Bu uluslararası markalar konusunda iki temel yaklaşım maalesef dikkatleri üstüne çekebiliyor.
Birincisi batıdan ne gelirse iyidir mantıgıdır ki gülüp geçiyorum.
Diğeri ise batı emperyalizmine duyduğu tepkiden yola çıkarak bu emperyalizmin sembolü olmuş markalara karşı toptan bir reddediş içine girmektedir. (Cola ve MC donalds ın amerikan piyasa ekonomisinin sembolleri olduğu aşikardır) Burada amerikan sistemine karşı çıkmak adına Cola ya karşı inanılmaz söylentiler yayılmakta. Bunların bir çoğu ispat edilemedi. Cola, kullandığı förmülü açıklamamakta direnirken Hindistan gibi ülkeler eğer bu förmülü açıklamazsa Colayı yasaklama tehditlerini açıkça ortaya koydular. Çünkü bazı zararlı maddeler içerdiği yönündeki söylentilere karşı förmülü sunması gerekmekteydi. Ancak Cola ticari sebepleri öne sürerek bunu yapmadı.
Doğrusunu isterseniz ben Colanın içinde öyle maddeler olduğuna inanmıyorum. Zira Amerika da kısa adı FDI olarak yiyecek ve içecek maddelerine onay veren kuruluş çok katı kurallarla çalışmaktadır ve eğer böyle bir şey olsaydı bu kuruluşun herşeyden önce Amerikan halkını koruma adına buna izin vermeyeceğini düşünüyorum.
Cola turkaya gelince. Bu marka bildiğiniz üzere Ülker e aittir. Ve ülker de Colaya ait bir firma değildir. Ancak ülker Cola Turka yı üretmek için ihtiyaç duyduğu maddelerin büyük kısmını Amerika dan almaktadır. Bu anlamda içtiğimiz ürün milli duygularımız okşanarak ortaya konulmuş olsada yine Amerikan ürünleri içermekte.
Batı kaynaklı hemen her konuda internet aleminde yayılan mesajlar başgösterir. Örneğin Danimarka karikatür krizinde mail kutuma gelen mesajlardan birinde "ey müslüman din kardeşimiz peygamberimize, dinimize hakaret eden Danimarka ya ait bu ürünleri sakın kullanmayın" şeklinde bir cümlenin ardında bir liste yayımlamışki "yersen yoğurt içersen ayran" cinsinden. İçinde Pepsinin bile oldugu bu listedeki firmaların yüzde doksanı danimarkaya ait değil. Ama bunu yazan arkadaşın gerçekler umrunda dahi değil. O, o an için bir "mücahitlik" yaptıgını sanmaktaydı...
Bakın arkadaşlar bu konuda sizinle çok kritik bir olumsuzluğu paylaşmak istiyorum; herşeyden önce bir kitlenin reflekslerini canlı tutmak ciddi kazanımlar sağlayabilir. Ancak kitle psikolojisi için hepimizin ilkokullarda öğrendiği genel bir kural vardır. eğer uyarıcıları kandırmak için verirseniz sözkonusu kitle yeni gelecek mesajlara - ki bu mesajlar gerçek olabilir ve ciddi bir tepki gerektirebilir- tepki vermeyecektir. Yani kısaca hepimizin bildiği "yalancı çoban" hikayesinde oldugu gibi "kurt geliyor" uyarısını yalandan yaparsanız, ilerde gerçekten kurt geldiginde kimse bunu umursamayacaktır. İşte internette gezinen hamasi milliyetçi dangalaklıklar bu nedenle aslında hepimize vurulmuş ciddi birer darbedirler. Çünkü o kadar yalan ve propaganda içermektelerki gerçek bilgiler bunların arasında kaynamakta ve artık gerçekle yalanın arasındaki fark sezilememektedir. Yani kısaca gerçeğin sesi hamasetlerin arasında cılız kalmaktadır. İşte bu nedenle bu salakça mesajların ben bizzat bazı batılı ülkelerin servislerince hazırlandıgını bile düşünmeye başladım. Çünkü kollektif reflekslerimizi bunlar kadar dumura uğratan bir şey düşünemiyorum.
Kısaca internette gördüğümüz her bilgiyi ciddiye almayalım. İki komplo kitabı okumuş "vatansever gencimiz" oturup bilgisayarında inanılmaz teoriler oluşturabilmekte ve bunu yayabilmektedir. Bu konuda Can Dündarın mükemmel bir yazısı vardı. Bir hırt arkadaş oturup hayali bir madde icad etmiş ve bu maddenin en büyük rezervinin ülkemizde oldugunu ilan etmiş. Ancak amerikalılar bu madenin peşindeymiş ve trilyonlarca dolar değerindeki bu elementin korunması için acil önlem alınmalıymış falan filan.
Arkadar oturup gerçekten bir bilim adamı gibi hazırladıgı bu yazının altına da ülkemizde hiç varolmamış bir kurum adı iliştirmiş. Bütün bunları açtıgı bir geçici sitede duyurmu. Ardından ne mi olmuş?? Binlerce insan siteyi ziyaret edip bilgileri herkese yollamış. Ve saadet partisinin bir il başkanı çıkıp binlerce insan karşısında bu uyduruk olayı anlatıp "biz" demiş " bu elementimizi amerikalılara yedirmeyeceğiz!"
:
İşte iş bu boyutlara varabiliyor. Lütfen milliyetçi olacaksak bile akıllı milliyetçi olalım. bu ülke salak ve sahte milliyetçilerden çok çekti. Artık yetmez mi?
Konuyu sığ teorilerden çıkarıp aslına dönersek MC Donalds engelli çalıştırarak bir duyarlılık falan göstermiş değildir. Bu firmanın Pr cısını kutlamak lazım. Resmi olarak engelli çalıştırma zorunlulugunu bile bir sosyal duyarlılık kampanyası gibi sunabilmiştir. Akıllıca ama bence hiç de dürüstçe değil. bu nedenle uzun vadede kazanım olmayacak bir adım.
Ayrıca sosyal sorumluluk kampanyası gibi sunulan bir çalışmanın çıkış cümleside özür dilerim ama çok dangalakça. Ne demek "özrümüzle üretiyoruz". biri bana bu cümlede ne denmek istendiğini açıklasın. Hiç mi araştırma yapmamış bu firma. Biraz önce Firmanın PR cısı için yaptıgım imalı övgüyü de burada geri alıyorum. Bir kere bu gibi çalışmalar ciddi araştırmalarla yapılır. Hiç mi sormamış bu arkadaşlar engellilere. Acaba engelliler kendilerine "özürlü" denmesini istiyorlar mı? Bunu geçtim insan özrüyle nasıl üretim yapar? Onlar sakatlıklarıyla değil sakat olmayan uzuvlarıyla üretiyorlar. Yani sakatlıklarına(Özürlerine) rağmen üretiyorlar.
Böyle zorlama çalışmalar yapanlar oldukça okuduğum bölüm adına hüzünleniyorum.