Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Dikkat!!! Tema lisans bilgilerinize erişilemiyor, lütfen www.xenforo.gen.tr yönetimi ile iletişime geçiniz. Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Bizler sakat olmayanlardan daha mı güçlüyüz?

Üyelik
4 Şub 2007
Konular
10
Mesajlar
113
Reaksiyonlar
0
EVET ARKADAŞLAR BİZ ENGELLİ İNSANLAR, SAĞLAM YANİ HİÇBİR SAĞLIK SORUNU OLMAYAN İNSANLARA GÖRE KARŞILAŞACAĞIMIZ ZORLUKLARLA DAHA KOLAY BAŞEDEBİLİYORUZ. ÇÜNKÜ BİZLER ZORLUKLARLA YAŞAMAYA ALIŞMIŞ İNSANLARIZ. ENAZINDAN BEN KENDİ ADIMA BÖYLE DÜŞÜNÜYORUM. HAYATTA SÜREKLİ MÜCADELE ETTİĞİMİZDEN BAZILARINA ZOR GELEN OLAYLAR BANA VIZ GELİYOR :). SİZLER NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
 
teş.ederim arkadsım güzel bi başlık
düşüncende hemfikiriz bende senin gibi düşünüyorum
biz acıları artık bal eyledik acı falan sanki çok kötü bişey gibi degil alışılagelmiş bişey gibi..
önümüze çıkan engelleri aşmak zorluklara gögüs gerebilmek bizler için daha kolay yada dedigin gibi banada öyle geliyo bu da benim şahsi fikrim teş.ederim..
 
bu benim de çok karşılaştığım ve gözlemlediğim bir olgu.
bedenin kaybettiği güç ruha transfer oluyor
bu gücü harekete geçirip kullanabilmek için bedene takılıp kalmamamak şart
 
bazen düşünürüm ileride yalnız kalırsam hayatla mücadele edebilir miyim kimseye muhtaç olmadan yaşamımı sürdürebilir miyim diye. ama içimizdeki bu güç sayesinde bayke nin dediği gibi "bedenin kaybettiği güç ruha transfer oluyor". bizler her tür güçlüğün üstesinden geliriz. hepinizi çok seviyorum. sevgiler....
 
İkinci bahar size katılıyorum...Engellileri kimse altedemiyor,allem edip kallem edip hayata üstünlük sağlıyoruz bazen zor olsa da...Hacı yatmaz benzetmenizi çok beğendim... :D :D :D
 
İkincibahar bu kadar rastlantı olur mu yahu.Bizim güncel oyuncağımız hacı yatmaz...Oğluma geçen dedimki,hacıyatmazdan çok şey öğrenebilirsin.İsabet oldu...Hacıyatmaz benzetmesi abartılı geldi bana,ne de olsa insanız. :D
 
kendi açımdan ikincibahar'ın benzetmesini sevdim.
çok bunalıp daraldığım, kendimi köşeye sıkışmış hissettiğim zamanlar
- ooolum sen 10 saniyede gençliğini yitirmişsin, almak için 20 yıl emek verdiğin diplomanı,mesleğini kaybetmişsin..
..ve yine yıkılmamışsın. şu osuruktan problem mi yıkacak seni derim.
sevdiklerimin ölümünden başka hiç birşey benim canımı yakamaz (..diye düşünürüm hep)
 
sizlere katılıyorum benim eşim özürlü ve o bana göre çok güçlü.bende eşi özürlü olmayan insanlara göre güçlüyüm.
 
mezopotamyalı kederi' Alıntı:
Evet güçlüyüz...Ama daha az mutlu...
"bütün fakirler zenginleri mutlu sanırmış " diye bi söz var. sevgili kaderi onu
"bütün (!) engelliler engelsizleri -daha- mutlu sanırmış" yapıp edebiyatımıza bi deyim daha kazandırmaya ne dersin ;)
 
Koskoca Kanuni bile'olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi''demiştir.
bayke hocam,
engelliler tabi ki daha az mutludur.
en mutsuz engelsiz bile çok darda kalınca 'sağlık olsun 'der.
ee biz ne diyeceğiz ''sağlık havlu attı ama mutluyuz'.. :lol:
 
evet sağlık gerçekten sultanlıktan önemli ama sakatlık hastalık değildir ki..!
eğer öyleyse 3-5 gün işten yırtmak için
git bi doktora hastalık raporu almaya çalış bakiim verecek mi?
kime ait bilmiyom hani sağlığın önemini vurgulamak için anlatılır:
adam tahtaya tebeşirle bir sıfır çizer. bu aldığınız diplomalardır
bi sıfır daha ekler bu işiniz
...bi sıfır daha bu terfiniz
ve böyle devam eder her başarı için bir sıfır ekler
000.000.000.000
ve sonra başına bir ekler bu der sağlığınız
1.000.000.000.000
sonra biri siler
bu gittimi geriye kalan sadece değersiz sıfırlardır..!
 
Oltaya takılıp denizin üstünü gören balığın hikayesini bilirsiniz...Hep merak eder denizin üstünü...Canı pahasına birgün oltaya takılır ve göreceğini görür.Şans eseri tekrar denizine kavuşur fakat artık o eski meraklı balık değildir...

Ben de bu meraklı balıktan çok farklı değilim. Deryanın hem içini hem de dışını görebiliyorum sanki... Artık gerçeği biliyorum...Ve gerçekleri bilmek her zaman mutluluk getirmiyor.Sadece denizden gelecek tehlikeler için gardımı alıyorum.Kaçmak çoğu kez korkaklık olduğu için ve yaşam mücadelemdeki duruşuma ters geldiği için aslında içten içe de mutsuzlaşıyorum.Kendim gibi olamıyorum.Oltanın tadını almışım bir kere. Bazılarına da bilmemek mutluluk getiriyor.Denizin içindeki diğer meraksız balıklar gibi...Ve şu kocaman ummanda cahil cesaretiyle yol alabiliyorlar...
Az buçuk gözümüz karaysa bunun nedeni de sanırım ölümden öte köy bilmemek kendi adıma...
 
bence engel vücutta degıl beyınlerdedır. cok saglıklı olmak mutlu olmak anlamına da gelmez. Evet engellıler daha dırenclıdır. cunku hayatları dırenmek uzerıne kurulmus oldugu ıcın.
 
Bir yerlerde bir adaletsizlik var ama nerede anlayamadım:?: ...Neden daha fazla emek harcayan biz oluyoruz,neden güçlü olmak zorundayız,neden mutluluk bizden bu kadar uzak .... :!: :?: :roll:
 
şöyle desek nasıl olur engelli olsun yada olmasın; herkes kendi derdini dert edinir ve beni çok üzen bir olay sana öemsiz gelebilir....
 
MUTLULUĞA BİLİMSEL BİR BAKIŞ
Mutlu olanlar öne çıksın

Kritik bir kavram mutluluk. 'Haz' ve 'eğlence' ile birlikte mutluluk üzerine inşa edilmiş dev bir ideolojik yapı var.

Türkiye'de bunun en güzel yansıması televole kültürü. Bu kültür eğlenmeyi neredeyse şart koşuyor. Bara, kulübe, lokantaya gideceksin.... Güleceksin, zıplayacaksın, dans edeceksin, içki içeceksin, seks yapacaksın ve böylece mutlu olacaksın.

Bir başka mutluluk kaynağı olarak da tüketim gösteriliyor. Market arabasını tıka basa dolduracaksın, her yıl televizyonunu ve otomobilini yenileyeceksin, mutlaka bir yazlık daha satın alacaksın... Tansu Çiller orta sınıfa ilişkin bu mutluluk arayışını 'İki Anahtar' sloganıyla formüle etmişti.

Bir de özellikle kentli genç kadınların çevresinde oluşan 'aşık olarak' mutluluğa ulaşma çabası göze çarpıyor. Bu formül "aşıksan mutlusun" şeklinde. Ne o? Aşık değil misin? O halde mutsuzsun.

Peki bütün olay bu mu?

Yani çok eğlenirsek... Ya da bol bol alışveriş yaparsak... Ya da aşık olursak... Gerçekten mutlu olacak mıyız?

Bana sorarsanız olamayız....

Ama benim ne dediğimden ziyade bu konuda kafa yoran bilim adamlarının dedikleri önemli.

Beyhude bir arayış
New York Times gazetesinin Pazar dergisinde geçen hafta çıkan ilginç bir haber vardı. Başlığı 'Beyhude Mutluluk Arayışı'. Bazı Amerikalı bilim adamları mutluluğu araştırıyor. Tabii pragmatik Amerikan kültürüne uygun olarak yapıyorlar bunu Mutluluğun (ve elbette onun karşıt kavramı olan mutsuzluğun) felsefesiyle değil, sokaktaki insanın mutluluk beklentisiyle ilgileniyorlar.

Bu bilim adamlarından biri de Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Daniel Gilbert. Özetle şöyle diyor Gilbert "Ne evinize yeni bir mutfak aldığınızda sandığınız kadar mutlu olursunuz... Ne de çok yakın bir akrabanızı kaybettiğinizde korktuğunuz kadar perişan olursunuz."

Hani rasyoneldik?
Aslına bakılırsa Daniel Gilbert bu alanda tek değil. Geleceğe ilişkin duygusal beklentilerimizle, bunlar gerçekleştiğinde meydana gelen duygularımız arasındaki uçurumu araştıran başka bilim adamları da var.

Örneğin Princeton Üniversitesi'nden, Türkiye'de de konferans veren, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi psikolog Daniel Kahneman bunlardan biri. Diğeri Virginia Üniversitesi'nden psikolog Tim Wilson. Bir başkası Carniegie-Mellon'dan ekonomist George Loewenstein.

Bu kişilerin mutluluğu mercek altına almaları boşuna değil. Çünkü klasik kuramlara göre her insan rasyonel tercihler yaparak şartlarını iyiye götürmeye çalışır. Buna göre her bireyin amacı daha fazla para kazanmak... Daha iyi yaşamak... Daha fazla güç sahibi olmaktır. Niye? Çünkü böylece mutluluğu yakalayacaktır.

İşte Daniel Gilbert hem laboratuvar ortamında, hem de gerçek yaşamda bu ön kabulü sorguluyor. Sonuç Beklentilerimiz gerçekleştiğinde ne sandığımız kadar çok ve uzun süreli mutlu oluyoruz... Ne de korktuğumuz kadar mutsuz...

BMW mi, Porsche mi?
Sadece Gilbert değil, sözünü ettiğimiz diğer bilim adamları da aynı soruları ortaya atıyor "Yoksa" diyorlar, "Bizi gerçekten neyin mutlu edeceğini bilmiyor muyuz?" Yani yoksa insanoğlu ne istediğinin farkında değil mi?

Öyle ya... Madem akıllı, mantıklı, zeki, rasyonel yaratıklarız... O halde klasik kuramların iddia ettiği gibi refahımızı, mutluluğumuzu ve aldığımız hazzı hep daha yükseğe çıkarabilmeliyiz.

Halbuki öyle olmuyor.

"Bir BMW otomobil alabilirsem, şu dünyada benden mutlusu olmaz" diye düşünen bir genç adamı hayal edin. BMW'ye kavuştuğu günün ertesinde Porsche'lere gözünü dikmiyor mu?

Selülitsiz vücudu, son moda giysileri, kuaförden yeni çıkmış saçıyla en 'in' mekanlara akan bir televole yavrusu çoğu kez hayal kırıklığıyla dönmüyor mu evine?

'Aşk aşk' diye inleyenler, o aşkı bulduktan üç vakit sonra göz yaşı ve depresyonla mücadele etmeye başlamıyor mu?

Beynimizin oyunu
Aslına bakılırsa bunlar bir açıdan bildiğimiz şeyler. Bir an dursak... Sakin sakin düşünsek... Tahmin ettiğimiz kadar mutlu ya da mutsuz olmayacağımızı görürüz. Hayatta bunu yaptığımız anlar da yok değildir. Peki niye bu çaba? Niye bu koşturmaca? Niye bu debelenme?

Loewenstein'ın bu soruya ilginç bir cevabı var "Beynimiz bizi mutlu etmeye çalışmıyor. Aslında yaptığı şey bizi hayata uyarlamaya çalışmak..." Yani beynimiz bizi bir bakıma motive ediyor. Böylece aktif olup arayışlara giriyoruz.

Tim Wilson da benzeri bir yorumda bulunuyor "Haz veren bir ortama, bizi mutlu eden bir duruma hızla adapte olmak gibi bir özelliği var insanın. Olay çok kısa sürede sıradan hale geliyor. Sıradanlaşınca da haz sönüyor, zevk bitiyor. Hadi bakalım yenisini aramaya başlıyoruz."

Aslında Wilson'un dedikleri yeni değil. 'Tanıdık', 'bildik' olanın zevk vermediği eski bir gerçek. Bu araştırmalarda yeni olan şu Geleceğe ilişkin hesaplar yaparken bu bilgiyi göz ardı ediyoruz. Unutuyoruz. Önemsemiyoruz. Onun yerine mutluluk (ya da mutsuzluk) beklentimizi abartıyoruz.

Renksizlik en kötüsü
Özetle beklentileri söz konusu olduğunda insanlar umutla korku arasında gidip geliyorlar. Evet, umut ve korku hisleri hatalı kararlar almamıza yol açabiliyor. Buna karşılık itici güçleri de müthiş.

"Fark etmez; olsa da olur, olmasa da olur" diye düşünen bir insan belki acıyı ve mutsuzluğu tatmayacak... Ancak mutluluk arayışını bıraktığı için, diğerlerinin abarttığı o zevk kırıntısından da mahrum kalacaktır. Daha da kötüsü son bulduğu için kendini yenilemeyecek.
 
Bu makaleye göre mutlu olmak için durağanlığa izin vermemek,kaşif olmak gerekiyor...Hiç durmadan yeni ufuklara yelken açmak gerekiyor....Mutluluğun bizi bulmasını bekliyoruz oysa mutluluk hiç de zor değilmiş.... Mutluluk bizim tembelliğimizden dolayı hep uzakmış....Keşifçi bir ruhla mutluluk problemini çözebilirmiş....
 
yaşadığım komik kıyaslamalardan biri, sen sakatsın ya bedenin eksikliğini mutlaka başka bir yönünü kuvvetlendirerek giderirsin. illa ki bir başarı göstereceğiz.
 
ilknurr aslındaaa herkes engellii biliyormusun.bir başı ağrıyanadaaa o bir engell bence tamamenn sağlıklı insan engelsizdir.ama insanoğlunun karşısında hep bir engel var canım ya.onun içinn engelimizle barşığız evett çünkii engelsiz bir hayat istesekdee bu mümlün değillkii:))sevgiyle kal.ama hzurlu bir hayat bizim elimizde demii.)
 
zoro ve zorluklar...

İlkbahar müstehzi bir uslub kullanmışsın.Ben hacıyatmaz örneğinde ciddiyim. Ama tabi sadece engelliler hacıyatmaz değil,hasta olanlar da öyle… :D Hatta sıkıntı ve dertlerle hemhal olarda bizim gibi güçlü ve azimli…
Annem ismimi Zoro olsun istemiş ama,olmamış. :D

Biz idmanlıyız yahu :) ,zorlukların,sıkıntıların en alalarıyla karşılaşıyoruz, bu yüzden herhangi engele sahip olmayan insanların ufacık bir sivilceyi bile abartmaları bize komik gelir.Nice rüzgarlara ,şiddetli kış şartlarına maruz kalıpta hiç etkilenmeyen çınar gibiyiz,ama insanız bazen ye'se kapılabiliriz,ama bu çok kısa sürer,anlık bir düşünce gibi.Bazı insanlar birşey rica ederken,bu yardım da olabilir başka bişide,eğilip büğülüm sıkıntıdan çatlarlar,bunu gururlarına yediremez;ama biz yeri geliyor ,bin kat yabancı kimseden bile birşeyle isteyebiliyoruz.Diğer kişi birşey istediği için aşağılık komplexine kapılıyor ama biz umursamıyoruz bile.
Daha anne karnında zorluklarla mücadele etmeye alışılıyor.Amnion sıvısında bir sağa bir sola çırpınırken hayata dair çırpınışların idmanını yapıyoruz.Ben engellerin ya da diğer insanların zorluklara katlanma katsayısını,kromozomlarını meydana getiren kromatin denilen ince iplikler kadar sağlam buluyorum.
Biz hayata suyun donma noktasından başlarken,diğerleri kaynama noktasından başlıyor.Elbette biz zorluklara daha dayanıklıyız.
Mutluluk göreceli bir kavram…Ama her engelli mutsuz olmak zorunda değil, engelli olmayanda mutlu olmak zorunda değil.


İki kurbağa süt güğümüne düşmüşler. Birisi biraz çırpınmış ve bakmış ki
kurtulma ümidi yok, kendini bırakmış ve boğularak ölmüş.
Öbürü çırpınmaya devam etmiş. Çırpınmış, çırpınmış, çırpınmış...
Tam kollarındaki derman tükenecekken bir de bakmış ki sut, çırpınma nedeni
ile, tereyağına dönüşmüş.
Tereyağının üstüne çıkıp, bir sıçrayışta güğümden dışarı zıplamış,hayatını kurtarmış.

Benim hayatımdaki engeller,problemler bu hikayedeki kurbağanın oluşturduğu tereyağ tabakasını oluşturmamı sağlıyor.Hayatta kalma coşkumu artırıyor…

Benim için mutluluk hayata anlam katabilmektir;bunu başardığımda benim için güneş orada doğar.
 
:)

tarelif çok güzel bir örnek anlatmışsın. bayıldım kurbağa hikayesine. bizler de herbirimiz kurbağa gibi azimliyiz. cevabın ve güzel yazın için teşekkür ederiz.sevgiler.
 
arkadaşlar ben hayatın her türlü acısnı ve tatlısını yaşadım,şuna inanıyorumki benişm yerimde sağlam bir insan olsaydı yaşadıklarına dayana bileceğini sanmıyorum ama şükürler olsunki yıkılmadım ayaktayım ve yıkılmayada hiç ama hiç niyetim yok,insanoğlunun başına herşey gelebilir ama hep güçlü olmak zorundayız özellikle bizler
 
Engelliler, hiçbir bedensel engeli olmayanlardan daha mı güçlüdür? Sanırım öyle. Engelli bir insan, engeli yüzünden hayatını sürdürmek için kendisinin yapamayacağı şeyleri, karşısından, yakınlarından, sevdiklerinden bekleyecektir ve onlar da bunu hiç yüksünmeden, seve seve doğal olarak yerine getireceklerdir. Engelli bir erkek ve engelli olmayan bir kadının birlikteliğini düşünün. Kadın, o erkeğin elinden gelmeyen her şeye doğal olarak bir çözüm bulacak, kendisi yapmaya çalışacak ve bunları son derece doğal, hiç sorgulamadan, hayatının normal akışı içinde sürdürecektir. Şöyle örnekleyim: engeli olmayan iki insanın birlikteliğinde kadının feminist damarı tuttuğu zaman, ne diye evin tüm işlerini ben yapıyorum? niye onun önüne yemek koymakla yükümlüyüm? Pazara çıkıp bu poşetleri taşımak zorunda mıyım? gibi sorgulamalara başlar ve isyan eder. Oysa sevdiğinin bunları yapamayacağını biliyorsa, sorgulamaz, yüksünmez. Onun için yapılması gereken ne varsa seve seve yapar. Hele bir de feminist yanı ağır basıyorsa! Erkeklerin beyni oldukça farklı çalıştığı için, engelli bir kadın ve engelsiz erkek birlikteliğinde durum nasıl olur bilemem. Alınmasınlar ama, sanırım erkekler daha bencil davranırlar bu konuda.
Everest’in yazısına da cevap vermek istedim. “yaşadığım komik kıyaslamalardan biri, sen sakatsın ya bedenin eksikliğini mutlaka başka bir yönünü kuvvetlendirerek giderirsin. illa ki bir başarı göstereceğiz” demiş.
Kimse bir engellinin şapkadan tavşan çıkarmasını beklemiyor everest. Hayatta hepimiz illaki bir başarı göstermek zorunda değil miyiz? Özel bir yeteneğimiz, baskın bir yönümüz, sıra dışı bir becerimiz, elimizden gelen iyi bir iş, iyi çalışan bir beyine sahip olmamız, hadi bunların hiç birisi yok diyelim, çok güzel bir bedene sahip olmamız beklenmiyor mu? Eğer bir başarı gösteremiyorsan ister engelli ol ister engelsiz, bir kalemde çiziveriyorlar üstünü.
 
mejbur oldugumuz için güçlü gibiyizz yoksa engelsizler daha güçlü hem maddi hem manevii
 
Kendimce güçlü olmanın engelli olmakla ya da engelli olmamakla alakası olduğunu düşünmüyorum .Kişilik meselesidir güçlü olmak. Tüm insanların yaşadıkları olaylar farklı herşey farklı..Ben kendimin güçlü olduğunu düşünüyorum önüme çıkan engelleri aşmaya çalışıyorum başaramasamda çalışıyorum..Biz bana göre hayata farklı bi açıdan bakıyoruz belkide bakmak zorundayız...
 
hepinize katılıyorum.Bizler daha sabırlı,gerçekçi ve dayanıklıyız.Çünkü hayata 1-0 yenik başladık.Bu da bizi hep çabalamaya ve tırnaklarımızla hayatı kazıyarak mutluluğu bulmak için geçti ömrümüz...
 
ASLINDA HAYATIN KENDİ OYUNU BU..
BİZ GÜÇLÜ FELAN DEĞİLİZ ...
YALANDA OLSA GÜLÜYORUZ HEPSİ BU .................................. :?:
 
Bu konuda zaman zaman düşüncelerimde çelişsemde sanırım engelim sebebiyle karşılaştığım zorluklar bu yönümü daha da törpülüyor..

Ben senin yerinde olsam bu kadar güçlü olamazdım diyenleri de çok garipsiyorum..
 
Üst Alt