97’de Ankara Gülhane’de 3,5 ay kadar rehabilitasyon için yattım ve evime döndüm.
3–4 yıl kadar önce evde uykudan daha yeni uyanmış kendime gelmeye çalışırken ev telefonumuz çaldı, telsiz yanımdaydı direk açtım. Karşımdaki kişi kendinden emin ve bir o kadar rahat tavırla direk bana ismen hitap ederek, yahu sen asker kaçağı görünüyorsun, şubeye bir teşrif etseydin… dedi.
O an ne söyleyeceğimi şaşırdım, malum dumur olmuştum ve elimde tapu gibi raporum vardı. Üstünde bırakın askerliği, bir başkasının yardımı olmazsa; raporun sonunda belirtilen 3-5 adet de ilacı kullanmazsam ser sefil olacağım uygun bir dille anlatılıp, memleketimizin en üst mevkii doktor askerleri tarafından imzalanmıştı. Tabii telefonla beni işleterek afacanlık yapmaya çalışan arkadaşlardan biri olmalı diye düşündüm, nasılsa çıkar 3 güne olayın kokusu dedim kendi kendime, gayet neşeli bir şekilde tabii tabii diyerek bitirdim konuşmayı ve olayı unuttum.
Birkaç ay sonra yine umulmadık zamanda bir telefon daha aldım. Yine aynı sesti karşımdaki, üstelik bu kez kendinden daha da emin ve bir o kadar da kızmış vaziyetteydi. Bu tavrı da hoşuma gitmediğinden olayı ciddiye alarak bakın; ben tekerlekli sandalyedeyim, ne askerliği? Ben askerlikten muafım, şu şu tarihlerde gatada rehabilitasyon gördüm, elimde raporum var askerlik yapamam muafım diye açıklama yapmaya çalıştım. Tahmin edersiniz ki ne söylediklerim, ne rapor kaale alınmadı. Sen gelemiyorsan baban gelecek o halde! diyerek sert bir şekilde ikaz edildim
Olayı yaşadığım günün akşamında hemen durumu babama izah ettim. Babam epey güldü, bu kez de o ciddiye almadı, ne oğlum askere mi alacaklar, gider yaparsın ne var yahu 3-5 kg patates soyarsın işte diyip güldü geçti. Ben açıkçası hafif tırsmıştım bu hadiseden, yine de sen bir git neymiş olay netleştir başımız ağrımasın sonradan dedim. Babam da tamam yahu uğrarım ben bir ara kafana takma sen boşver diyerek olayı kapadı.
Aradan bir süre geçti ve yine bir telefon daha, yine benzer diyaloglar. Sonra bir daha bir daha yine olaya çözüm getirmeyen diyaloglar… Ve bir telefon daha –ki artık arayan o sesi tanıyordum ) Açıkçası artık sıkılmış ve biraz da sinirlenmeye başlamıştım bu durumdan… En sonunda şu cümlelere kadar vardı diyalog
- Bak Hasan’cım…. Sen şimdi şubeye teşrif ediyor musun? Yoksa ben mi aldırayım?
- yaw ben gelmeyi düşünmüyorum, gelin alın…
ve telefonlar kapandı.
Aynı günün akşamında babamla; sen beni dinlemiyor musun?, bu adamlar ciddi ciddi askere alacaklar gidip görüşmedin mi ? Adam sen mi teşrif edeceksin biz mi alalım diye sert konuşuyor, telefonla arayıp duracaklar mı beni böyle diyerek tartıştım. Babam da ben görüştüm adamalara izah ettim gerekenleri tamam dediler daha ne yapayım ki dedi. Eh ne yapsın adam, o da haklı. Hergün sabahtan akşama kadar işte..
Peder bey nihayet iş yerinden izin alarak ertesi gün gidip bizzat telefonla beni arayan şahısla görüşüp durumu konuşmuş. Fakat ne acıdır ki, ne rapor ne de içinde bulunduğumuz durum pek bir şey ifade edememiş.
Babam; yarın bir gidicez yapacak bir şey yok maalesef, illaki bir de onlar muayene etmek, gözleriyle görmek istiyorlar seni, dedi. Ertesi gün kalkıp şubeye gittik sabahın erken saatlerinde. Giriş kapısının arkasındaki avluda slip donlarla sırada bekleyen Türk gençliği vardı. Aralarında önceden tüyo alanlar olsa gerek boxer şortla dikilen zeki tipler de gözümden kaçmadı. )
Arabanın ön koltuğunda oturarak gitmiştim, station bir aramız var arkaya da manüel tekerlekli sandalyemi tıktık inmem gerekebilir diye. Bizim hesabımıza göre yanımıza gelip beni canlı canlı görüp inanacaklar; raporumuzu da bu kez ciddiye alarak eve göndereceklerdi.
Ama tabiî ki böyle olmadı. Gittikten 15 dakika sonra arabanın ön koltuğunda bizzat dizlerim refleks testi için çekiçle muayene edildi.
- His var mı?
- Yok..
- ya hareket hiç mi?
- Yok..
- Hafifte olsa ayağa kalkamıyor musun?
- Yok…
- hmmm, peki..
İğne batırılmayan, çizilmeyen yerim kalmamıştı gatada, akla gelebilecek her türlü muayenem yapılmış teşhisim tanım koyulmuş ve raporum o yıl orada görev yapan söz sahibi en üst rütbeli asker doktorlar tarafından imzalanmıştı. T4 seviyesi paraplejiydim, yaşamımı idame ettirebilmem için gerekli bir ton ayrıntı yazıyordu elimdeki kâğıtta. Ama hiçbirinin orada geçmediğini görüp dehşete kapılıyordum. Evde bilgisayar kullanırken internete girerek dünyanın öbür ucundaki sanal kütüphanelere bağlanabiliyorsam ben, onlar da isim ve soyadıyla bu işleri sil baştan yapmadan 2 dakika da yapabilmeliydiler, böyle düşünüyordum.
Netice itibariyle düşündüğüm hiçbir şey olmadı, belki bugün farklıysa bilemiyorum ama ben maalesef bunları yaşadım.
Neyse muayenemizi olduk, onayımızı aldık evin yolunu tutacaktık. Babam doktor ve diğer askerlerle birlikte şubeye girdi bir yarım saat kadar onu bekledik. Bana ait doldurulması gereken evrakları halletmişler, olay sonsuza kadar kapanmak üzere her şey tamamdı. E tabi ben epey bir gerildim tüm bunları yaşarken. Ve babam son bombayı patlattı...
- Hasan her şey tamam ama 3 resim istiyorlar oğlum…
- Ee vereydin baba karizmatik vesikalıklarımdan, 48 tane tab ettirdik en son yok muydu elinde?
- hayır öyle değil… önden, arkadan ve yandan profil istiyorlar….
- Şaka yapıyorsun…
- yoo gayet ciddiyim üstelik ayakta istiyorlar..
- hassssi……
- )) sizi eve bırakayım ben bir fotoğrafçıyla anlaşıp geleyim eve
- …
- haa dur.. beyaz slip don vardı dimi senin ?
- yaw baba…
- ulan napayım böyleymiş, ayakta çıplak slip donla 3 foto işte )
- ...
Ben eve girdim, babam fotoğrafçı bulmaya çarşıya doğru yol aldı.. 1 saat kadar sonra babamla birlikte bilumum kuzenler, rahmetli eniştem en büyük asker bizim asker diye ortalığı inleterek eve daldılar. Eee şahane malzeme vardı ortada, kafadan birkaç sene konuşulup kahkaha atılacak..
Beyaz slip donumu giydim, üstüm çıplak hazır ve nazır bir şekilde fotoğraf sanatçımızı bekliyorum. Hemen plan yaptık kendi aramızda. Eniştem sırtımdan destekleyecek, kuzenlerin her biri eklemlerden; diz kapaklarından ayak bileklerinden tutacaklar, bende ayağa kalkarak “peynir!!!” diyerekten poz vericem. Arkadan, yandan ve önden 3 kare fotoğraf çekilecek ve işlem tamam!
Hadi bir deneme yapalım diye kalktık voltron’u oluşturduk, dikildik. Gayet güzel hafif kasılaraktan birkaç dakika da olsa ayağa kalkmıştım, e bu da fotoğraf için yeterli süreydi. Acaba eksik gedik, unuttuğumuz birşey var mıdır? Aha saçlarım kıçıma kadar, birkaç aylık da sakalım... Halam ne olur ne olmaz diye samuray gibi tepeye de topuz yapalım dedi, onu da hallettik. Yok daha neler, tabii ki traş olmadım
Artık fotoğrafçının gelip 3 kez deklanşöre basması kaldı anlayacağınız..
Bekle Allah bekle, gelen giden yok. Evi mi bulamadı acaba diye balkondan balkona koşuyor bakınıyor etrafa peder bey ve tam o sırada zilimiz çaldı. Kapıyı açtılar herkesin ağzı smiley’lerdeki gibi yayvanlaştı, gevrek gevrek gülen kuzenlerim ayrı..
Ve işte… slip donla çıplak olarak önden, arkadan ve yandan ayakta profil resmimi çekecek fotoğrafçımız içeri teşrif etti; 20 yaşında bir bayan..
Hayatında böyle bir durumla nerde karşılaşacak elbette haklı olarak şaşkın ve bu ne yaa ben çekmem etmem diye naz yapıyor..
işte böyle askeriyeye slip donla 3 fotoğrafımızı yolladık ama aile fotosu, resimde benle birlikte 8-9 kişi daha var.. N'apalım istediler mi? biz de yaptık işte. İşlem tamam!
Neyse herkese benden Erkin Baba “kızları da alın askere” gelsin
3–4 yıl kadar önce evde uykudan daha yeni uyanmış kendime gelmeye çalışırken ev telefonumuz çaldı, telsiz yanımdaydı direk açtım. Karşımdaki kişi kendinden emin ve bir o kadar rahat tavırla direk bana ismen hitap ederek, yahu sen asker kaçağı görünüyorsun, şubeye bir teşrif etseydin… dedi.
O an ne söyleyeceğimi şaşırdım, malum dumur olmuştum ve elimde tapu gibi raporum vardı. Üstünde bırakın askerliği, bir başkasının yardımı olmazsa; raporun sonunda belirtilen 3-5 adet de ilacı kullanmazsam ser sefil olacağım uygun bir dille anlatılıp, memleketimizin en üst mevkii doktor askerleri tarafından imzalanmıştı. Tabii telefonla beni işleterek afacanlık yapmaya çalışan arkadaşlardan biri olmalı diye düşündüm, nasılsa çıkar 3 güne olayın kokusu dedim kendi kendime, gayet neşeli bir şekilde tabii tabii diyerek bitirdim konuşmayı ve olayı unuttum.
Birkaç ay sonra yine umulmadık zamanda bir telefon daha aldım. Yine aynı sesti karşımdaki, üstelik bu kez kendinden daha da emin ve bir o kadar da kızmış vaziyetteydi. Bu tavrı da hoşuma gitmediğinden olayı ciddiye alarak bakın; ben tekerlekli sandalyedeyim, ne askerliği? Ben askerlikten muafım, şu şu tarihlerde gatada rehabilitasyon gördüm, elimde raporum var askerlik yapamam muafım diye açıklama yapmaya çalıştım. Tahmin edersiniz ki ne söylediklerim, ne rapor kaale alınmadı. Sen gelemiyorsan baban gelecek o halde! diyerek sert bir şekilde ikaz edildim
Olayı yaşadığım günün akşamında hemen durumu babama izah ettim. Babam epey güldü, bu kez de o ciddiye almadı, ne oğlum askere mi alacaklar, gider yaparsın ne var yahu 3-5 kg patates soyarsın işte diyip güldü geçti. Ben açıkçası hafif tırsmıştım bu hadiseden, yine de sen bir git neymiş olay netleştir başımız ağrımasın sonradan dedim. Babam da tamam yahu uğrarım ben bir ara kafana takma sen boşver diyerek olayı kapadı.
Aradan bir süre geçti ve yine bir telefon daha, yine benzer diyaloglar. Sonra bir daha bir daha yine olaya çözüm getirmeyen diyaloglar… Ve bir telefon daha –ki artık arayan o sesi tanıyordum ) Açıkçası artık sıkılmış ve biraz da sinirlenmeye başlamıştım bu durumdan… En sonunda şu cümlelere kadar vardı diyalog
- Bak Hasan’cım…. Sen şimdi şubeye teşrif ediyor musun? Yoksa ben mi aldırayım?
- yaw ben gelmeyi düşünmüyorum, gelin alın…
ve telefonlar kapandı.
Aynı günün akşamında babamla; sen beni dinlemiyor musun?, bu adamlar ciddi ciddi askere alacaklar gidip görüşmedin mi ? Adam sen mi teşrif edeceksin biz mi alalım diye sert konuşuyor, telefonla arayıp duracaklar mı beni böyle diyerek tartıştım. Babam da ben görüştüm adamalara izah ettim gerekenleri tamam dediler daha ne yapayım ki dedi. Eh ne yapsın adam, o da haklı. Hergün sabahtan akşama kadar işte..
Peder bey nihayet iş yerinden izin alarak ertesi gün gidip bizzat telefonla beni arayan şahısla görüşüp durumu konuşmuş. Fakat ne acıdır ki, ne rapor ne de içinde bulunduğumuz durum pek bir şey ifade edememiş.
Babam; yarın bir gidicez yapacak bir şey yok maalesef, illaki bir de onlar muayene etmek, gözleriyle görmek istiyorlar seni, dedi. Ertesi gün kalkıp şubeye gittik sabahın erken saatlerinde. Giriş kapısının arkasındaki avluda slip donlarla sırada bekleyen Türk gençliği vardı. Aralarında önceden tüyo alanlar olsa gerek boxer şortla dikilen zeki tipler de gözümden kaçmadı. )
Arabanın ön koltuğunda oturarak gitmiştim, station bir aramız var arkaya da manüel tekerlekli sandalyemi tıktık inmem gerekebilir diye. Bizim hesabımıza göre yanımıza gelip beni canlı canlı görüp inanacaklar; raporumuzu da bu kez ciddiye alarak eve göndereceklerdi.
Ama tabiî ki böyle olmadı. Gittikten 15 dakika sonra arabanın ön koltuğunda bizzat dizlerim refleks testi için çekiçle muayene edildi.
- His var mı?
- Yok..
- ya hareket hiç mi?
- Yok..
- Hafifte olsa ayağa kalkamıyor musun?
- Yok…
- hmmm, peki..
İğne batırılmayan, çizilmeyen yerim kalmamıştı gatada, akla gelebilecek her türlü muayenem yapılmış teşhisim tanım koyulmuş ve raporum o yıl orada görev yapan söz sahibi en üst rütbeli asker doktorlar tarafından imzalanmıştı. T4 seviyesi paraplejiydim, yaşamımı idame ettirebilmem için gerekli bir ton ayrıntı yazıyordu elimdeki kâğıtta. Ama hiçbirinin orada geçmediğini görüp dehşete kapılıyordum. Evde bilgisayar kullanırken internete girerek dünyanın öbür ucundaki sanal kütüphanelere bağlanabiliyorsam ben, onlar da isim ve soyadıyla bu işleri sil baştan yapmadan 2 dakika da yapabilmeliydiler, böyle düşünüyordum.
Netice itibariyle düşündüğüm hiçbir şey olmadı, belki bugün farklıysa bilemiyorum ama ben maalesef bunları yaşadım.
Neyse muayenemizi olduk, onayımızı aldık evin yolunu tutacaktık. Babam doktor ve diğer askerlerle birlikte şubeye girdi bir yarım saat kadar onu bekledik. Bana ait doldurulması gereken evrakları halletmişler, olay sonsuza kadar kapanmak üzere her şey tamamdı. E tabi ben epey bir gerildim tüm bunları yaşarken. Ve babam son bombayı patlattı...
- Hasan her şey tamam ama 3 resim istiyorlar oğlum…
- Ee vereydin baba karizmatik vesikalıklarımdan, 48 tane tab ettirdik en son yok muydu elinde?
- hayır öyle değil… önden, arkadan ve yandan profil istiyorlar….
- Şaka yapıyorsun…
- yoo gayet ciddiyim üstelik ayakta istiyorlar..
- hassssi……
- )) sizi eve bırakayım ben bir fotoğrafçıyla anlaşıp geleyim eve
- …
- haa dur.. beyaz slip don vardı dimi senin ?
- yaw baba…
- ulan napayım böyleymiş, ayakta çıplak slip donla 3 foto işte )
- ...
Ben eve girdim, babam fotoğrafçı bulmaya çarşıya doğru yol aldı.. 1 saat kadar sonra babamla birlikte bilumum kuzenler, rahmetli eniştem en büyük asker bizim asker diye ortalığı inleterek eve daldılar. Eee şahane malzeme vardı ortada, kafadan birkaç sene konuşulup kahkaha atılacak..
Beyaz slip donumu giydim, üstüm çıplak hazır ve nazır bir şekilde fotoğraf sanatçımızı bekliyorum. Hemen plan yaptık kendi aramızda. Eniştem sırtımdan destekleyecek, kuzenlerin her biri eklemlerden; diz kapaklarından ayak bileklerinden tutacaklar, bende ayağa kalkarak “peynir!!!” diyerekten poz vericem. Arkadan, yandan ve önden 3 kare fotoğraf çekilecek ve işlem tamam!
Hadi bir deneme yapalım diye kalktık voltron’u oluşturduk, dikildik. Gayet güzel hafif kasılaraktan birkaç dakika da olsa ayağa kalkmıştım, e bu da fotoğraf için yeterli süreydi. Acaba eksik gedik, unuttuğumuz birşey var mıdır? Aha saçlarım kıçıma kadar, birkaç aylık da sakalım... Halam ne olur ne olmaz diye samuray gibi tepeye de topuz yapalım dedi, onu da hallettik. Yok daha neler, tabii ki traş olmadım
Artık fotoğrafçının gelip 3 kez deklanşöre basması kaldı anlayacağınız..
Bekle Allah bekle, gelen giden yok. Evi mi bulamadı acaba diye balkondan balkona koşuyor bakınıyor etrafa peder bey ve tam o sırada zilimiz çaldı. Kapıyı açtılar herkesin ağzı smiley’lerdeki gibi yayvanlaştı, gevrek gevrek gülen kuzenlerim ayrı..
Ve işte… slip donla çıplak olarak önden, arkadan ve yandan ayakta profil resmimi çekecek fotoğrafçımız içeri teşrif etti; 20 yaşında bir bayan..
Hayatında böyle bir durumla nerde karşılaşacak elbette haklı olarak şaşkın ve bu ne yaa ben çekmem etmem diye naz yapıyor..
işte böyle askeriyeye slip donla 3 fotoğrafımızı yolladık ama aile fotosu, resimde benle birlikte 8-9 kişi daha var.. N'apalım istediler mi? biz de yaptık işte. İşlem tamam!
Neyse herkese benden Erkin Baba “kızları da alın askere” gelsin