz için bulunmaz bir nimet. Bu sene de o bahsettikleri hengame yaşanacak mı, daha doğrusu bu sene de kurban organizasyonu var mıdır bilemiyorum ancak daha önceki yıllarda TSD deki kurban keşmekeşinden insanlar rahatsız idi. Hak etmeyen kişilere kurban etinin dağıtıldığı ve fakr-u zaruret içerisinde bulunanların ise kurban eti alamadıkları söylenirdi. Organizasyonun rezilliği ise işin bir başka üzücü boyutu imiş. Dediğim gibi ben görmedim bunları sadece duydum. Oysa TSD mükemmel bir organizasyon yapabilirdi. Kendi imkanları ile bunu beceremiyor ise gidip kendileri ile konuşulur ve Deniz Feneri, Kızılay gibi organizasyonlar üzerinden, onlar vasıtası ile bunu gerçekleştirebilirdi. Haaa bu sene böyle güzel bir organizasyon yapacaklar ise, geçmiş yılların rivayet edilen rezaletini bu sene bertaraf edeceklerse kendilerini tebrik ederim tabii ki. Öte yandan derneğin bir resmi web sitesi var. Görünüşte var da yok aslında. Koca bir dernek, yılların ilk göz ağrısı ama geldiği duruma bakın. Neden peki? Bence TSD ehil kişiler tarafından yönetilmiyor da ondan. Ben yaştakiler Prof.Dr.Rıdvan Ege adını hemen tanırlar. Bildiğim kadarıyla halen hayatta ve 83 yaşındaki hocamıza Allah uzun ömür versin. Hocamız birçok derneğin başında idi ve bu derneklerin hepsi de iyi kötü amaçlarına ulaşmışlardı. Mesela Trafik Kazaları Yardım Vakfının ana yollardaki istasyon ve sağlık kurumlarının kurulmasında bu hocanın başrol oynadığını söylemeye gerek yok. Ama bizimkilerin böyle bir örnek uygulamaları hangisi acaba? T.Sakatlar Derneği’nin Rıdvan Ege gibi bir başkanı ne zaman oldu?
Bunları yazmaktaki amacım TSD’yi kritik etmek değil zira TSD ile ilgili kritiğimi zaten ilgili yerde belirttim. Bunları yazmaktaki amacım derneğin maalesef dertlerimize çare olamadığını vurgulamak ve ciddi manada bir tartışma başlatmak, bizlerin biraz fikir jimnastiği yapmasını sağlamak. Dernekler vasıtası ile dertlerimize çare bulamayınca ne yaptık peki? Konuya el atan veya atmış gibi gözüken parti veya partilere yamandık. Yamandığımız bu partiler vasıtası ile dertlerimize belki bir çare buluruz, sorunlarımızı bu kişiler vasıtası ile çözeriz dedik. Soruyorum sizlere Sn.Lokman Ayva’dan yeterli faydayı sağladık mı?Bence hayır. İstanbul’da halen açık olan fuara Çarşamba günü gittiğimde MHP standındaki ama arkadaşla biraz laflayınca ama arkadaşımızın fuarın amacına uygun olarak vitrine yerleştirilen manken olduğunu anlamak hiç de zor olmadı. AKP standında ben özürlü kimse göremedim, belki WC’ye filan gitmişti o an. Ama Fatih Belediyesinin standındaki bayanın belediyenin özürlüler komisyonunun hiçbir iş yapmadığını başı ile ima ettiğini daha önce bir başka forum konusunda anlatmıştım. Bunlar benim gördüğüm iki partinin standında olan bitenler. Ama orda CHP veya DYP, ANAP gibi bir başka partilerin de standı olmuş olsa bile inanın manzara ve tutum hiç de farklı olmayacak idi. Bunları şunun için yazıyorum bugüne kadar siyasilerin hiç biri bizlerin dertlerine maalesef mehlem olamamış ve yaşamımızı kolaylaştıramamışlardır. Bu yönde yeterli adımları atmamışlardır.
Bizlerin arasında her siyasi düşünceden arkadaş vardır ve demokrasilerde olması gereken de budur. Aramızda devrimci de vardır, ülkücü de, akıncı da, komünist de, faşist de, liberal de, muhafazakar da. Kısacası aramızda sağ görüşlü de var sol görüşlü de. Ama ben yine eminim ki ister devrimci, ister komünist, ister ülkücü, ister akıncı görüşe sahip olsun, engelli arkadaşlarımızın hiçbiri engellilerin çektiği sıkıntılardan hoşnut değildir, hepsi iş bulma konusundaki çilemizden rahatsızdır, dertlerimizin sona ermesini istiyorlardır. Yani sıkıntılarımız söz konusu olduğunda eminim ki hangi görüşü paylaşırsak paylaşalım, birlik olmamamız ve beraber hareket etmememiz için hiçbir neden yok. Bizler burada darbe alacaksak bu darbeyi sadece içeriden alırız, ufak menfaatler uğruna davamızı ikinci plana itmez isek teferruatların üzerinden gelebiliriz diye düşünüyorum. Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye nüfusunun %12’den fazlası engelli olup bu oran da yaklaşık 8,5 milyon kişiye tekabül etmekte. 8,5 milyon engellinin de anası, babası, kardeşi ve yakın akrabaları ile birlikte kaç milyon kişiye ulaştığını, sahip oldukları oy potansiyelini varın siz düşünün. Düşünün ama iyi düşünün. Başka partilere yamanarak onların bize verdikleri ile yetinmek mi daha iyi, yoksa tüm engellilerin dertlerini bertaraf etmek için birlik olup sayasallaşmak yoluyla kimseye muhtaç olmadan ve kimseye yamanma ihtiyacı hissetmeden dertlerimizi halletmek mi daha iyi?
Kısacası bizler öncelikle kendi dertlerimizi bertaraf etmek için hangi görüşten olursa olsun bir araya gelip siyasallaşabilir miyiz? Siyasallaşma derken tabii ki kast ettiğim engellilerin sorunlarını öncelikle çözmek amacıyla bağımsız bir parti kurabilir miyiz?
Sohbete zaman zaman girip genelde izleyici konumunda odada konuşulanları takip ediyorum. Bakıyorum da konuşulanlar tüm sohbet kanallarında olduğu gibi incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler. Tabii zaman zaman stres atmak için makara kukara da yapmak gerek ancak gırgır şamata yaparken bir yandan da dertlerimize sahip çıkmak, çözüm üretmek, hareket yapmak ve bu konularda ısrarcı olmak gerek. Ben zamanın pısırıklık zamanı değil aksiyon zamanı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de “çok iyi olur” veya “olmaz mümkün değil” şeklinde laf olsun torba dolsun misali yazılar yerine ciddi manada görüşler belirtirseniz daha makbule geçecektir. Unutmayın her şeyi çeken bilir, böyle olunca da bize bizden başka hiç kimsenin faydası olamaz.
Saygılarımla,
Daha önceki bir sitede tartışmaya açtığım konuyu burada sizlerin de görüşlerine sunuyorum.
Yıllar önce TSD seçimlerini izlemeye gittiğimde 2 veya 3 adayın birbirlerini öyle ağır ve ağza alınmayacak sözlerle suçladığını görünce “yazık birlik olacakları yerde şu davranışlarına bak” deyerek TSD’den çok uzun süre elimi ayağımı çekmiş idim. Daha sonra yine bir vesile ile aynı derneğe gittiğimde yönetici koltuğunda oturanın başka bir yakışıksız davranışına şahit olmuştum. Bunun yanı sıra dernek tüzel kişiliği ile bağdaşması mümkün olmayan başka tutumlarını görünce bazı şeylerin TSD’de çok zor olduğuna dair kanaatim iyice pekişti. Lakin her zaman derim orası bizim ilk göz ağrımız ve bizim ana okulumuz. O nedenle, zaman zaman uzak durdumsa da, TSD ile ilişkimi hiçbir zaman bitirmedi, bitirmeye de niyetim yok zaten. Ancak geçen bu uzun süre zarfında gördüklerim ve duyduklarımdan şunu öğrendim ki bizler arasında birlik yok. Kabuumuza çekilmişiz, verilenle yetinmeyi alışkanlık haline getirmişiz, dır dır ediyoruz, şikayet ediyoruz ama bizlerde mücadele gücü yok. Bunun yerine bizde menfaat çatışması var, cehalet var. Mesela Çapa’da ufak bir büfe vardı ve o büfe için atılan iftiralar, suçlamalar, kulis faaliyetleri insanı şaşırtıyordu.
Biz sakatların/engellilerin/özürlülerin çoğunluğu maalesef yeterli eğitimi alamıyoruz. Bu durum ya ailemizin zorluklara göğüs gerememesinden, bizleri okula götürüp getirememesinden, ya da daha ziyade devletin bizlerin eğitimi için gerekli tedbir ve kolaylıkları almamasından, ya maddiyatsızlıktan, ya da engelli okusa bile bir işi gücü nasılsa olamayacak önyargısından kaynaklanıyor. Tabii eğitim eksikliğimizde rol oynayan başka etkenler de vardır. Öte yandan bizlerin maddi yapısına baktığımızda Türkiye’nin genel profili çerçevesinde ekseriyetimizin ve ailelerimizin maddi durumunun da çok da ahım şahım olmadığı görülmekte. Yani kaç tanemizin ailesinin maddi gücü rahmetli Sabancı gibi? Bırakın rahmetliyi, kaçımızın ailesinin maddi gücü engelli evladının dört dörtlük tedavi ve yetiştirilmesini sıkıntısız karşılayabilecek düzeyde? Biliyorum hem eğitim hem de maddiyat konularındaki sorularıma maalesef olumlu cevap vermeniz mümkün değil. Ailelerimiz sakat evlatlarına, özürlü evlatlarına, engelli evlatlarına (ben sakat lafını kullanmaktan korkmayan bu kelimeden ürkmeyen bir insanım, ancak içimizde bu kelimeden ürkenler olduğu için herkesin gönlü olsun diye engelli ve özürlü kelimelerini de kullanıyorum) şu veya bu nedenlerden ötürü yeteli eğitimi sağlayamayınca, buna bir de maddi yetersizlikler eklenince her zamanki gibi müracaatımızı devlet babamıza yapıyoruz, devlet babamızdan bu zorlukların ortadan kaldırılmasını istiyoruz haklı olarak. Haklı olarak diyorum zira adam kalkıyor gecekondusunu yapılaşmanın yasak olduğu dere yatağına yapıyor ve yağmur sonrasında oluşan selden ötürü gecekondusu hasar gördüğünde kalkıp devlet baba bana yardım etsin diyor haksız olarak. Mağduriyeti kendi cahilliğinden, laf dinlememesinden, kendi hatasından kaynaklanmasına rağmen adam büyük bir yüzsüzlükle devlet babadan yardım isterse bizler neden devlet babaya sarılmayalım? Neden devlet baba bize el uzatsın demeyelim? Neden devlet baba bizim eğitimimizde kolaylık göstersin, iş konusunda zorluklar çıkarmasın demeyelim? Bizlerin bu hale gelmesinde yani sakat olmamızda kendimizin hata oranı sanırım çok ama çok düşük. Yani kaçımız hız yapmamamız gerekirken hız yapıp da sakat kaldık? Kaçımız hayatımıza son vermek isterken sakat kaldık? Bizlerin sakatlığı büyük çoğunlukla bizlerin veya ailemizin olumsuz tutumlarından, hatalı davranışlarından kaynaklanmıyor, genellikle takdir-i ilahi bizimkisi. Bu nedenle bizler tabii ki devlet babaya sığınma hakkına sahibiz. Ancak geçmişten günümüze baktığımızda devlet babamız takribi 8,5 milyonluk bir engelli camiasının taleplerini yeterince dikkate almadığını görüyoruz. Bunun neticesinde engelli arkadaşımız okuldan ayrılmak zorunda bırakılıyor veya sınavı kazanan bir arkadaşımız ise öğretmenlik görevine başlatılmıyor, tekerlekleri ev dışında döndürmeye niyetlendiğimiz andan itibaren mimari engeller çıkıyor karşımıza sokakta veya sinemada. Örneklerin sayısını çoğaltmak tabii ki mümkün de ben sadece bir iki tanesini vurgulamak istedim sadece.
Bizler ne yapıyoruz peki, hakkımızı nasıl arıyoruz?İşte asıl önemli olan da burası bence. Başta TSD’den bahsettim. Hani kahve köşesinde otururken kurulma kararı alınan ve ilk zamanlar faaliyetini yağmur yağdığı zaman içine su dolan TSD’den. Tabii ki dernek az veya çok, iyi veya kötü bu güne kadar bir şeyler yapmıştır, dernek için hiçbir şey yapmadı demek doğru olmaz. En azından şimdiki binasına kavuştu. Haa derseniz ki bina bina mı, bina yakışıyor mu bize tabii ki yakışmıyor, çok daha nezih bir yer olması gerek ancak içine yağmur suyu dolan baraka ile tabii ki mukayese bile edilmez. Tabii sosyal aktiviteler ve bunun için gerekli alt yapı bizler için önemli ancak asıl önemli olan sorunlarımıza ciddi manada neşter vurulması. TSD veya mevcut sair derneklerin bizlerin dertlerine yeterince çözüme kavuşturamadıkları kanaatindeyim. Öncelikle TSD’den başlamak istiyorum. Kendim de dahil olmak üzere iyi veya kötü, az veya çok hayatta kendimize çeki düzen verebilme, iş güç sahibi olabilme imkanını yakalamış sakatlar dernekten ellerini ayaklarını çektiler veya çekmek zorunda bırakıldılar. Derneğin yıllarca ehil olmayan kişilerin tasarrufuna bırakıldığını düşünüyorum. Yöneticilerin cehaletlerine bizzat bir iki olayda ben şahit oldum. Derneğin haklarımızın savunulmasında bizleri peşinden sürükleyemediği kanaatindeyim. Tabii dernek derken sadece TSD’yi kast etmiyorum, bakıyorum da diğer derneklerin de öyle ahım şahım faaliyetlerini göremiyorum. Amalar federasyonu mesela ne yapar, ne eder? Fiziksel Engelliler Vakfı mesela hangi sorunumuza kökten çare buldu? TSD’yi misal olarak göstermemin tek nedeni bu dernek içinde daha fazla bulunmamdan kaynaklanmaktadır. Bu derneklerin hiç birini dışlamıyorum, az veya çok mutlaka ki faydaları olmuştur lakin bu fayda seviyesi istenilen düzeyde mi, mesele burada. Yılın sadece birkaç gününde göstermelik kutlamalar, göstermelik yürüyüşler ve çelenk koymalar soruyorum bizlere şu ana kadar ne kazandırdı? Forum sayfalarını okuyunca envai çeşit dert içerisinde kahrolduğumuzu görüyoruz. Ama çarelerimize derman bulamıyoruz. Dediğim gibi bu derman derneklerin öncülüğünde aranılması gerekirken bakıyorsunuz ki TSD suskunluk içerisinde, bir miskinlik hakim olmuş derneğe. Kurban Bayramı maddi açıdan mağdur olan kardeşlerimiz için bulunmaz bir nimet. Bu sene de o bahsettikleri hengame yaşanacak mı, daha doğrusu bu sene de kurban organizasyonu var mıdır bilemiyorum ancak daha önceki yıllarda TSD deki kurban keşmekeşinden insanlar rahatsız idi. Hak etmeyen kişilere kurban etinin dağıtıldığı ve fakr-u zaruret içerisinde bulunanların ise kurban eti alamadıkları söylenirdi. Organizasyonun rezilliği ise işin bir başka üzücü boyutu imiş. Dediğim gibi ben görmedim bunları sadece duydum. Oysa TSD mükemmel bir organizasyon yapabilirdi. Kendi imkanları ile bunu beceremiyor ise gidip kendileri ile konuşulur ve Deniz Feneri, Kızılay gibi organizasyonlar üzerinden, onlar vasıtası ile bunu gerçekleştirebilirdi. Haaa bu sene böyle güzel bir organizasyon yapacaklar ise, geçmiş yılların rivayet edilen rezaletini bu sene bertaraf edeceklerse kendilerini tebrik ederim tabii ki. Öte yandan derneğin bir resmi web sitesi var. Görünüşte var da yok aslında. Koca bir dernek, yılların ilk göz ağrısı ama geldiği duruma bakın. Neden peki? Bence TSD ehil kişiler tarafından yönetilmiyor da ondan. Ben yaştakiler Prof.Dr.Rıdvan Ege adını hemen tanırlar. Bildiğim kadarıyla halen hayatta ve 83 yaşındaki hocamıza Allah uzun ömür versin. Hocamız birçok derneğin başında idi ve bu derneklerin hepsi de iyi kötü amaçlarına ulaşmışlardı. Mesela Trafik Kazaları Yardım Vakfının ana yollardaki istasyon ve sağlık kurumlarının kurulmasında bu hocanın başrol oynadığını söylemeye gerek yok. Ama bizimkilerin böyle bir örnek uygulamaları hangisi acaba? T.Sakatlar Derneği’nin Rıdvan Ege gibi bir başkanı ne zaman oldu?
Bunları yazmaktaki amacım TSD’yi kritik etmek değil zira TSD ile ilgili kritiğimi zaten ilgili yerde belirttim. Bunları yazmaktaki amacım derneğin maalesef dertlerimize çare olamadığını vurgulamak ve ciddi manada bir tartışma başlatmak, bizlerin biraz fikir jimnastiği yapmasını sağlamak. Dernekler vasıtası ile dertlerimize çare bulamayınca ne yaptık peki? Konuya el atan veya atmış gibi gözüken parti veya partilere yamandık. Yamandığımız bu partiler vasıtası ile dertlerimize belki bir çare buluruz, sorunlarımızı bu kişiler vasıtası ile çözeriz dedik. Soruyorum sizlere Sn.Lokman Ayva’dan yeterli faydayı sağladık mı?Bence hayır. İstanbul’da halen açık olan fuara Çarşamba günü gittiğimde MHP standındaki ama arkadaşla biraz laflayınca ama arkadaşımızın fuarın amacına uygun olarak vitrine yerleştirilen manken olduğunu anlamak hiç de zor olmadı. AKP standında ben özürlü kimse göremedim, belki WC’ye filan gitmişti o an. Ama Fatih Belediyesinin standındaki bayanın belediyenin özürlüler komisyonunun hiçbir iş yapmadığını başı ile ima ettiğini daha önce bir başka forum konusunda anlatmıştım. Bunlar benim gördüğüm iki partinin standında olan bitenler. Ama orda CHP veya DYP, ANAP gibi bir başka partilerin de standı olmuş olsa bile inanın manzara ve tutum hiç de farklı olmayacak idi. Bunları şunun için yazıyorum bugüne kadar siyasilerin hiç biri bizlerin dertlerine maalesef mehlem olamamış ve yaşamımızı kolaylaştıramamışlardır. Bu yönde yeterli adımları atmamışlardır.
Bizlerin arasında her siyasi düşünceden arkadaş vardır ve demokrasilerde olması gereken de budur. Aramızda devrimci de vardır, ülkücü de, akıncı da, komünist de, faşist de, liberal de, muhafazakar da. Kısacası aramızda sağ görüşlü de var sol görüşlü de. Ama ben yine eminim ki ister devrimci, ister komünist, ister ülkücü, ister akıncı görüşe sahip olsun, engelli arkadaşlarımızın hiçbiri engellilerin çektiği sıkıntılardan hoşnut değildir, hepsi iş bulma konusundaki çilemizden rahatsızdır, dertlerimizin sona ermesini istiyorlardır. Yani sıkıntılarımız söz konusu olduğunda eminim ki hangi görüşü paylaşırsak paylaşalım, birlik olmamamız ve beraber hareket etmememiz için hiçbir neden yok. Bizler burada darbe alacaksak bu darbeyi sadece içeriden alırız, ufak menfaatler uğruna davamızı ikinci plana itmez isek teferruatların üzerinden gelebiliriz diye düşünüyorum. Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye nüfusunun %12’den fazlası engelli olup bu oran da yaklaşık 8,5 milyon kişiye tekabül etmekte. 8,5 milyon engellinin de anası, babası, kardeşi ve yakın akrabaları ile birlikte kaç milyon kişiye ulaştığını, sahip oldukları oy potansiyelini varın siz düşünün. Düşünün ama iyi düşünün. Başka partilere yamanarak onların bize verdikleri ile yetinmek mi daha iyi, yoksa tüm engellilerin dertlerini bertaraf etmek için birlik olup sayasallaşmak yoluyla kimseye muhtaç olmadan ve kimseye yamanma ihtiyacı hissetmeden dertlerimizi halletmek mi daha iyi?
Kısacası bizler öncelikle kendi dertlerimizi bertaraf etmek için hangi görüşten olursa olsun bir araya gelip siyasallaşabilir miyiz? Siyasallaşma derken tabii ki kast ettiğim engellilerin sorunlarını öncelikle çözmek amacıyla bağımsız bir parti kurabilir miyiz?
Sohbete zaman zaman girip genelde izleyici konumunda odada konuşulanları takip ediyorum. Bakıyorum da konuşulanlar tüm sohbet kanallarında olduğu gibi incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler. Tabii zaman zaman stres atmak için makara kukara da yapmak gerek ancak gırgır şamata yaparken bir yandan da dertlerimize sahip çıkmak, çözüm üretmek, hareket yapmak ve bu konularda ısrarcı olmak gerek. Ben zamanın pısırıklık zamanı değil aksiyon zamanı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de “çok iyi olur” veya “olmaz mümkün değil” şeklinde laf olsun torba dolsun misali yazılar yerine ciddi manada görüşler belirtirseniz daha makbule geçecektir. Unutmayın her şeyi çeken bilir, böyle olunca da bize bizden başka hiç kimsenin faydası olamaz.
Saygılarımla,