Bu yazıyı "Engelli aşık olamaz..." başlığının tamamını okuduktan sonra yazmaya karar verdim.
(konu ve kişiler tamamen özneldir, bütün genellemeler yanlıştır demek yanlıştır)
Şimdi bu öyle bi konu ki en yakın arkadaşına bile tam olarak anlatamazsın, anlayamayabilir, anlasa da seni sevdiği için hep iyi telkinler yapar, seni gaza getirebilir vs. sonra gider bi duvara toslarsın. Aileyi hiç söylemiyorum bile, çünkü onlara bunu anlatmak, onların var olan üzüntüsünü daha da arttırmaktan daha ileri gitmeyecektir kanısındayım.
Burda önemli olan soruları düzgün sormak ve cevapları biraz acımasız ama umudu hep var kılarak vermektir bana göre.
Şimdi bu konu benim aklımı ve kalbimi en zorlayan konu olduğu için yazmak istiyorum. ve halen çözemediğim için sormak istiyorum.
"Engelli aşık olamaz" önermesini reddediyorum, bence engelli haddinden fazla aşık olur bile denebilir.
Asıl soru şu: Engelli ye aşık olurlar mı?
Dönen geyiklerden biri de işte hani sorarlar ya anket gibi "Engelli biriyle evlenirmiydiniz?" Salak cevap:"aşık olursam, seversem evlenirim"
Abicim aşık olursan tabiki evlenirsin, tamam da aşık olurmusun??!
Ya bi kere ben kız olsam, benim gibi biriyle evlenmezdim gibime geliyo, hal böyle olunca kendimi karşı tarafın yerine koyuyorum ve hak veriyorum. Evlenmeyi bırak aşık olmazdım çünkü hoşlanmazdım sanırım.
Bu yüzden benim gibi biriyle evlenmek daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.
YAŞANMIŞ KISIM
Ben bi kızı (engelli olmayan bi kızdı) çok sevmiştim, çıktık bir süre ve gerçekten hayatımın en güzel günlerini yaşadım, daha sonra nedenini tam olarak bilemediğim bir şekilde ayrıldık ve 4 yıl hiç görüşmedik. Ben, çıkmaya başlamadan önce ona kendi durumumu açıkça anlattım, ailesinin ve çevresinin tepkisel yaklaşımları olabileceğini söyledim vs. O da bana " saçmalama aynı şey benim başıma gelmiş olsaydı sen bırakıcakmıydın?" diyerek benim duymak istediğim cevabı vermişti. Ama ben içimde hep bir nasıl denir eziklik-mahcubiyet karışımı bir his yaşadım. Ayrılırken sağlam bir neden olmayışını da hep buna bağladım, beni üzmemek için başka bahaneler uydurup, kavga çıkarıp vs. ayrıldı diye düşündüm. Öyle tuhaf bişey ki ona kızamadım bile, çok acı çektim ama kızamadım. E kendime de kızamadım benim ne suçum var, bu durum benim tercihim değil ki.
Neden ayrıldığımızı kesin ve net halen daha bilmiyorum. Yakın bir tarihte de tekrar bir şekilde iletişim kurduk ve ben beni halen sevdiği-özlediği izlenimini edindim. Onu halen seviyo olmama rağmen şimdi bunu ona söyleyemiyorum, ne ben bir adım atabiliyorum, ne de o atabiliyor, belki de benden bişeyler bekliyor ama ben sadece korkuyorum, beynim ağrıyo, çünkü ilerde daha çok üzüleceğimizi düşünüyorum.
Şimdi düşündüğümde, onunla tekrar çıkmaya başladığımız varsayımından yola çıkarsak;
Daha çok üzülcez, mutlaka tatsız şeyler gelecek başımıza, o da üzülecek, ben en çok onun üzülmesinden korkuyorum, insan sevdiğini gözünde büyütür, düşüncesinde devleştirir, HAYAL KIRIKLIĞI yaşamasından korkuyorum, yetememekten korkuyorum. Bir sürü sorun...
Denilebilir ki, aşk engel tanımaz, aşkın gözü kördür, önemli olan dış görünüş değil senin kim olduğundur, süper bunlar güzel şeyler, normal şartlarda işte aşk budur yürü be denilebilir, ama biz normal şartlarda yaşamıyoruz... bu söz biraz kötümser ama HAYAT ACIMASIZ VE GERÇEKLER BİÇİMSİZDİR.
Ben bir kız isteme safhasını, bir düğün törenini düşünmek bile istemiyorum, düşünmekten korkuyorum. Belki saçmalıyorum ama bu böyle.
YAŞANMIŞ KISIM
Genel konuya tekrar dönersek, kafam çok karışık saat de gecenin 04:45 i olmuş.
Mücadele etmek gerek, sevgi emektir dersek, kimle mücadele edicez abi, bi insanın kendini kabul ettirmeye çalışmak durumunda kalmasından daha onur kırıcı nedir? Bi çeşit sevin beni, onaylayın beni durumu bu. Bir de mücadele ederken oyunun büyüsünün kaçması durumu var, şöyle örnek verirsek, sen birini seviyosun onun gözünde çok değerli, eşsiz ve güçlü görünmek istiyosun (görünmekten kasıt yapay bir görüntü değil,içten samimi bir his olarak) , onun kahramanı olmak istiyosun, fakat yaşanan hayatta verdiğin mücadele neyin mücadelesi? Bir çeşit Var olma mücadelesi, ite kaka kendini 3. şahıslara kabul ettirme mücadelesi, aradaki ahenksizliğe ve ruhsal çöküntüye bak. Bu iki olgunun yan yana gelmesi çok üzücü oluyo.
Burada 3 aktör var, ben (ya da herhangi birimiz), sevdicek ve çevresi.
Sevdicekle bir araya gelmek;
Biraz yukarıda da bahsettiğim gibi bu bizim için çok zor oluyo, burda "engelli-engelli" ya da "engelli-normal sağlık insan" tartışmasına fazla girmiyorum, olacaksa her ikisi de olabilir. Ama dediğim gibi çok zor, aşık olursan evlenirsin, peki aşık olur musun? Aşık olman için aynı ortamda bulunman gerekir sosyal olarak, bu nekadar mümkün?
Dış görünüş önemli değil masallarını artık bırakalım, bazı istisnalar olabilir ama YOK ÖYLE BİŞEY. Herkes güzel şeyler görmek istiyor çevresinde, örneğin iş hayatında engellileri hep arka planda, fazla göz önünde olmayan departmanlarda çalıştırmalarının ve iş ilanlarında "prezentıbıl" ifadesiyle belirtilen görünüşü vs. iyi olsun şartının da sebebi budur. Bu biraz da insanın doğasında var sanırım, hep güzel şeyler görmek isteyip, güzel görünmeyenleri yoksayma durumu. Ama bir de Bence ne var biliyomusun? Bir insanın bir insana bir nedenden dolayı eşsiz ve güzel görünmesi. VAR BÖYLE BİŞEY. İşte o kişiyi sana ve seni de o kişiye Allah ın güzel göstermesi durumu. O kişinin aslında seni nedenini bilmediği bir nedenden sevmesi ve senin de onu sevmen.. aşk. Ama söyledim zor aşk.
İşte yukarıdaki şey gerçekleşmişse diğer kısım başlıyo
Sevdiceğin Çevresi;
Mücadele edilmesi gereken, yıldırıcı ve aşındırıcı kısım. En zor kısım da budur çünkü artık kaybedecek bişeyin var senin, bu pis düzenle mücadele etmek, kafadaki algılarla mücadele etmek, KENDİ KAFANDA BEYNİNİ YİYEN DÜŞÜNCELERLE mücadele etmek. Bir yandan görkemli mutluluk ve bir yandan da herşeyin bir anda biteceği korkusu. Kendini kendine çaktırmadan bu duruma hazırlamak. O ne der? Bu ne der? kaygısı. ki gerçektende bu insanlar hakkında çok üzücü şeyler söyleyecekler, bunu duymasan da bileceksin, hatta duyacaksın ama bilmezden geleceksin, tüm bunlara rağmen halen mutlu olabilecekmisin? Sevdiğin kişi yıpranacak... sen yıpranacaksın.... kafanda bir sürü soru, bi yandan kalbine söz geçirememe durumu...
Yalnızken daha mı mutluydum?
Yoruldum mu?
Onu hak etmiyorum, boşuna onun da yıllarını çalmak ona yaptığım bir kötülük mü?
Onun yanında kendimi eksik hissedermiyim? Küçük düşermiyim? Gururum kırılır mı?
Tüm bu aşk meşk palavramı, bu konulara hiç girmemeli miydim? Kafamdan atmaya çalışıyorum bunları ama olmuyo...
Yoksa ne olursa olsun deyip bodoslama girmeli miyim?
Bir derdi unutturacak başka bir derdi herzaman veren hayata güvenmeli miyim?
Bu ölümlü dünyada sabretmeli miyim? ( başka yol var da sanki)
Tüm kötü şartları kendime motivasyon kaynağı yapıp hayata daha da asılmalı mıyım?
Kaybedecek bişey yok ki deyip gözümü karartmalı mıyım?
Tüm bu hayatın bir oyun olduğunu anlayabilmeli ve sadece gülüp geçmeli miyim?
Ulan çok param olsa bunları hiç kafama takmaz mıydım?
Bizim de sınavımız bu mu?
kötümserlik- keder-üzüntüyle, umut etmek arasında gidip geliyorum...
Bi tek seni çözemedim aşk...
yazmaya başladığımda kötümserdim ama yine de iyimser bir şekilde bitirelim..
Son olarak hayatımın şarkısıyla sözlerime son veriyorum;
Azar azar değil taşan bereket buldun inan
Zaman zaman değil her an sorunu sorduysan
Cevap gelir,cevap senin seçimin en doğru
Yalan dolan yorumları yoluna kim koydu
Kov dünyandan, kov dünya bak böyle güzel
Eğer değerse gel de dey elini hiç korkma
Yanarsa yan, yaran sanal geçiyor nasılsa
Hayat senin, hayat bizim, hepimiz bir fonda
Yalan dolan yorumları yoluna koyduysan
Kov dünyandan, kov dünya bak böyle güzel
de bi da anlar illa
de bi da anlar ilah
(konu ve kişiler tamamen özneldir, bütün genellemeler yanlıştır demek yanlıştır)
Şimdi bu öyle bi konu ki en yakın arkadaşına bile tam olarak anlatamazsın, anlayamayabilir, anlasa da seni sevdiği için hep iyi telkinler yapar, seni gaza getirebilir vs. sonra gider bi duvara toslarsın. Aileyi hiç söylemiyorum bile, çünkü onlara bunu anlatmak, onların var olan üzüntüsünü daha da arttırmaktan daha ileri gitmeyecektir kanısındayım.
Burda önemli olan soruları düzgün sormak ve cevapları biraz acımasız ama umudu hep var kılarak vermektir bana göre.
Şimdi bu konu benim aklımı ve kalbimi en zorlayan konu olduğu için yazmak istiyorum. ve halen çözemediğim için sormak istiyorum.
"Engelli aşık olamaz" önermesini reddediyorum, bence engelli haddinden fazla aşık olur bile denebilir.
Asıl soru şu: Engelli ye aşık olurlar mı?
Dönen geyiklerden biri de işte hani sorarlar ya anket gibi "Engelli biriyle evlenirmiydiniz?" Salak cevap:"aşık olursam, seversem evlenirim"
Abicim aşık olursan tabiki evlenirsin, tamam da aşık olurmusun??!
Ya bi kere ben kız olsam, benim gibi biriyle evlenmezdim gibime geliyo, hal böyle olunca kendimi karşı tarafın yerine koyuyorum ve hak veriyorum. Evlenmeyi bırak aşık olmazdım çünkü hoşlanmazdım sanırım.
Bu yüzden benim gibi biriyle evlenmek daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.
YAŞANMIŞ KISIM
Ben bi kızı (engelli olmayan bi kızdı) çok sevmiştim, çıktık bir süre ve gerçekten hayatımın en güzel günlerini yaşadım, daha sonra nedenini tam olarak bilemediğim bir şekilde ayrıldık ve 4 yıl hiç görüşmedik. Ben, çıkmaya başlamadan önce ona kendi durumumu açıkça anlattım, ailesinin ve çevresinin tepkisel yaklaşımları olabileceğini söyledim vs. O da bana " saçmalama aynı şey benim başıma gelmiş olsaydı sen bırakıcakmıydın?" diyerek benim duymak istediğim cevabı vermişti. Ama ben içimde hep bir nasıl denir eziklik-mahcubiyet karışımı bir his yaşadım. Ayrılırken sağlam bir neden olmayışını da hep buna bağladım, beni üzmemek için başka bahaneler uydurup, kavga çıkarıp vs. ayrıldı diye düşündüm. Öyle tuhaf bişey ki ona kızamadım bile, çok acı çektim ama kızamadım. E kendime de kızamadım benim ne suçum var, bu durum benim tercihim değil ki.
Neden ayrıldığımızı kesin ve net halen daha bilmiyorum. Yakın bir tarihte de tekrar bir şekilde iletişim kurduk ve ben beni halen sevdiği-özlediği izlenimini edindim. Onu halen seviyo olmama rağmen şimdi bunu ona söyleyemiyorum, ne ben bir adım atabiliyorum, ne de o atabiliyor, belki de benden bişeyler bekliyor ama ben sadece korkuyorum, beynim ağrıyo, çünkü ilerde daha çok üzüleceğimizi düşünüyorum.
Şimdi düşündüğümde, onunla tekrar çıkmaya başladığımız varsayımından yola çıkarsak;
Daha çok üzülcez, mutlaka tatsız şeyler gelecek başımıza, o da üzülecek, ben en çok onun üzülmesinden korkuyorum, insan sevdiğini gözünde büyütür, düşüncesinde devleştirir, HAYAL KIRIKLIĞI yaşamasından korkuyorum, yetememekten korkuyorum. Bir sürü sorun...
Denilebilir ki, aşk engel tanımaz, aşkın gözü kördür, önemli olan dış görünüş değil senin kim olduğundur, süper bunlar güzel şeyler, normal şartlarda işte aşk budur yürü be denilebilir, ama biz normal şartlarda yaşamıyoruz... bu söz biraz kötümser ama HAYAT ACIMASIZ VE GERÇEKLER BİÇİMSİZDİR.
Ben bir kız isteme safhasını, bir düğün törenini düşünmek bile istemiyorum, düşünmekten korkuyorum. Belki saçmalıyorum ama bu böyle.
YAŞANMIŞ KISIM
Genel konuya tekrar dönersek, kafam çok karışık saat de gecenin 04:45 i olmuş.
Mücadele etmek gerek, sevgi emektir dersek, kimle mücadele edicez abi, bi insanın kendini kabul ettirmeye çalışmak durumunda kalmasından daha onur kırıcı nedir? Bi çeşit sevin beni, onaylayın beni durumu bu. Bir de mücadele ederken oyunun büyüsünün kaçması durumu var, şöyle örnek verirsek, sen birini seviyosun onun gözünde çok değerli, eşsiz ve güçlü görünmek istiyosun (görünmekten kasıt yapay bir görüntü değil,içten samimi bir his olarak) , onun kahramanı olmak istiyosun, fakat yaşanan hayatta verdiğin mücadele neyin mücadelesi? Bir çeşit Var olma mücadelesi, ite kaka kendini 3. şahıslara kabul ettirme mücadelesi, aradaki ahenksizliğe ve ruhsal çöküntüye bak. Bu iki olgunun yan yana gelmesi çok üzücü oluyo.
Burada 3 aktör var, ben (ya da herhangi birimiz), sevdicek ve çevresi.
Sevdicekle bir araya gelmek;
Biraz yukarıda da bahsettiğim gibi bu bizim için çok zor oluyo, burda "engelli-engelli" ya da "engelli-normal sağlık insan" tartışmasına fazla girmiyorum, olacaksa her ikisi de olabilir. Ama dediğim gibi çok zor, aşık olursan evlenirsin, peki aşık olur musun? Aşık olman için aynı ortamda bulunman gerekir sosyal olarak, bu nekadar mümkün?
Dış görünüş önemli değil masallarını artık bırakalım, bazı istisnalar olabilir ama YOK ÖYLE BİŞEY. Herkes güzel şeyler görmek istiyor çevresinde, örneğin iş hayatında engellileri hep arka planda, fazla göz önünde olmayan departmanlarda çalıştırmalarının ve iş ilanlarında "prezentıbıl" ifadesiyle belirtilen görünüşü vs. iyi olsun şartının da sebebi budur. Bu biraz da insanın doğasında var sanırım, hep güzel şeyler görmek isteyip, güzel görünmeyenleri yoksayma durumu. Ama bir de Bence ne var biliyomusun? Bir insanın bir insana bir nedenden dolayı eşsiz ve güzel görünmesi. VAR BÖYLE BİŞEY. İşte o kişiyi sana ve seni de o kişiye Allah ın güzel göstermesi durumu. O kişinin aslında seni nedenini bilmediği bir nedenden sevmesi ve senin de onu sevmen.. aşk. Ama söyledim zor aşk.
İşte yukarıdaki şey gerçekleşmişse diğer kısım başlıyo
Sevdiceğin Çevresi;
Mücadele edilmesi gereken, yıldırıcı ve aşındırıcı kısım. En zor kısım da budur çünkü artık kaybedecek bişeyin var senin, bu pis düzenle mücadele etmek, kafadaki algılarla mücadele etmek, KENDİ KAFANDA BEYNİNİ YİYEN DÜŞÜNCELERLE mücadele etmek. Bir yandan görkemli mutluluk ve bir yandan da herşeyin bir anda biteceği korkusu. Kendini kendine çaktırmadan bu duruma hazırlamak. O ne der? Bu ne der? kaygısı. ki gerçektende bu insanlar hakkında çok üzücü şeyler söyleyecekler, bunu duymasan da bileceksin, hatta duyacaksın ama bilmezden geleceksin, tüm bunlara rağmen halen mutlu olabilecekmisin? Sevdiğin kişi yıpranacak... sen yıpranacaksın.... kafanda bir sürü soru, bi yandan kalbine söz geçirememe durumu...
Yalnızken daha mı mutluydum?
Yoruldum mu?
Onu hak etmiyorum, boşuna onun da yıllarını çalmak ona yaptığım bir kötülük mü?
Onun yanında kendimi eksik hissedermiyim? Küçük düşermiyim? Gururum kırılır mı?
Tüm bu aşk meşk palavramı, bu konulara hiç girmemeli miydim? Kafamdan atmaya çalışıyorum bunları ama olmuyo...
Yoksa ne olursa olsun deyip bodoslama girmeli miyim?
Bir derdi unutturacak başka bir derdi herzaman veren hayata güvenmeli miyim?
Bu ölümlü dünyada sabretmeli miyim? ( başka yol var da sanki)
Tüm kötü şartları kendime motivasyon kaynağı yapıp hayata daha da asılmalı mıyım?
Kaybedecek bişey yok ki deyip gözümü karartmalı mıyım?
Tüm bu hayatın bir oyun olduğunu anlayabilmeli ve sadece gülüp geçmeli miyim?
Ulan çok param olsa bunları hiç kafama takmaz mıydım?
Bizim de sınavımız bu mu?
kötümserlik- keder-üzüntüyle, umut etmek arasında gidip geliyorum...
Bi tek seni çözemedim aşk...
yazmaya başladığımda kötümserdim ama yine de iyimser bir şekilde bitirelim..
Son olarak hayatımın şarkısıyla sözlerime son veriyorum;
Azar azar değil taşan bereket buldun inan
Zaman zaman değil her an sorunu sorduysan
Cevap gelir,cevap senin seçimin en doğru
Yalan dolan yorumları yoluna kim koydu
Kov dünyandan, kov dünya bak böyle güzel
Eğer değerse gel de dey elini hiç korkma
Yanarsa yan, yaran sanal geçiyor nasılsa
Hayat senin, hayat bizim, hepimiz bir fonda
Yalan dolan yorumları yoluna koyduysan
Kov dünyandan, kov dünya bak böyle güzel
de bi da anlar illa
de bi da anlar ilah