Engelli çocukların Eğitim Hakkı: İnsan Hakları çerçevesinde Kaynaştırma/Bütünleşme Yoluyla Eğitim
Z. Hande Sart
Kaynak: Z. Hande Sart, "Engelli çocukların Eğitim Hakkı: İnsan Hakları çerçevesinde Kaynaştırma/Bütünleşme Yoluyla Eğitim" Engellilik ve Ayrımcılık: Eğitimciler için Temel Metinler ve Örnek Dersler içinde, K. Çayır, M. Soran, M. Ergün (der.), İstanbul: Karekök Akademi, 2015. Erişim: http://secbir.org/images/2015/pdf/metin7.pdf
Giriş
Türkiye'de engelli çocukların eğitimine yönelik gerekli kanunlar yürürlüğe girmesine rağmen haklar, eğitim ortamlarında istenen düzeyde güvence altına alınamamıştır. Engelli çocukların eğitime tam ve etkin katılımının sağlanamadığı, hatta ayrımcılığa uğradığı da bilinmektedir.
Engelli bireylerin haklarını ulusal düzeyde garanti altına alan ve 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun'a göre engellilerin eğitim alması hiçbir gerekçeyle engellenemez; engelliler, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, yaşadıkları çevre ile bütünleştirilmiş ortamlarda, eşitlik temelinde, yaşam boyu eğitim olanağından ayrımcılık yapılmaksızın yararlanırlar. Engelli çocukların eğitimine ilişkin olarak, 1983 yılında yürürlüğe giren 2916 sayılı özel Eğitime Muhtaç çocuklar Kanunu ile ise eğitim ortamlarında düzenlemelerin sağlanması için gerekli mevzuat yapısı oluşturulmuştur. Bu Kanun ile engelli her çocuk engel durumu ve derecesine bakılmaksızın özel eğitim olanaklarından yararlanabilme hakkına sahip olmuştur. Hatta kaynaştırma yoluyla eğitimden doğrudan bahsedilmemiş olsa bile, Kanun'un 4. maddesinde, "Normal çocukların eğitimleri için açılmış olan okul ve eğitim kurumlarında normal akranları arasında eğitilmeleri için gerekli tedbirler alınır" denerek kaynaştırma yoluyla eğitime gönderme yapılmıştır. 1997 yılında yürürlüğe giren 573 sayılı özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kaynaştırma yoluyla eğitim, "özel eğitim gerektiren bireylerin diğer bireylerle karşılıklı etkileşim içinde bulunmalarını sağlamak ve eğitim amaçlarını en üst düzeyde gerçekleştirmek için geliştirilmiş eğitim ortamları" olarak tanımlanmıştır. 2006 yılında kabul edilen ve güncellenen özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği ile engelli çocukların eğitiminde kaynaştırma yoluyla eğitime öncelik verilmiştir.
Engelli çocukların eğitim hakları konusu uluslararası düzeyde incelendiğinde Türkiye'nin de imzaladığı ve 2006 yılında yürürlüğe giren BirleşmişMilletler (BM) Engelli Hakları Sözleşmesi karşımıza çıkar. Sözleşme'nin 24.maddesinde, engelli çocukların engelli olmayan akranları ile birlikte bütünleştirilmiş eğitim ortamlarında eşit haklara sahip olduğuna ve bu hakların garanti altına alınabilmesi için yasal düzenlemelerin gerekliliğine vurgu yapılmıştır.
Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarında Karşılaşılan Sorunlar
Ulusal düzeyde kanunların ve yönetmeliklerin yürürlüğe girmesine, hatta uluslararası düzeyde imzalanmış olan deklarasyonlara (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, BM çocuk Hakları Sözleşmesi, BM Engelli Hakları Sözleşmesi gibi) rağmen Türkiye'de özel eğitim alanındaki uygulamalarda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. ülke genelinde farklılıklar gösteren bu sorunlardan bazıları şunlardır:
* Engelli öğrencilerin tanılama sürecinde yaşadığı sorunlar (Rehberlik veAraştırma Merkezleri tarafından yapılan eğitsel değerlendirme ve tanılamalar ile Araştırma veya üniversite Hastaneleri tarafından yapılan tıbbi tanılamalar),
* Tanılamaya bağlı olarak gelişen etiketler,
* Eğitim ortamlarına yerleştirme kararları (en az kısıtlayıcı ortamdan -genel eğitim ortamıyla aynı olmasa bile en benzer çevrede olan- en fazla kısıtlayıcı ortamlara; kaynaştırma yoluyla eğitim ortamı, özel eğitim sınıfı, özel eğitim okulu -işitme/görme/zihinsel engelliler okulları gibi-) verilirken yaşanan sorunlar;
* Eğitimde tıbbi modelin geçerli olmasının yaratmış olduğu sorunlar;
* Okul yönetimi-öğretmen-okul psikolojik danışmanlar tarafından engelli çocukların ihtiyaçlarına göre hazırlanması gereken bireyselleşmiş eğitim programlarının oluşturulmasında ve uygulanmasında yaşanan sorunlar;
* Okul ve sınıf ortamlarının fiziksel durumlarına ilişkin sorunlar;
* Eğitim-öğretim programları ve materyallerine dair sorunlar, mâkul uyarlamaların yapılamaması ve öğretmenlerin rol ve yetkinliklere dair sorunlar;
* Engelli öğrencilerin farklılığının zenginlik değil eksiklik olarak algılanmasından kaynaklanan dışlanmalarına dair sorunlar.
Tüm bu sorunlar düşünüldüğünde özel eğitim alanındaki uygulamalar elbette istenen düzeyde olamamaktadır.
Uygulamadaki sorunlar, kaynaştırma yoluyla eğitim özelinde ele alındığında ise daha görünür olmuş; sadece özel eğitime dair değil, temel eğitimde yaşanan sorunlar olarak da kendilerini göstermiştir. Kaynaştırma yoluyla eğitim, engelli çocukların yaşadığı güçlükler/zorlukları ve ihtiyaçları ne olursa olsun, akranları ile birlikte aynı fiziksel ortamları paylaşması anlamına gelmemektedir. Aksine engelli çocukların okul ortamlarında eğitim ve öğrenim süreçlerine tam katılımının sağlanması anlamına gelmektedir. Bu tam katılım, çocukların akademik, sosyal, duygusal ve fiziksel gelişimlerinin tam olarak desteklenmesi ve eğitim ortamlarının, programlarının uyarlanması ile gerçekleşebilecektir. Bunların mümkün olabilmesi için kaynaştırma yoluyla eğitime hem bilimsel hem de hak temelli bir çerçevede yaklaşmak gerekmektedir. Engelli bir çocuğun kaynaştırma yoluyla eğitim alabilmesi en temel insan hakkıdır. Bu hak neden garanti altına alınamamıştır? Bu soru sorulduğunda aşağıdaki gibi yanıtlar gelebilmektedir:
* Okul ve sınıf ortamlarımız fiziksel olarak hazır değildi;
* Sınıf mevcutlarımız çok kalabalık;
* Hem engelli öğrenciyle hem de sınıftaki diğer öğrencilerle aynı anda ilgilenmek mümkün değil; öğretmenlik eğitimimde engellilerle ilgili hiç ders almadım;
* Kısıtlı kaynaklarla neler yapabileceğimi bilmiyorum;
* Farklı öğrenen çocuklar için en iyi ortamın nasıl oluşturulduğunu bilmiyorum;
* Bazı engel durumlarını hemen tanıyorum (görme/işitme/bedensel engellilik gibi) bazı engel gruplarını tanımıyorum (özel öğrenme güçlüğü gibi);
* Uygun materyalimiz yok;
* Diğer çocuklar ve velileri engelli çocukları sınıfta istemiyor;
* Bireyselleşmiş eğitim programını sınıfta tek başıma uygulamakta güçlük çekiyorum, hatta sınıf içi uygulamayı alanıma göre nasıl şekillendirebileceğimi bilmiyorum.
Bu yanıtların hemen hemen hepsi, kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamalarında yapılan bilimsel araştırmalarda (1-2), öğretmenlerin kaynaştırma sürecindeki rollerinin, bilgilerinin, özelliklerinin, yeterliliklerinin ve engelli çocuklara karşı tutumlarının önemini vurgulamıştır. Kaynaştırma yoluyla eğitimde gerekli koşulların sağlanamadığı durumlarda "kaynaştırma", engelli çocukların, akranları ile birlikte sadece fiziksel olarak aynı ortamda olmasının ötesine geçememektedir. Hatta kaynaştırmada olan öğrenciler için "arada kaynayan RAM'lık (3) çocuklar" diye yaygın bir söylem de Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır.
Kaynaştırma Yoluyla Eğitimde Neredeyiz?
Uygulanma süreci içinde karşımıza çıkan sorunlar nedeniyle "kaynaştırma yoluyla eğitim Türkiye'de başarısız olmuştur" söylemi sık sık tekrarlanır olmuştur. Başarısız oldu denip, engelli çocuklara tek seçenek olarak -sözde eniyi seçenek olarak- özel eğitim sınıfları (eski adıyla özel "alt sınıflar) veya özel eğitim kurumları sunulmuştur. Bu yönlendirme ve yerleştirme kararı ile öğrencinin, eğitimin temel amacı olan öğrenmeyi, düşünmeyi, yaratıcılığı içine alan bilişsel yetenekleri göz ardı edilmiştir. Böylece sosyal ve duygusal gelişim ile beyin gelişimini de destekleyen ve geliştiren ortamlardan engelli çocukların mahrum bırakılmasının önü açılmıştır.
Kaynaştırma yoluyla eğitim, Türkiye'de tanılama, diğer bir deyişle bireyin engel durumuna dair bir teşhis alması ile başlayan bir sürecin parçası hâline gelmiştir. Tanının, özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinde eğitim ortamlarına yerleştirme kararı için kullanılması özel eğitim hizmetlerine dair mevzuatlarda belirtilmiştir. Engelli çocuklar, tanıya bağlı olarak sınıflandırılmakta; engellilik durumu, sınıflandırılmaya bağlı bir etiketlendirme yapılarak, bir çocuğu tanımlayan tek özellik hâline dönüştürülmektedir. Tanılama, bir taraftan tanı destek hizmetlerinin erişiminde engelli çocuklara hizmet garantisi sağlarken, bir taraftan da damgalamaya ve ayrımcılığa neden olabilmektedir. Hatta tanı ile birlikte "Nasıl olsa engelli" denip eğitime dair beklentiler düşürülmektedir. Tanı almayan bir öğrenciye tanı alana kadar herhangi bir müdahale yapılamamaktadır. Ayrıca mevzuat gereği sınıf ortamlarında aynı engel grubundan öğrencilerin yerleştirilmemesi gerektiği belirtilmiş olsa bile kalabalık sınıf mevcutlarına aynı engel grubundan öğrencilerde eklenince sınıfta tek başına olan öğretmen zor durumda kalmaktadır. Böylece engelli öğrencilerin fiziksel, bilişsel, sosyal, davranışsal hatta akademik gelişimine katkıda bulunması tek bir öğretmenden beklenir olmuştur.
Başarısızlıktaki ikinci neden, engelliğe dair kullanılan yaklaşımdır. Her birey farklıdır. Buna karşın, öğrencinin gereksinim durumu yaşadığı çevre gözetilmeksizin "medikal/tıbbi bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Bu da beraberinde rehabilitasyon ve destek eğitim hizmetlerinden yararlanabilmek için tıbbi tanılama gerekliliğini ortaya koymuştur. Böylece, bu yaklaşıma göre yapılantanılama sonrasında bireylerin ne tür rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanacağına, engel durumunun derecesine/özür oranına göre okul türüne bile karar verilebilmektedir. Bu tanılama, kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamasına dair hiçbir bilgi verememektedir. Tanıya bağlı olarak bireyselleştirilmiş eğitim programı (BEP) hazırlanması gerekirken BEP'ler, alınan tanı çerçevesinde (örneğin; zihinsel engellilik, özel öğrenme güçlüğü, görme engellilik gibi) bireylerin engel durumu düşünüldüğünde neyi yapabileceğinden çok neyi yapamayacağına odaklanmış (4) olup hiçbir bağlamsal öğeyi (çocuğun gelişimsel özellikleri, yakın çevre özellikleri -ailenin ekonomik ve eğitim durumu, okul ortamı, öğretmen yeterlikleri gibi-) içine almamıştır. Tıbbi model yaklaşımında engelli olma durumu ya da özel gereksinim durumu, bireyin içinde yaşamış olduğu tedavi edilmesi gereken bir sorun olarak görülmeye devam etmiştir.
Üçüncü neden, engellilik/özel gereksinim ve kaynaştırma yoluyla eğitimde kullanılan terminolojideki karmaşadır. Terminoloji karmaşası kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamalarında ciddi sorunlara neden olabilmektedir. Engellilik "bireyin bir niteliği değil, sosyal çevre tarafından oluşturulan karmaşık yapının sonucunda ortaya çıkmaktadır". (5) Eğer karmaşık bir yapı varsa engelliliği tanımlamak pek mümkün olamayacaktır. Hatta Dünya Engellilik Raporu'na göre, (6) engelliliğe dair deneyimler çok kapsamlı olduğundan tanımlanması gittikçe zorlaşmaktadır. Aynı şekilde kaynaştırma yoluyla eğitimin tanımlanmasında da problem oluşmaktadır. Kaynaştırma yoluyla eğitim dendiğinde ne anlamaktayız? Süreç içinde tecritten (izole edilecek şekilde düzenleme; örneğin özel eğitim okulları) birleştirmeye (entegrasyon) ve bütünleşmeye (kaynaştırma yoluyla eğitime) giden bir yol bulunmaktadır. Kaynaştırma yoluyla eğitime karşılık gelen içerleyici/kapsayıcı eğitim de Türkçe kullanımlar arasında yer almaktadır.
Bütünleşme ya da bütünleştirme (kaynaştırma yoluyla eğitim) sadece engelli çocukları mı kapsamaktadır? En az kısıtlayıcı ortam demek ile mâkul uyarlamalar yapılarak engelli çocukların engelli olmayan akranları ile aynısınıflarda olması mümkün olabilir mi?
Yapılan yerleştirmeler sonucunda engelli çocukların akranları ile ilişki kurmaları engellendiği gibi temel eğitim ile ilgili öğretim programlarına erişimi de engellenmiş olmaktadır. Böylece engelli çocuklar ile ilgili beklentiler de gittikçe düşmektedir. Peki nedir kaynaştırma yoluyla eğitim? Neyi yansıtmaktadır? D. Mitchell'a göre; kaynaştırma yoluyla eğitim bir ülkedeki sosyal, politik, ekonomik, kültürel ve tarihsel bağlamların birbirleriyle olan ilişkisinin yansımasıdır. (7) Kaynaştırma yoluyla eğitim, engelli çocukların akranlarıyla aynı sınıfta bulunarak eğitim alması gibi basit bir tanımlama içermelidir.
Dördüncü neden ise, Türkiye'de özel eğitime dair mevzuatta ve yönetmeliklerde yeri olduğu hâlde kaliteli eğitime erişimdeki problemlerdir. Engelli çocukların eğitimdeki ihtiyaçlarını yerine getirmeye çalışan paydaşlar -özellikle öğretmenler, okul idarecileri ve aileler- gerekli desteği alamamaktadır. Bu da beraberinde öğretmenlerin rolleri ve yeterliliklerine dair sorunu ortaya çıkarmaktadır. öğretmenlerin; cinsiyet, etnik köken, din, dil ve engel durumuna bakmaksızın tüm çocukların eğitim ve öğretimlerine destek vermek yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüklerini yerine getirirken, sınıf ortamlarının da öğrenmeyi destekleyici biçimde şekillendirilmesi gerekmektedir. (8) Tüm bu koşulları sağlayabilmek için de hizmet-öncesi ve hizmet-içi eğitimlerle öğretmenlere bu becerilerin kazandırılmış olması ve öğretmenlerin -hatta yöneticiler ve okullardaki psikolojik danışmanların- her çocuğa hizmet verebilecek bilgi donanımına sahip olması gerekmektedir. Ancak öğretmenler tam donanımlı olarak mezun olamamakta ve bu eksiklikler de, yetersiz kalan hizmet-içi eğitimlerle giderilememektedir.
Uygulamada ciddi başarısızlıklara neden olan son etmen ise engelli öğrencilerin mikro düzeyde yaşadıkları dışlanmalardır. Daha önce belirtildiği gibi, engelli bir öğrencinin engelli olmayan akranları ile aynı sınıfta olması kaynaştırma olarak algılanmamalıdır. çünkü fiziksel olarak aynı sınıfta bulunması, eğitim programlarına tam ve etkin katılım sağladığı anlamına gelmemektedir. Sınıf ortamında en arkada oturtularak ders saatleri boyunca aynı ödevin yapılıyor olması veya okuma yazma bilmediği hâlde sınıf geçiliyor olması kaynaştırma yoluyla eğitim değildir. Ya da işitme problemi olduğu için öğrenciyi en ön sırada tek başına oturtmak kaynaştırma için iyi bir örnek teşkil etmez. Ayrıca aynı engel grubundan çocukların aynı sınıflarda bulunması da kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamalarına engel teşkil etmektedir. (9)
Okul ortamlarında özellikle engelli ve üstün yetenekli öğrencilere yönelik destek eğitim odaları büyük önem teşkil etmektedir. Ama bazı durumlarda bu odalar, öğrencinin sürekli sınıfından alınıp yine ayrıştırılmış ortamda eğitim almasının önünü açarak kaynaştırma yoluyla eğitimden uzaklaşmasına neden olabilmektedir. Buna karşın velilerin bir kısmının, ilkokul sonrasında kaynaştırmada zorlanacağı ve kalabalık sınıflarlarda ilginin az olacağı düşüncesiyle çocuklarını az mevcutlu özel eğitim sınıfı veya özel eğitim okullarına göndermek istediği bilinmektedir. (10)
Yukarıda yer alan konulara tek tek değinilmediği zaman kaynaştırma yoluyla eğitim elbette mümkün olamayacaktır. Bu bağlamda neler yapabiliriz? Öncelikle hem uluslararası hem de ulusal düzenlemelere bakıldığında, kaynaştırma yoluyla eğitim Türkiye'de istenen bir durumdur. Bir çocuğun eğitim hakkından yararlanmaması ciddi bir insan hakkı ihlali olduğu gibi uluslararası hukuk düzeyinde de kanuna karşı olmaktır. Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nden alınan veriler doğrultusunda (11) 2014-2015 öğretim yılı itibariyle kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamalarında her tür engel durumu ve kademede toplam 172.392 öğrenci eğitim görmektedir. Bu sayı oldukça fazladır.
Bu noktada şu soruların yanıtlarını düşünmemiz gerekmektedir: Eğitimde ne kadar içerleyiciyiz ya da ne kadar bütünleştiriciyiz? 172.392 öğrenciyi düşündüğümüzde, eşit ve kaliteli eğitime erişimi sağlayabiliyor muyuz? Öncelikle sınıflarımız farklılıklara karşı -ki farklılık derken özel gereksinim durumu kadar kültürel, dil ve etnik farklılıkları da düşünmek lazım- ne kadar kabul edici?
Toplum ne kadar kabul edici? Akranları ile beraber aynı sınıflarda olan engelli öğrencilerden beklentilerimiz nedir? Farklı öğrencileri sınıflarımızda istiyor muyuz? Tüm bu yanıtlarla aslında engelli öğrencilerimizin özelliklerini, içinde bulundukları çevre ile uyumunu geliştirebilir ve kaynaştırma yoluyla eğitimin başarılı olmasını sağlayabiliriz.
Makalenin devamı aşağıdaki mesajda
Z. Hande Sart
Kaynak: Z. Hande Sart, "Engelli çocukların Eğitim Hakkı: İnsan Hakları çerçevesinde Kaynaştırma/Bütünleşme Yoluyla Eğitim" Engellilik ve Ayrımcılık: Eğitimciler için Temel Metinler ve Örnek Dersler içinde, K. Çayır, M. Soran, M. Ergün (der.), İstanbul: Karekök Akademi, 2015. Erişim: http://secbir.org/images/2015/pdf/metin7.pdf
Giriş
Türkiye'de engelli çocukların eğitimine yönelik gerekli kanunlar yürürlüğe girmesine rağmen haklar, eğitim ortamlarında istenen düzeyde güvence altına alınamamıştır. Engelli çocukların eğitime tam ve etkin katılımının sağlanamadığı, hatta ayrımcılığa uğradığı da bilinmektedir.
Engelli bireylerin haklarını ulusal düzeyde garanti altına alan ve 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun'a göre engellilerin eğitim alması hiçbir gerekçeyle engellenemez; engelliler, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, yaşadıkları çevre ile bütünleştirilmiş ortamlarda, eşitlik temelinde, yaşam boyu eğitim olanağından ayrımcılık yapılmaksızın yararlanırlar. Engelli çocukların eğitimine ilişkin olarak, 1983 yılında yürürlüğe giren 2916 sayılı özel Eğitime Muhtaç çocuklar Kanunu ile ise eğitim ortamlarında düzenlemelerin sağlanması için gerekli mevzuat yapısı oluşturulmuştur. Bu Kanun ile engelli her çocuk engel durumu ve derecesine bakılmaksızın özel eğitim olanaklarından yararlanabilme hakkına sahip olmuştur. Hatta kaynaştırma yoluyla eğitimden doğrudan bahsedilmemiş olsa bile, Kanun'un 4. maddesinde, "Normal çocukların eğitimleri için açılmış olan okul ve eğitim kurumlarında normal akranları arasında eğitilmeleri için gerekli tedbirler alınır" denerek kaynaştırma yoluyla eğitime gönderme yapılmıştır. 1997 yılında yürürlüğe giren 573 sayılı özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kaynaştırma yoluyla eğitim, "özel eğitim gerektiren bireylerin diğer bireylerle karşılıklı etkileşim içinde bulunmalarını sağlamak ve eğitim amaçlarını en üst düzeyde gerçekleştirmek için geliştirilmiş eğitim ortamları" olarak tanımlanmıştır. 2006 yılında kabul edilen ve güncellenen özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği ile engelli çocukların eğitiminde kaynaştırma yoluyla eğitime öncelik verilmiştir.
Engelli çocukların eğitim hakları konusu uluslararası düzeyde incelendiğinde Türkiye'nin de imzaladığı ve 2006 yılında yürürlüğe giren BirleşmişMilletler (BM) Engelli Hakları Sözleşmesi karşımıza çıkar. Sözleşme'nin 24.maddesinde, engelli çocukların engelli olmayan akranları ile birlikte bütünleştirilmiş eğitim ortamlarında eşit haklara sahip olduğuna ve bu hakların garanti altına alınabilmesi için yasal düzenlemelerin gerekliliğine vurgu yapılmıştır.
Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarında Karşılaşılan Sorunlar
Ulusal düzeyde kanunların ve yönetmeliklerin yürürlüğe girmesine, hatta uluslararası düzeyde imzalanmış olan deklarasyonlara (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, BM çocuk Hakları Sözleşmesi, BM Engelli Hakları Sözleşmesi gibi) rağmen Türkiye'de özel eğitim alanındaki uygulamalarda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. ülke genelinde farklılıklar gösteren bu sorunlardan bazıları şunlardır:
* Engelli öğrencilerin tanılama sürecinde yaşadığı sorunlar (Rehberlik veAraştırma Merkezleri tarafından yapılan eğitsel değerlendirme ve tanılamalar ile Araştırma veya üniversite Hastaneleri tarafından yapılan tıbbi tanılamalar),
* Tanılamaya bağlı olarak gelişen etiketler,
* Eğitim ortamlarına yerleştirme kararları (en az kısıtlayıcı ortamdan -genel eğitim ortamıyla aynı olmasa bile en benzer çevrede olan- en fazla kısıtlayıcı ortamlara; kaynaştırma yoluyla eğitim ortamı, özel eğitim sınıfı, özel eğitim okulu -işitme/görme/zihinsel engelliler okulları gibi-) verilirken yaşanan sorunlar;
* Eğitimde tıbbi modelin geçerli olmasının yaratmış olduğu sorunlar;
* Okul yönetimi-öğretmen-okul psikolojik danışmanlar tarafından engelli çocukların ihtiyaçlarına göre hazırlanması gereken bireyselleşmiş eğitim programlarının oluşturulmasında ve uygulanmasında yaşanan sorunlar;
* Okul ve sınıf ortamlarının fiziksel durumlarına ilişkin sorunlar;
* Eğitim-öğretim programları ve materyallerine dair sorunlar, mâkul uyarlamaların yapılamaması ve öğretmenlerin rol ve yetkinliklere dair sorunlar;
* Engelli öğrencilerin farklılığının zenginlik değil eksiklik olarak algılanmasından kaynaklanan dışlanmalarına dair sorunlar.
Tüm bu sorunlar düşünüldüğünde özel eğitim alanındaki uygulamalar elbette istenen düzeyde olamamaktadır.
Uygulamadaki sorunlar, kaynaştırma yoluyla eğitim özelinde ele alındığında ise daha görünür olmuş; sadece özel eğitime dair değil, temel eğitimde yaşanan sorunlar olarak da kendilerini göstermiştir. Kaynaştırma yoluyla eğitim, engelli çocukların yaşadığı güçlükler/zorlukları ve ihtiyaçları ne olursa olsun, akranları ile birlikte aynı fiziksel ortamları paylaşması anlamına gelmemektedir. Aksine engelli çocukların okul ortamlarında eğitim ve öğrenim süreçlerine tam katılımının sağlanması anlamına gelmektedir. Bu tam katılım, çocukların akademik, sosyal, duygusal ve fiziksel gelişimlerinin tam olarak desteklenmesi ve eğitim ortamlarının, programlarının uyarlanması ile gerçekleşebilecektir. Bunların mümkün olabilmesi için kaynaştırma yoluyla eğitime hem bilimsel hem de hak temelli bir çerçevede yaklaşmak gerekmektedir. Engelli bir çocuğun kaynaştırma yoluyla eğitim alabilmesi en temel insan hakkıdır. Bu hak neden garanti altına alınamamıştır? Bu soru sorulduğunda aşağıdaki gibi yanıtlar gelebilmektedir:
* Okul ve sınıf ortamlarımız fiziksel olarak hazır değildi;
* Sınıf mevcutlarımız çok kalabalık;
* Hem engelli öğrenciyle hem de sınıftaki diğer öğrencilerle aynı anda ilgilenmek mümkün değil; öğretmenlik eğitimimde engellilerle ilgili hiç ders almadım;
* Kısıtlı kaynaklarla neler yapabileceğimi bilmiyorum;
* Farklı öğrenen çocuklar için en iyi ortamın nasıl oluşturulduğunu bilmiyorum;
* Bazı engel durumlarını hemen tanıyorum (görme/işitme/bedensel engellilik gibi) bazı engel gruplarını tanımıyorum (özel öğrenme güçlüğü gibi);
* Uygun materyalimiz yok;
* Diğer çocuklar ve velileri engelli çocukları sınıfta istemiyor;
* Bireyselleşmiş eğitim programını sınıfta tek başıma uygulamakta güçlük çekiyorum, hatta sınıf içi uygulamayı alanıma göre nasıl şekillendirebileceğimi bilmiyorum.
Bu yanıtların hemen hemen hepsi, kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamalarında yapılan bilimsel araştırmalarda (1-2), öğretmenlerin kaynaştırma sürecindeki rollerinin, bilgilerinin, özelliklerinin, yeterliliklerinin ve engelli çocuklara karşı tutumlarının önemini vurgulamıştır. Kaynaştırma yoluyla eğitimde gerekli koşulların sağlanamadığı durumlarda "kaynaştırma", engelli çocukların, akranları ile birlikte sadece fiziksel olarak aynı ortamda olmasının ötesine geçememektedir. Hatta kaynaştırmada olan öğrenciler için "arada kaynayan RAM'lık (3) çocuklar" diye yaygın bir söylem de Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır.
Kaynaştırma Yoluyla Eğitimde Neredeyiz?
Uygulanma süreci içinde karşımıza çıkan sorunlar nedeniyle "kaynaştırma yoluyla eğitim Türkiye'de başarısız olmuştur" söylemi sık sık tekrarlanır olmuştur. Başarısız oldu denip, engelli çocuklara tek seçenek olarak -sözde eniyi seçenek olarak- özel eğitim sınıfları (eski adıyla özel "alt sınıflar) veya özel eğitim kurumları sunulmuştur. Bu yönlendirme ve yerleştirme kararı ile öğrencinin, eğitimin temel amacı olan öğrenmeyi, düşünmeyi, yaratıcılığı içine alan bilişsel yetenekleri göz ardı edilmiştir. Böylece sosyal ve duygusal gelişim ile beyin gelişimini de destekleyen ve geliştiren ortamlardan engelli çocukların mahrum bırakılmasının önü açılmıştır.
Kaynaştırma yoluyla eğitim, Türkiye'de tanılama, diğer bir deyişle bireyin engel durumuna dair bir teşhis alması ile başlayan bir sürecin parçası hâline gelmiştir. Tanının, özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinde eğitim ortamlarına yerleştirme kararı için kullanılması özel eğitim hizmetlerine dair mevzuatlarda belirtilmiştir. Engelli çocuklar, tanıya bağlı olarak sınıflandırılmakta; engellilik durumu, sınıflandırılmaya bağlı bir etiketlendirme yapılarak, bir çocuğu tanımlayan tek özellik hâline dönüştürülmektedir. Tanılama, bir taraftan tanı destek hizmetlerinin erişiminde engelli çocuklara hizmet garantisi sağlarken, bir taraftan da damgalamaya ve ayrımcılığa neden olabilmektedir. Hatta tanı ile birlikte "Nasıl olsa engelli" denip eğitime dair beklentiler düşürülmektedir. Tanı almayan bir öğrenciye tanı alana kadar herhangi bir müdahale yapılamamaktadır. Ayrıca mevzuat gereği sınıf ortamlarında aynı engel grubundan öğrencilerin yerleştirilmemesi gerektiği belirtilmiş olsa bile kalabalık sınıf mevcutlarına aynı engel grubundan öğrencilerde eklenince sınıfta tek başına olan öğretmen zor durumda kalmaktadır. Böylece engelli öğrencilerin fiziksel, bilişsel, sosyal, davranışsal hatta akademik gelişimine katkıda bulunması tek bir öğretmenden beklenir olmuştur.
Başarısızlıktaki ikinci neden, engelliğe dair kullanılan yaklaşımdır. Her birey farklıdır. Buna karşın, öğrencinin gereksinim durumu yaşadığı çevre gözetilmeksizin "medikal/tıbbi bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Bu da beraberinde rehabilitasyon ve destek eğitim hizmetlerinden yararlanabilmek için tıbbi tanılama gerekliliğini ortaya koymuştur. Böylece, bu yaklaşıma göre yapılantanılama sonrasında bireylerin ne tür rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanacağına, engel durumunun derecesine/özür oranına göre okul türüne bile karar verilebilmektedir. Bu tanılama, kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamasına dair hiçbir bilgi verememektedir. Tanıya bağlı olarak bireyselleştirilmiş eğitim programı (BEP) hazırlanması gerekirken BEP'ler, alınan tanı çerçevesinde (örneğin; zihinsel engellilik, özel öğrenme güçlüğü, görme engellilik gibi) bireylerin engel durumu düşünüldüğünde neyi yapabileceğinden çok neyi yapamayacağına odaklanmış (4) olup hiçbir bağlamsal öğeyi (çocuğun gelişimsel özellikleri, yakın çevre özellikleri -ailenin ekonomik ve eğitim durumu, okul ortamı, öğretmen yeterlikleri gibi-) içine almamıştır. Tıbbi model yaklaşımında engelli olma durumu ya da özel gereksinim durumu, bireyin içinde yaşamış olduğu tedavi edilmesi gereken bir sorun olarak görülmeye devam etmiştir.
Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP), her bir engelli çocuk için yazılı olarak, bireyin bağlı olduğu eğitim kurumunda oluşturulan birim tarafından geliştirilmiş olan ve engelli çocukların, öğretmenlerin, ana babaların özel ih- tiyaçlarını karşılamak için oluşturulan özel eğitim programlarıdır.
Kaynak:
http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/34/10/876303/icerikler/her- yonuyle-bep-bireysellestirilmis-egitim-plani_428282.html
Üçüncü neden, engellilik/özel gereksinim ve kaynaştırma yoluyla eğitimde kullanılan terminolojideki karmaşadır. Terminoloji karmaşası kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamalarında ciddi sorunlara neden olabilmektedir. Engellilik "bireyin bir niteliği değil, sosyal çevre tarafından oluşturulan karmaşık yapının sonucunda ortaya çıkmaktadır". (5) Eğer karmaşık bir yapı varsa engelliliği tanımlamak pek mümkün olamayacaktır. Hatta Dünya Engellilik Raporu'na göre, (6) engelliliğe dair deneyimler çok kapsamlı olduğundan tanımlanması gittikçe zorlaşmaktadır. Aynı şekilde kaynaştırma yoluyla eğitimin tanımlanmasında da problem oluşmaktadır. Kaynaştırma yoluyla eğitim dendiğinde ne anlamaktayız? Süreç içinde tecritten (izole edilecek şekilde düzenleme; örneğin özel eğitim okulları) birleştirmeye (entegrasyon) ve bütünleşmeye (kaynaştırma yoluyla eğitime) giden bir yol bulunmaktadır. Kaynaştırma yoluyla eğitime karşılık gelen içerleyici/kapsayıcı eğitim de Türkçe kullanımlar arasında yer almaktadır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimin amacı; özel eğitime ihtiyacı olan bireylere des- tek eğitim hizmetleri de verilerek yetersizliği olmayan akranlarıyla birlikte aynı ortamda eğitimlerini sürdürmelerini sağlamaktır.
Kaynak: http://orgm.meb.gov.tr/alt_sayfalar/yayimlar/kaynastirma/kaynastirma.pdf
Bütünleşme ya da bütünleştirme (kaynaştırma yoluyla eğitim) sadece engelli çocukları mı kapsamaktadır? En az kısıtlayıcı ortam demek ile mâkul uyarlamalar yapılarak engelli çocukların engelli olmayan akranları ile aynısınıflarda olması mümkün olabilir mi?
En az kısıtlayıcı eğitim ortamı ilkesi, engelli öğrencinin akranlarıyla birlikte aynı eğitim ortamında bulunarak eğitim ihtiyaçlarının giderilebildiği eğitim ortamlarına yerleştirilmesini öne sürer.
Kaynak: http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/24/01/145603/dosya- lar/2014_09/22021708_unite02.pdf
Yapılan yerleştirmeler sonucunda engelli çocukların akranları ile ilişki kurmaları engellendiği gibi temel eğitim ile ilgili öğretim programlarına erişimi de engellenmiş olmaktadır. Böylece engelli çocuklar ile ilgili beklentiler de gittikçe düşmektedir. Peki nedir kaynaştırma yoluyla eğitim? Neyi yansıtmaktadır? D. Mitchell'a göre; kaynaştırma yoluyla eğitim bir ülkedeki sosyal, politik, ekonomik, kültürel ve tarihsel bağlamların birbirleriyle olan ilişkisinin yansımasıdır. (7) Kaynaştırma yoluyla eğitim, engelli çocukların akranlarıyla aynı sınıfta bulunarak eğitim alması gibi basit bir tanımlama içermelidir.
Dördüncü neden ise, Türkiye'de özel eğitime dair mevzuatta ve yönetmeliklerde yeri olduğu hâlde kaliteli eğitime erişimdeki problemlerdir. Engelli çocukların eğitimdeki ihtiyaçlarını yerine getirmeye çalışan paydaşlar -özellikle öğretmenler, okul idarecileri ve aileler- gerekli desteği alamamaktadır. Bu da beraberinde öğretmenlerin rolleri ve yeterliliklerine dair sorunu ortaya çıkarmaktadır. öğretmenlerin; cinsiyet, etnik köken, din, dil ve engel durumuna bakmaksızın tüm çocukların eğitim ve öğretimlerine destek vermek yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüklerini yerine getirirken, sınıf ortamlarının da öğrenmeyi destekleyici biçimde şekillendirilmesi gerekmektedir. (8) Tüm bu koşulları sağlayabilmek için de hizmet-öncesi ve hizmet-içi eğitimlerle öğretmenlere bu becerilerin kazandırılmış olması ve öğretmenlerin -hatta yöneticiler ve okullardaki psikolojik danışmanların- her çocuğa hizmet verebilecek bilgi donanımına sahip olması gerekmektedir. Ancak öğretmenler tam donanımlı olarak mezun olamamakta ve bu eksiklikler de, yetersiz kalan hizmet-içi eğitimlerle giderilememektedir.
Uygulamada ciddi başarısızlıklara neden olan son etmen ise engelli öğrencilerin mikro düzeyde yaşadıkları dışlanmalardır. Daha önce belirtildiği gibi, engelli bir öğrencinin engelli olmayan akranları ile aynı sınıfta olması kaynaştırma olarak algılanmamalıdır. çünkü fiziksel olarak aynı sınıfta bulunması, eğitim programlarına tam ve etkin katılım sağladığı anlamına gelmemektedir. Sınıf ortamında en arkada oturtularak ders saatleri boyunca aynı ödevin yapılıyor olması veya okuma yazma bilmediği hâlde sınıf geçiliyor olması kaynaştırma yoluyla eğitim değildir. Ya da işitme problemi olduğu için öğrenciyi en ön sırada tek başına oturtmak kaynaştırma için iyi bir örnek teşkil etmez. Ayrıca aynı engel grubundan çocukların aynı sınıflarda bulunması da kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamalarına engel teşkil etmektedir. (9)
Okul ortamlarında özellikle engelli ve üstün yetenekli öğrencilere yönelik destek eğitim odaları büyük önem teşkil etmektedir. Ama bazı durumlarda bu odalar, öğrencinin sürekli sınıfından alınıp yine ayrıştırılmış ortamda eğitim almasının önünü açarak kaynaştırma yoluyla eğitimden uzaklaşmasına neden olabilmektedir. Buna karşın velilerin bir kısmının, ilkokul sonrasında kaynaştırmada zorlanacağı ve kalabalık sınıflarlarda ilginin az olacağı düşüncesiyle çocuklarını az mevcutlu özel eğitim sınıfı veya özel eğitim okullarına göndermek istediği bilinmektedir. (10)
Yukarıda yer alan konulara tek tek değinilmediği zaman kaynaştırma yoluyla eğitim elbette mümkün olamayacaktır. Bu bağlamda neler yapabiliriz? Öncelikle hem uluslararası hem de ulusal düzenlemelere bakıldığında, kaynaştırma yoluyla eğitim Türkiye'de istenen bir durumdur. Bir çocuğun eğitim hakkından yararlanmaması ciddi bir insan hakkı ihlali olduğu gibi uluslararası hukuk düzeyinde de kanuna karşı olmaktır. Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nden alınan veriler doğrultusunda (11) 2014-2015 öğretim yılı itibariyle kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamalarında her tür engel durumu ve kademede toplam 172.392 öğrenci eğitim görmektedir. Bu sayı oldukça fazladır.
Bu noktada şu soruların yanıtlarını düşünmemiz gerekmektedir: Eğitimde ne kadar içerleyiciyiz ya da ne kadar bütünleştiriciyiz? 172.392 öğrenciyi düşündüğümüzde, eşit ve kaliteli eğitime erişimi sağlayabiliyor muyuz? Öncelikle sınıflarımız farklılıklara karşı -ki farklılık derken özel gereksinim durumu kadar kültürel, dil ve etnik farklılıkları da düşünmek lazım- ne kadar kabul edici?
Toplum ne kadar kabul edici? Akranları ile beraber aynı sınıflarda olan engelli öğrencilerden beklentilerimiz nedir? Farklı öğrencileri sınıflarımızda istiyor muyuz? Tüm bu yanıtlarla aslında engelli öğrencilerimizin özelliklerini, içinde bulundukları çevre ile uyumunu geliştirebilir ve kaynaştırma yoluyla eğitimin başarılı olmasını sağlayabiliriz.
Makalenin devamı aşağıdaki mesajda