Babam en başından beri mülayim bir adam değildi, çevresine karşı yardımsever, herkesin derdine koşan, çok sevilen bir adamken bize karşı nasıl diyeyim biraz aksiydi. Yine de bizi hiç ihmal etmedi, çalıştı didindi okuttu bizleri ama sağlığına o özeni göstermedi. Sigarayı yer gibi içerdi, yemek yemek en büyük zevkiydi; şeker hastası oldu. "Yeme baba" dedikçe "karışmayın! açım" derdi, sigarayı içme baba dedikçe "bir sigaram var onu da mı içmeyeyim"
Şeker böyle bir hastalık anlık zararını görmeyince hiçbirşey olmaz sanıyor insan. Sigarayla birleşince ölümcül karışım...
Önceleri karnında dev çıbanlar çıktı. O çıbanları oyup akıtırlarken hastaneyi inletti. Doktor "vücudun sinyal veriyor. Şekerin düşmezse ve sigarayı bırakmazsan daha fena sonuçları olur, organlarını kaybetmeye başlarsın" diye uyardı. Dinlemedi daha bir hırsla yedi tepsilerce tatlıyı. Sağlığı iyiden iyiye bozulmaya başladı.
Hep ayaklarım ağrıyor derdi, yürümezdi. Gençliğinde dağ gibi bir adamken bacakları cılızlaştı, karnı küp oldu, rengi kül rengine döndü. Arada ufak bir kalp krizi yaşadı. Doktorlara ve hayata küstü. Artık doktora da götüremez olduk. Yurtdışındaydım telefonum çaldı. Ailenin en sakini eniştemdi arayan; "baban hastanede gel istersen" Koştum geldim, yoğun bakımdaydı.
Midesi aldığı bir ağrıkesici yüzünden delinmiş. Yazan bir pratisyen! Kendi gitmiş elim ağrıyor diye yazdırmış. Neyse ki midesi delinmiş çünkü kanı 4'e düşmüş 3 ölüm derecesi. Toparlandı çıktı hastaneden, hastanede dikkatimi ayak parmaklarındaki siyah kabarcıklar çekti. Anneme gösterdim, kaşlarını kaldırdı "bilmem" gibilerden. Sonra işimin başına dönmem gerekiyordu; geri döndüm. Şimdi düşününce dönmesem engel olabilir miydim diyorum ama sanmıyorum.
Doktora gitmeye ikna oldu, kalp doktoru sorunun böbrek olabileceğini söyleyip arkadaşına gönderdi. Nefroloji böbreklerinin iflas ettiğini söyledi, hastaneye yatırdılar. Hastanede yatarken benim gördüğüme benzer yatak yaraları açıldı topuklarında. Böbrekleri kurtarmaya çalışırken annem kendini paralamış "bu adamın topuklarında yaralar kapkara normal değil" "önce böbrekleri kurtaralım da" demişler. Diyaliz hastası oldu. Bayram için geldiğimde annem evde pansuman yapmaya çalışıyordu ayaklarına, "doktora gidelim nolur" "karışma sen anlamaz onlar sür sür". Bilmiyorum ki sağlık sektörüne ufak bir ilgim bile yok ne yapmak lazım, ya da şeker hastalarının yaralarının kapanmadığını duydum ama sonuçları hakkında en ufak bilgim yoktu. Ben gidince annem yalvarmış "gidelim doktora" "kestiriveririm" demiş. Yine bir telefon aldım annem "gel istersen durumu kötü, kesecekler galiba" ki asla işini bırak gel dememiştir o güne kadar.
Geldim meğer aradığında çoktan kesmişler ayağı. Ayağı kesmeseler 24 saat içinde enfeksiyonun vücuduna yayılması ve ölüm riski varmış. Hani "o an"; ya forumun adı herhalde benim için o an hastane yatağında gördüğüm andır babamı. Pişman, korkmuş, yıkılmış....
Ailecek zorluk yeni başlamıştı ama onu yeniden kazanmamız bu vesileyle oldu bir bakıma. İnanır mısınız o güne kadar sigara içmeyi bırakmamıştı. Hep "sigaranın ilgisi yok" derdi. O gün bıraktı. Aylarca hayata, kendine bize küstü, protez yapılana kadar neredeyse yatağa bağımlı kaldı. "Bana tekerlekli sandalye alın ben kötürüm oldum artık, hayatım bitti" dedi, almadım tekerlekli sandalye, "evin içinde bürositle gidip gel, yaran iyileşince protez yapılacak, yürüyeceksin" dedim. diyaliz arabasında zaten tekerlekli sandalye vardı ne de olsa.
Asla kendini bırakmasına izin vermedik, protez takıldığında tekrar yürüyebileceğine inanmak istemedi. Ankara Bilkent'te Mehmetçik Vakfına ait Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezi'nde siviller için kontenjan var. Bundan faydalandık. Protez için ve yeniden yürümeyi öğrenmesi için oraya yattı. Sosyalleşti, kendinden ağır durumda olan gazileri gördü, onların yaşama tutunma azmini gördü. Havuzdan tek ayakla zıplayarak çıkan çocuklarla arkadaşlık etti. Onların hikayeleri, iki kolunu tarım makinesine kaptıran ve orada 2 koluna elektronik protez takılan 15 yaşındaki köylü çocuğun hikayesi, yalnız olmadığını aslında yaşamın kendisinin mücadeleye değer olduğunu gördü.
Sevgili Haydar Hocam'ın ve çok değerli personelinin sabırlı destekleri sayesinde çıktığında bambaşka biriydi. İlk zamanlar korkusunu atamadı ama şimdi evde durmak bile istemiyor, sürekli yürüyüşe gidiyor, kendi işini yapıyor, düz vitesli! araba kullanıyor, kendine güveni tam hayatla barıştı. Haftada 4 gün diyalize giderken 2'ye kadar düştü. Aslında 1 olabilirmiş ama vücudun dengesini bozmamak için 2'de karar kıldılar.
Geçen gün benden bisiklet istiyordu, "alırım ama 3 tekerlekli olsun alışveriş yaparsın" dedim. Bu bizim ailemizin sınavıydı, ben geçebileceğimiz en iyi şekilde verdiğimizi düşünüyorum bu sınavı. Hala biraz aksi ama çok daha pozitif, sigarayı ağzına sürmüyor, içilen yerlerden uzak duruyor, hala yemek yemeyi çok seviyor, annemden kaçırabildiğini yiyor
Şeker böyle bir hastalık anlık zararını görmeyince hiçbirşey olmaz sanıyor insan. Sigarayla birleşince ölümcül karışım...
Önceleri karnında dev çıbanlar çıktı. O çıbanları oyup akıtırlarken hastaneyi inletti. Doktor "vücudun sinyal veriyor. Şekerin düşmezse ve sigarayı bırakmazsan daha fena sonuçları olur, organlarını kaybetmeye başlarsın" diye uyardı. Dinlemedi daha bir hırsla yedi tepsilerce tatlıyı. Sağlığı iyiden iyiye bozulmaya başladı.
Hep ayaklarım ağrıyor derdi, yürümezdi. Gençliğinde dağ gibi bir adamken bacakları cılızlaştı, karnı küp oldu, rengi kül rengine döndü. Arada ufak bir kalp krizi yaşadı. Doktorlara ve hayata küstü. Artık doktora da götüremez olduk. Yurtdışındaydım telefonum çaldı. Ailenin en sakini eniştemdi arayan; "baban hastanede gel istersen" Koştum geldim, yoğun bakımdaydı.
Midesi aldığı bir ağrıkesici yüzünden delinmiş. Yazan bir pratisyen! Kendi gitmiş elim ağrıyor diye yazdırmış. Neyse ki midesi delinmiş çünkü kanı 4'e düşmüş 3 ölüm derecesi. Toparlandı çıktı hastaneden, hastanede dikkatimi ayak parmaklarındaki siyah kabarcıklar çekti. Anneme gösterdim, kaşlarını kaldırdı "bilmem" gibilerden. Sonra işimin başına dönmem gerekiyordu; geri döndüm. Şimdi düşününce dönmesem engel olabilir miydim diyorum ama sanmıyorum.
Doktora gitmeye ikna oldu, kalp doktoru sorunun böbrek olabileceğini söyleyip arkadaşına gönderdi. Nefroloji böbreklerinin iflas ettiğini söyledi, hastaneye yatırdılar. Hastanede yatarken benim gördüğüme benzer yatak yaraları açıldı topuklarında. Böbrekleri kurtarmaya çalışırken annem kendini paralamış "bu adamın topuklarında yaralar kapkara normal değil" "önce böbrekleri kurtaralım da" demişler. Diyaliz hastası oldu. Bayram için geldiğimde annem evde pansuman yapmaya çalışıyordu ayaklarına, "doktora gidelim nolur" "karışma sen anlamaz onlar sür sür". Bilmiyorum ki sağlık sektörüne ufak bir ilgim bile yok ne yapmak lazım, ya da şeker hastalarının yaralarının kapanmadığını duydum ama sonuçları hakkında en ufak bilgim yoktu. Ben gidince annem yalvarmış "gidelim doktora" "kestiriveririm" demiş. Yine bir telefon aldım annem "gel istersen durumu kötü, kesecekler galiba" ki asla işini bırak gel dememiştir o güne kadar.
Geldim meğer aradığında çoktan kesmişler ayağı. Ayağı kesmeseler 24 saat içinde enfeksiyonun vücuduna yayılması ve ölüm riski varmış. Hani "o an"; ya forumun adı herhalde benim için o an hastane yatağında gördüğüm andır babamı. Pişman, korkmuş, yıkılmış....
Ailecek zorluk yeni başlamıştı ama onu yeniden kazanmamız bu vesileyle oldu bir bakıma. İnanır mısınız o güne kadar sigara içmeyi bırakmamıştı. Hep "sigaranın ilgisi yok" derdi. O gün bıraktı. Aylarca hayata, kendine bize küstü, protez yapılana kadar neredeyse yatağa bağımlı kaldı. "Bana tekerlekli sandalye alın ben kötürüm oldum artık, hayatım bitti" dedi, almadım tekerlekli sandalye, "evin içinde bürositle gidip gel, yaran iyileşince protez yapılacak, yürüyeceksin" dedim. diyaliz arabasında zaten tekerlekli sandalye vardı ne de olsa.
Asla kendini bırakmasına izin vermedik, protez takıldığında tekrar yürüyebileceğine inanmak istemedi. Ankara Bilkent'te Mehmetçik Vakfına ait Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezi'nde siviller için kontenjan var. Bundan faydalandık. Protez için ve yeniden yürümeyi öğrenmesi için oraya yattı. Sosyalleşti, kendinden ağır durumda olan gazileri gördü, onların yaşama tutunma azmini gördü. Havuzdan tek ayakla zıplayarak çıkan çocuklarla arkadaşlık etti. Onların hikayeleri, iki kolunu tarım makinesine kaptıran ve orada 2 koluna elektronik protez takılan 15 yaşındaki köylü çocuğun hikayesi, yalnız olmadığını aslında yaşamın kendisinin mücadeleye değer olduğunu gördü.
Sevgili Haydar Hocam'ın ve çok değerli personelinin sabırlı destekleri sayesinde çıktığında bambaşka biriydi. İlk zamanlar korkusunu atamadı ama şimdi evde durmak bile istemiyor, sürekli yürüyüşe gidiyor, kendi işini yapıyor, düz vitesli! araba kullanıyor, kendine güveni tam hayatla barıştı. Haftada 4 gün diyalize giderken 2'ye kadar düştü. Aslında 1 olabilirmiş ama vücudun dengesini bozmamak için 2'de karar kıldılar.
Geçen gün benden bisiklet istiyordu, "alırım ama 3 tekerlekli olsun alışveriş yaparsın" dedim. Bu bizim ailemizin sınavıydı, ben geçebileceğimiz en iyi şekilde verdiğimizi düşünüyorum bu sınavı. Hala biraz aksi ama çok daha pozitif, sigarayı ağzına sürmüyor, içilen yerlerden uzak duruyor, hala yemek yemeyi çok seviyor, annemden kaçırabildiğini yiyor